tanıdıgınız birine bi mektup yazılacak dil ve anlatım ödevi 11 sınıf



Sagot :

Gönderen:M.Kemal Ayçiçek

Ooo, naber oğlum

Sevgili oğlum, sana söyleyemediklerimi burada yazmalıyım, söylemedim çünkü sen ufaktın, anlatsam da anlamazdın.sonra sonra derken bugüne kadar geldik Sen doğarken ben bir hayli uzaklardaydım.aslında senin doğduğunda da yanında olmayı isterdim ama şeften izin istememe rağmen, bana izin vermemiş ve il dışı göreve beni göndermişti.

Hem zaten senin doğum haberini de yine sabah kahvaltısındayken şef telefonla arayıp söyledi. Üstelik sağlıklı doğduğunu ve annenin sağlığının da yerinde olduğunu söyleyince rahatlamıştım.seni doğumundan bir gün sonra görebilmiştim. Ama ne görüş, annem bana, “yeni doğan bebekler çirkin olur, sakın moralsiz olma” diye uyarmıştı! Aslında hani iyi de oldu uyarması, ben ona bakmıyordum ama annemin o sözü, senin bir bebek değil de bir “insan” olduğunu bana her zaman hissettirdi. Onun için seninle bebekliğinden beri hiç “çocuk” diye değil de hep insan diye konuştum. Sana dilimi kırmadan, bükmeden, karşımda bir benim kadar insan varmış gibi davrandım. Bu seni erken olgunlaştırdı biliyorum.

Oysa oğlum, biz babaların insan değil de birer “adam”lar olduğu toplumun insanlarıydık. Babalığı ilk kez seninle yaşıyor ve öğreniyordum. Babalık, yaşanmadan öğrenilecek veya babadan öğrenilecek bir olgu değildi oğlum. O nedenle ben adam olmak yerine sana baba olmaya gayret ettim ama bunu ne kadar başarabildim, bunu bilmiyorum. Nasıl bir babayım onu da bilmiyorum. Hem zaten günümüz şartları çok değişik, bizim çocukluğumuzla senin çocukluğun arasında dağlar kadar fark var. Biz telekslerle, daktilolarla yazı yazardık, siz leptoplar hatta ipod´larla. Dünya hızla değişiyor ve biz bu Dünyanın hızına yetişmeye gayret ederken aynı zamanda uyum sorunu da yaşıyorduk. Belki sen bunların farkında değilsindir ama bir yandan da babalığa yetişmeye çabalıyoruz, umarım anlıyorsundur.

Babamın yanında bana “la olum, bırak ya” deyişini hatırladıkça gülüyorum, evet seni babama anında şikayette etmiştim, “baba, bak torunun bana oğlum” diyor diye, sen o sıra kızmıştın belki ama babamın sana çok yüz verdiğimi ima edercesine gülüşünü ve bana “deli” der gibi bakışını da unutmuyorum.

Sevgili oğlum, biliyorum nasihat sevmezsin çünkü bende sevmezdim ve o yüzden sana nasihat eden baba olmadım. Oysa biz, hep nasihatlerle büyüdüğümüz halde babamızla kuşak farkını bir türlü kapatamadık, hep kavga ettik. Babaların “adam” değil “baba” olmalarının mücadelesini verirken belki babalığı eksik yaptık, cebine düzenli harçlık koyamadım, üniversite harç paraları için sağdan soldan yardım almaya çalıştık. Tüm bunları yaparken boynum bükülüyor ama sana bir şey diyemiyordum, gururum inciniyordu ama bunu senle paylaşamıyordum, senin de gururun incinmesin istiyordum. Biliyordum, benim giydiğim elbiseleri sen giymezsin ama sana zaman zaman elbiselerimi önerirken bile değişik bir şeyler giymeni isterken, çaresizliğimden önerilerde bulunuyordum. Kusura bakma oğlum. Zaten hemen büyüdün, kendi sorunlarımızdan senin büyüdüğünün bile farkına varamadım, evet uyandım ama o zamanda sen üniversite için harçlardan söz ettiğinde bunun farkına vardım.Ama sen zaten şimdilik baba değil ama adam oldun oğlum, gel öpeyim desem bundan da alınırsın artık ama ben yine de babaannen adına öpüyorum oğlum. Hoşça kal.

M. Kemal Ayçiçek