Sagot :
"Bir Güney Amerika gezisi sırasında yaşanan sevinç, coşku, korku ve mutluluğun aze izlenimlerle örülmüş, gezi limi, bitki örtüsü, hayvanları, madenleri, tarihi, sanatı, Kızılderili ya da melez insanlarıyla çok ilginç bir yaşam ortamı. Başı dumanlı sıradağlar, buzullarla kaplı gizemli doruklar, balta girmemiş ormanlar, yöreye özgü bin bir tür hayvan, coşkun şelaleler ve kıtayı bir baştan bir başa aşan görkemli Amazon Nehri... Bu doğal görünümüyle insana hem ölçüsüz bir coşku hem de ürküntü veren Güney Amerika, dünyamızın en güzel kara parçalarından biri. Güney Amerika?da bulunan ülkeler, bazı yönlerden birbirleriyle benzeşiyor. Bu benzerlik, özellikle kentlerde daha belirginleşiyor. Biliyorsunuz, Güney Amerika?nın çok yeri, eskiden çeşitli ulusların sömürgesiydi. Şimdilerde bu durum sona ermiş. Ama, İspanyollar?dan, Portekizliler?den kalma eski yapılar hâlâ o dönemlerin izlerini yansıtıyor. İnsan, gezi sırasında, geçmişle bugünü birlikte yaşama olanağı buluyor. Amazon çevresinde ya da dağlardaki yolu izi bilinmeyen yaylalarda yaşayan Kızılderililer, dün olduğu gibi bugün de yaşamlarını, doğalarına uygun ortamlarda sürdürüyorlar. Bence, Güney Amerika gezisinin en ilginç bölümleri buralar. Örneğin, üç bin beş yüz metre yükseklikteki bir dağın doruğuna kurulmuş olan Machu Picchu (Maçu Pikçu), gerçek Kızılderililerle omuz omuza gezip diz dize oturduğumuz Cuzco kenti. Machu Picchu, dünyaca ünlü İnka medeniyetine beşiklik etmiş, görkemli, şaşırtıcı, düşündürücü ve yer yer ürkütücü. Bu tarihsel beldeyi Kızılderili bir çocuk bulmuş. Sonra dünyanın dört bir yanından gelen bilginler kenti ortaya çıkarmışlar. Ama kalıntıların gizi henüz çözülememiş. Machu Picchu?yu gezerken, ulumayı andıran ürkünç sesler duyarsanız korkmayın, nedenini anlatacağım. Burada yükseklik ?dağ tutması? yapıyor. İnsan dalgalı denizdeymiş gibi sağa sola yalpalıyor. Kimi gezginlerin de burunlarından kan fışkırıyor. O gezginlerden biri de benim. Dorukta, oksijen maskesinden fazla uzaklaşmamak gerekiyor. Çevremizi saran Kızılderililer, o denli sevecen ki!.. Doruğa uyum sağlayamayan gezginlerin eline, birer tutam ot veriyorlar. Bu ot koklanınca, gerçekten, baş dönmesi, dağ tutması kalmıyor. Giriş yazısında sizlere bu tür ayrıntılardan söz etmeyecektim. Her şeyi yeri geldikçe öğrenecektiniz. Ama, dayanamadım besbelli, ağzımdan epey söz kaçırdım. Aslında bu ilk yazıyla amacım, sizleri Güney Amerika gezisine davet etmekti. Konu açılınca, kendimi tutamadım. Yeni dünyayı anlatmaya giriştim. Neyse, çağrımı yineliyorum: Hep birlikte Güney Amerika?ya gitmeye ne dersiniz? Bir zamanlar serüven ve para düşkünü Avrupalıları, mıknatıs gibi çeken, ünlü altın yatakları artık bomboş. Ama, altın müzelerine gideriz. Göz kamaştırıcı altın filizlerini, külçeleri, altından yapılma eşyaları görürüz. Bu altınlar uğruna yaşanmış serüvenleri dinleriz. Kızılderililerin korkunç maskelerini takarız. Lamalara bineriz, Kızılderililerle Tarzanca konuşur, onlarla dost oluruz. Sonra bu yeni dostlarımızla anı resimleri çektiririz. Bir Kızılderili bebek, anasından dişleri çıkmış olarak doğarsa, ne olur biliyor musunuz? Peru?nun dünyaca ünlü büyücüleri ilginizi çeker mi? Papağanların öfkelenince, köpek gibi insanı ısırıp etini kopardığını duymuş muydunuz? İnsanların ağızlarından düşmeyen çikletin ana maddesi, Güney Amerika?dan geliyor. Patatesin, domatesin, mısırın, tütünün ana vatanını tanımak istemez misiniz? İsterseniz, cangıl denilen tropikal ormanlara gireriz. Oralarda bin bir çeşit bitki ve hayvan var. Ama, biz fazla derinlere girmeyiz. İnsanlar için tehlikeli olmayan bölümlerde gezeriz, görülmemiş güzellikteki kelebeklerin peşlerine takılırız. Karşımıza dev kertenkeleler çıkabilir. Su kuşları, saçlarımıza değerek süzülüp geçebilir. Geveze papağanlarla, ötücü kuşların birbirine karışan sesleri, şelalelerin çağıltıları, ürkü verebilir. Ama, biz yine de gezimizi sürdürürüz. Arjantin?in ünlü çiftliklerinde kovboylarla tanışırız. Rodeo gösterilerini izleriz. İsterseniz, iri bir köpek görünümündeki küçük atlara bineriz. Dişli trenlerle, teleferiklerle dağ doruklarına tırmanır; dünyanın en güzel kenti Rio de Janeiro?nun kuşbakışı görünümünü izleriz. Büyük futbolcu Pele?nin ülkesi Brezilya?ya gideriz. Dünya futboluna beşiklik etmiş ünlü stadları görürüz. Görkemli samba gösterilerini izleriz. Kristof Kolomb?un 1498?de, üçüncü keşif gezisi sırasında, Güney Amerika?ya ayak bastığını biliyorsunuz. Peki, Kristof Kolomb bu yeni dünyanın tam neresinde karaya çıktı, biliyor musunuz? Uçakla ekvator çizgisi geçilirken, çocuk yolculara diploma gibi bir kanıt belgesi verildiğini duydunuz mu? Bu yolculuğa çıkarsak, bu belgeden birer tane de sizler edinebilirsiniz. Benimle birlikte geziye çıkmaya karar verirseniz, daha neler yapabiliriz neler!.. Bu yolculuk, kimi gün gülünç, kimi gün korkulu, acıklı ya da iç burkucu olaylarla unutamayacağınız bir gezi olacak. Bir kez daha soruyorum: Var mısınız?.. ?Varız ama nasıl?? diyeceksiniz. Çok kolay!.. Bir süre önce ben, Güney Amerika?ya gittim. Venezüella, Peru, Caracas, Lima, Cuzco, Machu Picchu, Arjantin, Buenos Aires, Brezilya, Rio de Janeiro, İguassu Şelaleri ve oradaki tropik ormanlarla Paraguay?ı bir güzel gezdim. Gerçekten, bu gezi sırasında, acı tatlı istemiyorum. Ama, yine bu konuyu da sizlere anlatmaktan kendimi alamayacağım."
Bir ara Kristof Kolomb beliriyor yanımda. Onunla birlikte Amerika keşfinden dönüyormuşuz. Kıyıda coşkulu şenliklerle karşılanıyoruz. Tam karaya ayak basacağım sıraca, Kolomb'un gemisi rıhtımdan açılıyor. Ayağım boşluğa gidiyor. Denize düşerken korkuyla gözlerimi açıyorum... Okyanuslar Ötesine ..
Thank you for visiting our website wich cover about Türkçe. We hope the information provided has been useful to you. Feel free to contact us if you have any questions or need further assistance. See you next time and dont miss to bookmark.