oğuz kağan destanı ve gılgamış destanısının karşılaştırılması acil yarın teslim etmem lazım lütfn



Sagot :

Oğuz Kağan Destanı

Hun dönemi destanlarındandır.
-M.Ö 174-209
-İslamiyet öncesi Türk Destanıdır.
-Kahraman bakış acısıyla yazılmıştır.

Zihniyet 
Sosyal,siyasi,ekonomik ve dinidir.

Oğuz Kağan'ın kişiliği

-cesur
-kahraman
-adaletli
-yiğit

Kurgu zamanı

Oğuz Kağan‘ın doğumundan yaşlılığına kadar olan zamandır.

-Kılıç,ok,yay,kargı,bakır,gümüş,demir madenleri kullanılmıştır.

Olay örgüsü

-Oğuz Kağan’ın doğması
-Kırk günlükken konuşması
-Halkı gergedandan kurtarması
-Hükümdar olması
-Evlenmesi ve üç çocuğu olması
-ikinciye evlenmesi ve üç çocoğunun olması
-Ziyafet vermesi
-Kendisine tabi olanlarla iyi geçinmesi
-Siyasi birliği sağlaması
-Oğullarına devleti bırakması

Teması

Mete Han‘ın Orta Asya‘da Türk Birliğini kurması

Kişiler 
-Altun Kağan
-Ay Kağan
-Oğuz Kağan
-Urum Kağan
-Uruz Kağan
-Dağ,Deniz,Gök
-Gün,Ay,Yıldız

NOTLAR

-Destanlarda ki kahramanlar olağanüstü özelliklere sahiptir.
-Destanda ki olaylar olağan ve olağanüstüdür.
-Destanlar genelde mazmundur.
-Anonimdir.

Gılgamış Destanı

Gılgamış Nedir

1/3′u insan 2/3′u tanri formunda betimlenen, Uruk kentinin 5. krali.

Gılgamış Destanı Nedir

Mezopotamya’da ortaya çıkan tarihteki ilk yazılı destandır. Ölümsüzlüğü arayan bir kralın öyküsüdür.

Gılgamış Destanı Önemi

Destan, tarihte bilinen en eski medeniyetlerden olan Sümerlerin yaşayışları hakkında bilgi verir ve kendisi de ilk yazılı destan olma özelliğini taşır.

Gılgamış Destanı'nın Özellikleri

Anlattığı “Tufan” öyküsünün, üç büyük dinin kutsal kitaplarında yer almasıdır.

Gılgamış Destanının Konusu 
Gılgamış Destanının Özeti

4.ölümsüzlüğü arayan gılgamış, tek ölümsüz insan utnapiştim’i bulup ondan bu gizi öğrenmek için yola düşer. hiçbir insanın katlanamayacağı acılara, tehlikelere, zorluklara karşı koyar. onun geçtiği yollardan daha önce hiçbir ölümlü geçmemişti; yeller denizin üstünden estikleri sürece de hiç kimse geçemeyecekti. sonunda, gılgamış, yanakları çökük, yüzü süzgün durumda, utnapiştim’i bulur, ırmakların ağzında, uzaktaki yerde. ondan, suyun altındaki bitkiyi öğrenir, insana ölümsüzlük veren bitkiyi. buz gibi suya girer, koparır alır bitkiyi. fakat çiçeğin yaydığı tatlı kokuyu alan yılan, bitkiyi kapar ve derisini değiştirip bir kuyuya dalar. gılgamış oturup ağlar, “ben onu yıkılmaz duvarlı uruk’a götürüp yemeleri için yaşlılara verecektim” der.

Eski Türk tarihinde hükümdarların doğuşu, efsanelere büründürülmüş ve kutsal bir olay gibi anlatılmışlardı. Hükümdarlar böyle kutsallaştırılıp, gökten indirilir iken; elbetteki Oğuz-Kağan gibi, bütün Türk kaviminin atası olan kutsal bir kişinin menşeleri de, Tanrıya ve göğe bağlanacaktı. Eski Türklere göre herşeyi yaratan ve her varlığın sahibi olan tek kutsal şey, gökteki biricik Tanrı idi.Aslında göğün kendisi olan Tanrı değildi. Çünkü gök de, yer gibi, maddî birer varlık ve yüce Tanrı tarafından yaratılmış, dünyanın birer parçası idiler. Gök, bir tane idi ve dünyamızın üstünü, bir kubbe şeklinde kaplıyordu. Fakat bu kubbenin üstünde, daha bir çok gökler vardı. Ayın güneşin ve türlü yıldızlar ile burçların dolaştıkları, ayrı ayrı gökler, uzayın sonsuzluklarını kendi aralarında paylaşıyorlardı. Bütün bunların üstünde, bir gök daha vardı ki, bu gökte yaratıcı, büyük ve tek Tanrı oturuyordu. Eski Türkler, ğögün katlarını üst üste koyma yolu ile saymamışlardı. Fakat sonradan, biraz da dış tesirler sebebi ile gökleri, yedi veya dokuz kat olarak tarif etmeğe başladılar