güzel sanatların müzikle ilişkisi ile ilgili çok kısa bilgi acil saçmalayanı şikayet ederim



Sagot :

Sanat sosyolojisi adı verilen dal, sanatçının yaşadığı toplumla sanat kurumu arasındaki bağlantıları inceler. Çünkü, her insan gibi sanatçı da, diğer insanlarla ilişki halindedir, ortak bir yaşantı içindedir. Onun içinden çıktığı toplum, onun hedef aldığı kitleler ve sanat eseri arasındaki sayısız ilişkileri, sosyolojinin bir dalı olan sanat sosyolojisi inceler.
Sanat ve yaratma olayını, birkaç faktörün etkisi ve sonucu olarak düşünebiliriz. Bunlardan birkaçı : sanatçı kişiliği, kullanılan malzeme, teknik ve sanatçının içinde yaşadığı toplumsal ortamdır. İnsanın yarattıkları incelenirken, onun evrensel bir yaratık olması yanında, millî ve toplumsal bir varlık olduğu da göz önüne alındığından, bireyin anlaşılabilmesi için, onun bağlı olduğu toplumsal yapı’nın da anlaşılması gerekmiştir.

Sanat, doğrudan doğruya insanlara seslendiğine göre, sorunun çözümünü bir bakıma insan toplumunda aramak gerçekten yerinde olur. En basit tanımlamaya göre ; sosyoloji, toplumları ve toplum içindeki olayları inceler. Sanat ise, bütün toplumlarda yaygın bir olgudur. Sosyoloji, toplumlarda böylesine yaygın bir olaya ilgisiz kalamazdı. İşte bu düşünceler ışığında, sanatın insan toplumuyla olan ilgisini yorumlayabilme kaygısı, bazı sosyologları ve sanat tarihçilerini yeni bir bilim kurmaya yöneltmiş, böylece sanat sosyolojisi doğmuştur.

Halkın, ya da toplumun büyük çoğunluğunun, sanatı belirlemede payı olduğu düşüncesi, geç devirlerde kabul edilmiştir. Antik çağda, halkı, sanattaki değişme ve gelişmelerin temel etkeni olarak kabul etme eğilimi görülmez.
Sanat sosyolojisi, yüzyılımızın başında sanat tarihinin bir branşı olarak değil; sosyolojinin bir branşı olarak ortaya çıkar. C.Lalo’nun “sosyolojik estetik” dediği şey, sosyal sınıfların sanata olan ilgisini kritik eden bir görüştür. Yazar, kendinden önce benzer düşünceleri ortaya atan Guyau’nun izleyicisi gibidir.

Sanat faaliyeti, kalıcı ve evrensel değerleri bile amaçlasa, her zaman belirli bir topluma sunulur, arz edilir. Bir artistik faaliyete toplumun verdiği değer; eserin kabulü, onun anlaşılması, korunması ve elden ele geçişi bir toplum içinde olmaktadır. Ancak, bütün bunların dışında sanatçının özel bir işlevi de vardır. İşte bu noktadan sonra sosyoloji, teorilerini sanata açıklamakta yetersiz kaldığını görüyoruz. Çünkü, sanatla toplum yapısından başka bağlantılar da vardır.

Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/233899-muzik-ve-diger-sanat-dallari-arasinda-nasil-bir-iliski-vardir.html#ixzz2InFp48m0

Müzik ve diğer sanat dalları arasında nasıl bir ilişki vardır?

Sanat sosyolojisi adı verilen dal, sanatçının yaşadığı toplumla sanat kurumu arasındaki bağlantıları inceler. Çünkü, her insan gibi sanatçı da, diğer insanlarla ilişki halindedir, ortak bir yaşantı içindedir. Onun içinden çıktığı toplum, onun hedef aldığı kitleler ve sanat eseri arasındaki sayısız ilişkileri, sosyolojinin bir dalı olan sanat sosyolojisi inceler.
Sanat ve yaratma olayını, birkaç faktörün etkisi ve sonucu olarak düşünebiliriz. Bunlardan birkaçı : sanatçı kişiliği, kullanılan malzeme, teknik ve sanatçının içinde yaşadığı toplumsal ortamdır. İnsanın yarattıkları incelenirken, onun evrensel bir yaratık olması yanında, millî ve toplumsal bir varlık olduğu da göz önüne alındığından, bireyin anlaşılabilmesi için, onun bağlı olduğu toplumsal yapı’nın da anlaşılması gerekmiştir.

Sanat, doğrudan doğruya insanlara seslendiğine göre, sorunun çözümünü bir bakıma insan toplumunda aramak gerçekten yerinde olur. En basit tanımlamaya göre ; sosyoloji, toplumları ve toplum içindeki olayları inceler. Sanat ise, bütün toplumlarda yaygın bir olgudur. Sosyoloji, toplumlarda böylesine yaygın bir olaya ilgisiz kalamazdı. İşte bu düşünceler ışığında, sanatın insan toplumuyla olan ilgisini yorumlayabilme kaygısı, bazı sosyologları ve sanat tarihçilerini yeni bir bilim kurmaya yöneltmiş, böylece sanat sosyolojisi doğmuştur.

Halkın, ya da toplumun büyük çoğunluğunun, sanatı belirlemede payı olduğu düşüncesi, geç devirlerde kabul edilmiştir. Antik çağda, halkı, sanattaki değişme ve gelişmelerin temel etkeni olarak kabul etme eğilimi görülmez.
Sanat sosyolojisi, yüzyılımızın başında sanat tarihinin bir branşı olarak değil; sosyolojinin bir branşı olarak ortaya çıkar. C.Lalo’nun “sosyolojik estetik” dediği şey, sosyal sınıfların sanata olan ilgisini kritik eden bir görüştür. Yazar, kendinden önce benzer düşünceleri ortaya atan Guyau’nun izleyicisi gibidir.

Sanat faaliyeti, kalıcı ve evrensel değerleri bile amaçlasa, her zaman belirli bir topluma sunulur, arz edilir. Bir artistik faaliyete toplumun verdiği değer; eserin kabulü, onun anlaşılması, korunması ve elden ele geçişi bir toplum içinde olmaktadır. Ancak, bütün bunların dışında sanatçının özel bir işlevi de vardır. İşte bu noktadan sonra sosyoloji, teorilerini sanata açıklamakta yetersiz kaldığını görüyoruz. Çünkü, sanatla toplum yapısından başka bağlantılar da vardır.