kader ve tevekkül arasında nasıl bir ilişki vardır?



Sagot :

Kader fikri her şeyin Allah tarafından takdir ve tayin edilmesi anlamına gelir.  Öyle ise normal bir müslümanın yalnızca Rabbinden beklenti içerisinde olması, işlerinin tedbirini aldıktan sonra yalnızca Allah'a güvenmesi, kadere olan imanındandır

KADER-TEVEKKÜL İLİŞKİSİ

 

 

          Muhterem Müslümanlar!

 

 

          Kâinatta her şey;  yüce Allah’ın bilmesi, dilemesi ve yaratmasıyla meydana gelmektedir. Herhangi bir şeyin, belli bir şekilde meydana gelmesini, yüce Allah’ın dilemiş olmasına; “kader” denir. Yüce Allah’ın dilemiş olduğu herhangi bir şeyi, zamanı gelince yaratmasına da   “kaza”  denir. Allah’ın, dilediği her şeyi takdir etmeye ve takdir ettiğini yaratmaya gücü yettiği, Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir: “Yüce Rabbinin adını tespih et. O, yaratıp şekillendiren,  âhenk veren ve düzene koyandır.  O, (her şeyi) ölçüyle yapıp yönlendirendir.”1

 

 

        Allah’ın varlığını ve birliğini bilen,  O’nun kâinatta yegâne hâkim olduğuna inanan bir insan için, kazaya ve kadere iman etmemek mümkün değildir. Biz,  Allah’ın kaza ve kaderine inanırız.  Bu inanç; bizim Müslüman olmamızın bir gereğidir. Ancak kaza ve kadere inanmamız, kendi yetki ve sorumluluklarımızı ortadan kaldırmaz.

 

 

         

          Değerli Kardeşlerim!

 

         Yüce Allah; “en güzel bir biçimde yarattığı”2 insana, belli bir güç ve irade vermiştir.  Bu iradeye,  “cüz’i irade”  denir.  İnsanın sorumluluğu da gücü ve cüz’i iradesi ile doğru orantılıdır.3

 

        

           Bir insan, kendi gücünü ve iradesini iyi işlere harcarsa, Allah;  onun, iyi neticelere ulaşmasına izin verir ve onun istediği sonuçları yaratır. Gücünü ve iradesini, yasak olan işleri yapmak için harcayanları, kendi hedeflerine ulaştırır. Çünkü bu dünya, bir imtihan dünyasıdır. Bu durumu Rabbimiz,  şöyle açıklamaktadır: “Şüphesiz biz insanı, karışım halindeki az bir sudan  (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık. Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek, ya da nankörlük ederek kateder.”4

 

           

            Aziz Cemaat!

 

            Tevekkül ve kaderi yanlış anlamak, insanı tembelliğe, hareketsizliğe ve başkasına yük olmaya sevkeder. “Allah'a tevekkül ettim, alın yazım ne ise o başıma gelecektir” deyip çalışmaz, görevini ihmal eder ve tehlikelere karşı tedbir almaz, bu yüzden başına bir felaket gelirse veya bir zarara uğrarsa, bunu “alın yazısı” olarak ifade etmeye kalkar. Kendi ihmalini ve dikkatsizliğini hiç düşünmez. Mesela arabasının bakımını yapmadan veya sarhoş olarak direksiyona geçen veya trafik kurallarına uymayan kimse bir kaza yapacak olursa buna, “Allah'ın takdiri” diyecektir. Elbette bu Allah'ın takdiridir ama bu, insanı sorumluluktan kurtarmaz. İnsan tedbir almadığı ve trafik kurallarına uymadığı için sorumlu olur. Bunu kadere havale edip sorumluluktan kurtulmak mümkün değildir.

 

           

           Değerli Müminler!

 

           Allah'a tevekkül edip O, benim rızkımı verecektir, diyerek çalışmayı bırakan kimse ya aç kalır ya da başkasına yük olur. Bunu da tevekkül ile ifade etmesi yanlış olur. Çünkü, insan için ancak çalışmasının karşılığı vardır.5 İnsan çalışacak ve Allah'ın kendisine takdir ettiği rızkı arayıp bulacaktır.   

 

 

           Peygamberimizin evinden çıkarken yaptığı dua ile hutbemi bitiriyorum:

 

         “Allah'ın ismine sığınıyor ve Allah'a tevekkül ediyorum. Allah'ım, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kaymaktan ve kaydırılmış olmaktan haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlığa uğramaktan sana sığınırım.”6