Irmağa giden yol, kasabadan kurtulunca göz alabildiğine uzanan sayısız şeftali bahçeleri arasından gecerdi. Haziran içinde bile taşkın dere ayaklarının çamurlu, ıslak tuttuğu bu gölgeli yerlerde otlar bütün bir yaz mevsimi yeniden yeniye sürer; kızgın güneş, ağaçların tepelerinde meyveleri pişirirken rutubetli toprakta birbiri arkasına yoncalar fışkırır; çayırlar kabarirdi. Suların serinliği, taze ot kokusu, gölgelik ve bereket içinde bahar, bu bahçelerde ta kışa kadar uzanıp giderdi. Her tarafa taşkın bir şeftali kokusunun dolup sindiği durgun sıcak günlerde işsizler, takım takım kasabadan inerler, ırmakta yıkandıktan sonra gelip gölgeli çimenlerde yatarlardı. Yüksek dallardaki fazla olgun, ballı şeftaliler saplarından kurtularak dolgun, yumuşak bir sesle yerlere, çimenler içine, yatanlarin üzerine durmamacasina yavaş yavaş dökülürdü. Toplamakta biter tükenir şey değildi. Ürünün yarısı ağaçlarda kalır; böyle pişip oldukça teker teker, ağır ağır toprağa duser; karışır; kaybolurdu.
BU METİNDEKİ SIFATLAR NELERDİR
ACİL CEVAP ​