Sagot :
nsanlar neden savaşırlar ki, diye sormuştu yakın bir dostum. üzerinde "california sun" yazılı bir tişört vardı. yeni yeni keçi sakal bırakmaktaydı. burnu soğan kokuyordu, evet burnu. muhtemelen bıyığı çıksın diye akşamdan soğan sürmüştü burnunun altına. belki başka bir şey olmuştur, ama daha birkaç gün önce burun altına sürülen soğanın kısa sürede bıyık çıkaracağını duyduğundan söz etmiş ve üstüne üstlük böyle hurafeler yerine bilimle uğraşılması gerektiğinden bahsetmişti. bu yüzden böyle düşünmek istiyordum. belki uzattığı keçi sakalıyla bıyığını birleştirerek bir "kaçık bilim adamı" ya da "düşünen adam" havası vermeye çalışıyordu kendisine. bilmiyordum. tek bildiğim bizim gibi bilimden zerre çakmayan adamların her haltı bilimsel yollarla açıklamaya çalıştıklarında postmodern drama oyuncularına dönüştükleri gerçeğiydi.
insanlar neden savaşırlar ki, diye sormuştu yakın bir dostum oturduğumuz yerin karşısındaki gazete bayiine bakarken. bacağını titretiyordu bir yandan. gözüm kaydı, bakmaya başladım. adımlarıyla ritm tutmuyordu, sadece titretiyordu. muhtemelen bu sorunun cevabını düşünüyordu. ve yine muhtemelen bu konuya dair bir şeyler okumuştu facebook'ta önceki akşam. yoksa bir insan durup dururken neden böyle bir soru sorsun ki? ya da tam tersi, beni derin bir geyiğin içine sokmak istiyordu. belki konuşmaya ihtiyacı vardı.
insanlar neden savaşırlar ki, diye sormuştu dostum önümüzden mini etekli bir kız geçerken. güdümlenmişçesine takip etti gözleriyle kızı, bacaklarını. kız uzaklaşınca iç geçirdi. belki fırsatı olsa o kızı kendine sırılsıklam aşık edebileceğini düşünüyordu, iddialıydı hatta. yaparım, diyordu. belki de önümüzden geçen kızın kimbilir nasıl bir öküzle beraber olduğu ihtimali üzerine kafa yoruyordu. tam o anda arkamızdan vapur sesi duyuldu. dostum elindeki defteri burdu, sağ eliyle iyice sıktı. tam o anda kalemi yere düştü, oturduğumuz bankın altına yuvarlandı. kalkıp almak yerine oturduğu yerden almaya çalışıyordu dostum. bacaklarını açtı, kafasını bacaklarının arasına alıp uzattığı sağ eliyle kalemi yakalamaya çalışıyordu. karşıdan bakıldığında kafasını kendi götüne sokmaya çalışan biri gibi görünüyor olmalıydı. ama o bunu hiç takmıyor olacak ki, sağ kolunu uzattıkça uzattı bankın altına. ve sonunda ulaştı kalemine. kafasını kaldırdığında suratı kıpkırmızıydı, gözleri yerinden çıkacaktı neredeyse.
insanlar neden savaşırlar ki, diye sormuştu dostum. bilmiyorum, dedim. başını benden yana çevirdi, "çünkü insan doğası bunu gerektiriyor" dedi.
insan doğası...
"hatta bunu şey... de yazmıştır bir kitabında... hani var ya... lan neydi o adamın adı ya..."
düşünüyordu...
hava çok sıcaktı...
Thank you for visiting our website wich cover about Türkçe. We hope the information provided has been useful to you. Feel free to contact us if you have any questions or need further assistance. See you next time and dont miss to bookmark.