Oysa başaklar olgunlaştıkça başlarını önlerine eğmezler mi? Bir başakta ne kadar çok buğday tanesi varsa başını o kadar aşağı eğmiştir.
Tevazu, kendisinden aşağı olanlara küçük muamelesi yapmamak, onları değersiz ve aşağı görmemektir. Bu yönüyle tevazu, kibirli olmanın zıddıdır.
Kendisini başkalarından üstün görmeyen mütevazı insan her türlü sevgiyi, hürmet ve saygıyı hak ediyor demektir. Ancak kibri olmayan insan mütevazi olur veya tevazunuzun oranı, kibrinizin çokluğu veya azlığı oranındadır. Aynı zamanda tevazu kişinin fazileti iken, onun başkalarınca istismar edilmesini engelleyici bir başka özellik olan vakarın da temel bir kaynağıdır. Büyük insanın büyüklüğü, kendisinden küçük veya kendisinden aşağı seviyede olan insanlarla kurduğu ilişkiden belli olur.
Cehaletin Bilme Bilgisi
Bir insan her türlü kalitesine, bilgi ve kültür donanımlarına ve engin tecrübelerine rağmen insanlarla ilişkilerinde tevazuya riayet ediyorsa, işte o zaman mümin olmanın imtihanını verebiliyor demektir. Aslında tevazu sahibi kâmil insan, bilgisi arttıkça gerçekte hiçbir şey bilmediğini bilmeye başlar. Tevazu, insanın ilâhi ilim deryası karşısında acizliğini itiraf edebilmesidir.
Davud-u Tâi k.s. Hazretleri uzaklardan kendisini ziyarete gelenlere sormuş:
–Niçin geldiniz?
–Büyüğümüzü ziyaret için, demişler.
–Birader, ben kendimi büyük bilsem, küçüklüğümün delili olur. Küçük bildiğime göre şimdi sizin ziyaretinizi nasıl kabul edeyim?
Evet; fazilet ve tevazu sahibi insanlar, kendilerini her zaman böyle muhakeme ve muhasebe etmişler, asla başkalarından hürmet ve ikram beklememişlerdir.
Yüksek makamlarda bile mütevazi insan olduğu gibidir. Ne kadar parayla karşılaşsa bile, o insan aç olan kişinin halinden anlıyor demektir. Malı yok iken nasıl sabrediyor idiyse pek çok konuda aynı sabrı sürdürebiliyor demektir.
Her Mevsim Yeni Bir Olgunluk
Mütevazi insan meyve ağacına benzer. Meyve dalının yere eğilmesi meyvesinin çokluğundandır. Dal yere doğru eğilmese, daldaki meyvelerden istifade etmek isteyen insanlar çeşitli güçlüklerle karşılaşacaklardır. Bu insanların, kış boyunca sabırla yaz mevsimini bekleyen ağacın baharla birlikte tomurcuklanarak meyveye dönüşmüş ürününden bereketlenmesi arzu edilmez mi? Bi meyve ağacının bu dünyadaki yaratılışvazifesi, yaratılmış diğer varlıklara meyve ikram etmektir. Bu ikramı meyvelerinin ağırlığıyla dallarını aşağı eğerek en güzel bir şekilde sunmaktadır.
Tevazu sahibi olmayan müslüman veya ibadetle meşgul olan âbid veya zâhit var mıdır sorusunu herkes kendi tecrübelerine göre cevaplandırabilir. Ancak Süfyan-ı Sevrî k.s. tevazu sahibi olmayan zahidi meyvesiz ağaca benzetmektedir. Kendi kendine alçalmayan kimse, başkası yanında yükselebilir mi?
Mesnevi-i Şerif’te anlatıldığı üzere Hz. Musa a.s. o iç ağrısı gibi herkesi rahatsız edici olan İsrailoğulları’nın kendilerini başka kavimlerden üstün görmemeleri ve dolayısıyla başlarının eğilmesi için, Kudüs Kalesinin kapısını ufak, alçacık yaptırmıştı.