dilin sınıflandırılması ve dillerin yapı bakımından sınıflandırılması çok acil lazım 



Sagot :

 

Dünya dilleri, dili oluşturan kelimelerin, eklerin, bu eklerin kuruluş ve işleyişleri gibi yapı bakımından gösterdikleri benzerliklerine göre üç gruba ayrılır:

Tek Heceli Diller Eklemeli Diller Çekimli Diller

Tek Heceli Diller

Bu gruptaki dillerde, kelimeler, bir heceden oluşmaktadır. Cümleyi meydana getiren kelimeler, ek almazlar ve şekil değişikliğine uğramazlar. Bu dillerde kelimenin görevi cümle içindeki sırasından ve vurgusundan anlaşıldığı için çok zengin bir vurgu ve tonlama sistemi vardır. Kelime çeşitleri özel seslerle ayırt edilmediği için aynı kelime yerine göre hem isim , hem sıfat, hem fiil, hem edat,... olabilmektedir. Çince ve Tibetçe bu grubun tipik dillerindendir. Bazı Himalaya ve Afrika dilleriyle Endenozya dilleri ve Vietnam dili de bu gruba dahil edilir. Bu dillerde “birleşik kelimeleri oluşturan kelimeler bile birbirinden ayrı yazılır: Vo yav kan şu. Çince bu cümle kelime kelime şöyle çevrilebilir: Ben istemek bakmak kitap. Bu cümleyi Türkçe olarak söyleyecek olursak şöyle düzenleriz: Ben kitap okumak istiyorum. Dien sı ci: Elektrik görme cihaz. Bu üç kelimeden kurulmuş söz  televizyon  anlamındadır.”

 

Eklemeli Diller

Bu gruptaki dillerde tek veya çok heceli kelime kökleriyle ekler vardır. Bu dillerde, kelime köklerinden yeni kelimeler türetilirken veya kelimelerin geçici durumları yapılırken kelime köklerine ekler getirilir. Türetme veya çekim sırasında kökte bir değişme olmaz. Köklerle ekler birbirinden kolaylıkla ayrılabilir. Anlam ve görev değişikliği yapan ekler kelime sonuna getirildiği gibi kelime başına getirilen ekler de vardır. Türkçemiz bu grubun en belirgin örneğidir. Dilimizde ön ekler olmadığı hâlde kelime sonuna getirilen eklerde bir zenginlik ve çeşitlilik vardır. Bu özelliğiyle dilimiz, sondan eklemeli bir dildir. Moğolca, Mançuca, Tunguzca, Macarca, Fince ve Samoyetçe bu grupta yer alan diğer dillerdendir.

 

Çekimli Diller

Çekimli dillerde de kelime kökleriyle ekler vardır. Fakat yeni kelimeler türetilirken veya çekim yapılırken kelime kökünde değişiklikler olur. Hint-Avrupa dillerinde kelime kökünde görülen değişiklik kökü tanınmayacak bir şekle sokar, ortaya çıkan yeni kelimede kökü hatırlatacak bir ses, bir işaret bulunmaz. İngilizce’deki uzanmak fiilinin lie / lay / lain,  yapmak fiilinin do / did / done, gitmek fiilinin go / went / gone; Almanca’daki atmak, fırlatmak fiilinin werfen / warf / geworfen; sein yardımcı fiilinin bin, ist, sind, war, waren... şekillerine girmesi gibi. Arapça gibi çekimli dillerin bazılarında ise kökteki ünlüler değişirken türetilen yeni kelimeyle kök arasındaki ilgiyi koruyan bir bağ, kendisini hissettirir. Çekimli dillerin tipik bir örneği olan Arapçada, kelimenin çekirdeğini oluşturan ünsüzler değişmezken belli kalıplarla yeni kelimeler türetilir. Aynı kökten olan ders, medrese, müderris, tedrisat kelimelerinde d, r, s ünsüzleri sabit kalırken ünlüler ve bazı gramer unsurları değişmektedir.

B. KÖKENLERİNE GÖRE DİLLER

Köken bakımından birbirine yakın, aynı kaynaktan çıkan akraba diller  dil ailelerini oluşturlar. Dillerin birbirleriyle bir dil ailesi oluşturacak şekilde akrabalıklarının saptanmasında o dillerin ses yapısı, şekil yapısı, cümle yapısı, köken bilgisi ve ortak kelimeleri bakımlarından benzerlikleri araştırılır. Bir dil ailesindeki dillerin kökenini oluşturan ana dile ait metinler pek bulunmasa da  gruptaki diller arasında yukarıda sayılan noktalar bakımından benzerliklerin bulunması, zamanla birbirinden uzaklaşan dillerin, bilinmeyen bir yerde ve zamanda konuşulan ana dilden ortaya çıktığını göstermektedir. Bir ana dile ait metinler olmasa bile, bu ana dilin bir çok özelliğini, kendisinden türeyen, ailedeki dilleri birbirleriyle karşılaştırarak tespit etmek mümkündür. Dil ailesi ifadesi, dillerin köken akrabalığını belirtmeye yarar. Bu terim, akraba dilleri konuşan milletlerin aynı soydan geldikleri anlamını taşımaz. Aynı soydan gelen ve dilleri akraba olan milletler bulunduğu gibi, ırk bakımından birbirleri ile hiçbir ilişkisi bulunmayan fakat aralarında kültür ilişkisi ve kültür bağı görülen milletler de vardır. Nitekim, Hint – Avrupa dil ailesi içinde yer alan diller, birbirleri ile soy bağı bulunmayan birçok millet tarafından konuşulmaktadır. Bu diller herhangi bir soy ve ırk birliğine bağlı olmaksızın, temelde ortak bir ana dile dayanan, birbirinden türemiş; fakat zaman içinde değişip başkalaşmış olan dillerdir. Fransız ve Rumen dillerinin Lâtinceden türemiş olmaları gibi. Aynı dil ailesinden gelen diller arasındaki akrabalık da derece derecedir. Bir ana dilin ayrı ayrı kollarından gelen diller, İngilizce ile Farsçada olduğu gibi uzak akrabalardır. Aynı ana dilin aynı dalından gelen kollar ise Almanca ve İngilizcede olduğu gibi yakın akrabalardır.

Köken akrabalığına dayanan belli başlı dil aileleri şunlardır:

Hint – Avrupa Dilleri Ailesi:

Avrupa Kolu:

Germen dilleri: İngilizce, Almanca, Felemenkçe, İskandinav dilleri. Roman dilleri: Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Portekizce, Rumence. Bu kolun ana dili, Lâtincedir. İslâv dilleri: Rusça, Sırpça, Lehçe, Bulgarca.

Yunanca, Litvanca, Arnavutça ve Keltçe, Hint- Avrupa dil ailesinin Avrupa kolundaki diğer dillerdendir.

 

Asya Kolu: Bu kolda Hint – İran dilleri yer almaktadır. Tarihî Sanskritçe ile başlıca Hint dilleri; eski, orta ve yeni Farsça. Bu grupta yer alan diğer bir dil de Ermenicedir.

Hami - Sami Dilleri Ailesi:

Sami dilleri: Arapça, İbranice, Aramca, eski Suriye, eski Tunus dilleri, Habeş – Zenci dilleri ve ölü bir dil olan Akadca. Mısır dilleri: Eski Mısır dili, Kıptî dili. Libya ve Berber dilleri: Libya’da konuşulan dil, çağdaş Berber lehçesi.

Çin – Tibet Dilleri Ailesi: Çin ve Tibet dilleri bu dil ailesini oluşturur.

 

 

Her milletin, her kavmin kendine göre bir anlaşma sistemi olduğu gerçeğinden yola çıkarak, dünyada ne kadar kavim varsa o kadar dil vardır diyebiliriz. Nitekim, bugün ölü olan dillerle birlikte yeryüzünde yaklaşık olarak üç bin civarında dilin varlığından bahsedilmektedir. Ancak nüfus itibariyle yüz milyondan fazla kişi tarafından konuşulan dilleri saymak istersek bu sayının parmakla sayılabilecek kadar azalacağı görülecektir.

Dilin nasıl doğduğu ve konuşmanın nasıl ortaya çıktığı konusunda dil bilimciler tarafından birtakım teoriler ortaya atılmıştır. Eldeki metinlerden en eski yazılı belgelerin günümüzden ancak 5500 yıl kadar öncesine ait olması, ilk insanların ise bundan binlerce, belki de milyonlarca yıl önce yaşamış olmaları, dillerin doğuşu hakkında kesin bir yargıya varılamayacağını gösteriyor.

Yeryüzündeki diller söz dizimi, zaman, yapı, canlı olma – ölü olma, kaynak olma ve türeme , edebî dil, konuşma dili gibi çeşitli prensiplere göre sınıflandırılmaktadır. Biz burada dilleri yapı ve köken akrabalığına göre sınıflandırma geleneğine uyarak iki başlık altında inceleyeceğiz:

Yapılarına Göre Diller
Kökenlerine Göre Diller

A. YAPILARINA GÖRE DİLLER


Dünya dilleri, dili oluşturan kelimelerin, eklerin, bu eklerin kuruluş ve işleyişleri gibi yapı bakımından gösterdikleri benzerliklerine göre üç gruba ayrılır:

Tek Heceli Diller
Eklemeli Diller
Çekimli Diller

Tek Heceli Diller

Bu gruptaki dillerde, kelimeler, bir heceden oluşmaktadır. Cümleyi meydana getiren kelimeler, ek almazlar ve şekil değişikliğine uğramazlar. Bu dillerde kelimenin görevi cümle içindeki sırasından ve vurgusundan anlaşıldığı için çok zengin bir vurgu ve tonlama sistemi vardır. Kelime çeşitleri özel seslerle ayırt edilmediği için aynı kelime yerine göre hem isim , hem sıfat, hem fiil, hem edat,... olabilmektedir. Çince ve Tibetçe bu grubun tipik dillerindendir. Bazı Himalaya ve Afrika dilleriyle Endenozya dilleri ve Vietnam dili de bu gruba dahil edilir. Bu dillerde “birleşik kelimeleri oluşturan kelimeler bile birbirinden ayrı yazılır: Vo yav kan şu. Çince bu cümle kelime kelime şöyle çevrilebilir: Ben istemek bakmak kitap. Bu cümleyi Türkçe olarak söyleyecek olursak şöyle düzenleriz: Ben kitap okumak istiyorum. Dien sı ci: Elektrik görme cihaz. Bu üç kelimeden kurulmuş söz  televizyon  anlamındadır.”

 

Eklemeli Diller

Bu gruptaki dillerde tek veya çok heceli kelime kökleriyle ekler vardır. Bu dillerde, kelime köklerinden yeni kelimeler türetilirken veya kelimelerin geçici durumları yapılırken kelime köklerine ekler getirilir. Türetme veya çekim sırasında kökte bir değişme olmaz. Köklerle ekler birbirinden kolaylıkla ayrılabilir. Anlam ve görev değişikliği yapan ekler kelime sonuna getirildiği gibi kelime başına getirilen ekler de vardır. Türkçemiz bu grubun en belirgin örneğidir. Dilimizde ön ekler olmadığı hâlde kelime sonuna getirilen eklerde bir zenginlik ve çeşitlilik vardır. Bu özelliğiyle dilimiz, sondan eklemeli bir dildir. Moğolca, Mançuca, Tunguzca, Macarca, Fince ve Samoyetçe bu grupta yer alan diğer dillerdendir.

 

Çekimli Diller


Çekimli dillerde de kelime kökleriyle ekler vardır. Fakat yeni kelimeler türetilirken veya çekim yapılırken kelime kökünde değişiklikler olur. Hint-Avrupa dillerinde kelime kökünde görülen değişiklik kökü tanınmayacak bir şekle sokar, ortaya çıkan yeni kelimede kökü hatırlatacak bir ses, bir işaret bulunmaz. İngilizce’deki uzanmak fiilinin lie / lay / lain,  yapmak fiilinin do / did / done, gitmek fiilinin go / went / gone; Almanca’daki atmak, fırlatmak fiilinin werfen / warf / geworfen; sein yardımcı fiilinin bin, ist, sind, war, waren... şekillerine girmesi gibi. Arapça gibi çekimli dillerin bazılarında ise kökteki ünlüler değişirken türetilen yeni kelimeyle kök arasındaki ilgiyi koruyan bir bağ, kendisini hissettirir. Çekimli dillerin tipik bir örneği olan Arapçada, kelimenin çekirdeğini oluşturan ünsüzler değişmezken belli kalıplarla yeni kelimeler türetilir. Aynı kökten olan ders, medrese, müderris, tedrisat kelimelerinde d, r, s ünsüzleri sabit kalırken ünlüler ve bazı gramer unsurları değişmektedir.