Sagot :
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken çok eski zamanlarda bir tane çocuk yaşarmış bu çocuk çok mu çok yaramamış annesinin sözünü hiç dinlemez hep benim dediğim olsun dermiş yine öyle bir zamanda annesinin sözünü dinlememiş ve gidip buzlu sular içmiş....
Açıklama:
Hikâye nedir?
Hikâye yaşanmış ya da yaşanabilir olayların kişi, yer ve zamanla anlatılmasıdır. Batılı anlamda hikâye edebiyatımıza Tanzimat Dönemi’nde girmiştir. Ama hikaye anlatma daha önceleri de edebiyatımızda vardı. Örneğin İslamiyet öncesinde destanlar, masallar hikâye etme yoluyla aktarılıyordu. İslamiyet’i kabul ettikten sonra Dede Korkut Hikayeleri, halk hikayeleri ve mesneviler modern hikayenin yerini tutmaktaydı.
Dünyada edebiyatında ilk hikâye Boccaccio’nun Decameron adlı eseri olarak kabul edilir.
Bizim edebiyatımızda ise Batılı anlamda ilk hikaye Ahmet Mithat Efendi’nin Letâif-i Ri-Vâyât’idir. Ahmet Mithat bu eserinde geleneksel tiyatromuz olan meddahlıktan çokça yararlanmıştır. Bu yüzden teknik anlamdan zayıftır diyebiliriz. Teknik anlamda güçlü ilk eserimiz ise Samipaşazade Sezai’nin Küçük Şeyler adlı eseridir.
Hikâyenin Bölümleri
Hikaye kompozisyon yazarken kullandığımız giriş, gelişme ve sonuç bölümlerine benzer bölümlerden oluşur. Hikayede bu bölümlerin ismi serim, düğüm ve çözümdür. Hikayeyi bir ipe benzetebiliriz. Önce ipi açarız ve sereriz bu bölüme serim bölümü diyoruz. Yani hikayeye giriş yaparız. Zamanı, kişileri ve yeri tanıtır, tasvir ederiz. Daha sonra ipe düğüm atarız. Bu bölüme de düğüm bölümü adını veriyoruz. Yani bu bölümde olayları düğümleyerek okuyucuyu meraklandırıp soru sorduruyoruz. Son olarak da attığımız düğümleri çözüyoruz. Bu bölüme de çözüm bölümü denmektedir. Okuyucunun merak ettiği soruların cevabını vererek hikayeyi bitiriyoruz.
Hikayenin Unsurları
Hikayede dört unsur vardır bunlar kişi, yer, zaman ve olaydır. Anlatıcı, bakış açısı ve çatışma da diğer unsurları arasındadır.
Hikâyede kişileri karakter ve tip olarak ikiye ayırabiliriz. Karakter kendine has özellikler gösteren bireylerdir. Olaylar karşısında farklı davranırlar. Tip ise toplumun bir kesiminin özelliklerini taşır. Kendine has özellikler yoktur. Karakter daha derindir tip ise daha yüzeyseldir. Tipe örnek verebilecek olursak Kemal Sunal’ın oynadığı filmlerde hep bir tipi canlandırdığını görürüz. Toplumun bir kesiminde var olan kişilerin bütün özelliklerini bünyesinde barındırır, onlar gibi davranır. Ya da son dönem aşk dizilerindeki zengin erkek ve fakir kızların özellikleri hep aynıdır. Pek bir değişiklik göstermezler. Bu yüzden aşk dizilerindeki başrollerin hepsi tip özelliği gösterirler.
Tanzimat döneminde hikaye ve romanlarda kahramanlar karşımıza genellikle tip olarak çıkarlar. Hep bir kesimi temsil ederler. Daha sonraları hikayelerde karakterler görünmeye başlanır.
Hikayede yer olayın geçtiği mekândır ve genellikle de mekân sayısı çok değildir. Çünkü hikayede zaman aralığı dardır. Dar olan bu zaman aralığında mekân sayısı da sınırlı olacaktır.
Hikayede zaman yukarıda da belirttiğimiz gibi romana göre daha dardır. Olaylar kısıtlı bir zamanda gerçekleşirler. Bazen zaman belirtilmese de hikayedeki olaylardan zamanın hangi zaman olduğunu çıkarmamız mümkündür.
Olay ise hikayenin bel kemiğidir. Ama yine romanda olduğu gibi çok fazla sayıda olay yoktur. Olayların da sayısı sınırlıdır.
Hikayede anlatıcı dediğimiz zaman hikâyeyi bize anlatan kişi aklımıza gelmelidir. İki şekilde anlatıcı vardır. Birinci anlatıcı olayı birinci kişi ağzıyla anlatır. Ben yaptım, ben geldim gibi cümleler vardır. Diğer anlatıcı ise hikâyeyi üçüncü kişi ağzıyla anlatır. Bu anlatımda ise cümleler o geldi, o yaptı şeklindedir.
Hikâyede bakış açıları ise anlatıcının neyi ne kadar bildiğiyle alakalıdır. Bakış açıları üçe ayrılır.
Birinci bakış açısı kahraman bakış açısıdır. Burada anlatıcı bizzat kahramanın kendisidir. Olaylardan etkilenen kahraman aynı zamanda anlatıcımızdır. Bu bakış açısını ayırmak kolaydır kullandığı dil birinci kişi ağzıdır çünkü.
İkinci bakış açısı ise gözlemci bakış açısıdır. Burada anlatıcı bir yerden bütün her şeyi gözlemler niteliktedir. Uzaktan bir gözlemci olarak hikayeyi anlatır. Ve kahramanların başından geçenleri gözlemlediği kadar aktarır. Burada anlatıcı üçüncü kişi ağzıyla olayları anlatır.
Üçüncü bakış açısı ilahi bakış açısıdır. Bu bakış açısında yine üçüncü kişi ağzı kullanılır. Gözlemci bakış açısından ayrılan noktası ise anlatıcının bu bakış açısında bir tanrı gibi her şeyi biliyor olmasıdır. Bu bakış açısını tespit etmek için metni dikkatli okumamız gerekmektedir. Yoksa gözlemci bakış açısıyla karıştırabiliriz. Anlatıcı kahramanda gözlemlemeden ya da kahramanın ağzından söyletmeden kahramanın düşüncelerini ve duygularını biliyorsa bu bakış açısını kullanmış demektir.
Yüzünden mutsuz olduğu belliydi dediğimiz zaman burada gözlem yağmış oluruz. Çünkü yüzündeki ifadeden onun mutsuzluğunu anlarız. Bu yüzden burada gözlemci bakış açısı vardır diyebiliriz. Annesinin hastalığını düşündüğü için çok mutsuzdu dediğimiz zaman ilahi bakış açısını kullanmış oluruz. Çünkü burada kahramanın düşüncelerini biliyoruzdur.
Hikâyede bir başka önemli unsur ise çatışmadır. Çatışma olayın çıkış noktasını oluşturur. Çatışmada ortaya konulan zıtlık sayesinde olaylar ilerler ve hikâye tamamlanır. Tanzimat Dönemi’nde çatışmalar genellikle yanlış Batılılaşmış tip ve batılılaşmayı doğru anlamış tip şeklindedir. Bunun yanında sıkça kullanılan çatışmalar halk aydın çatışması, eski yeni çatışması, iyi kötü çatışması, zengin fakir çatışmalarıdır.
Hikâye Türleri
Genel olarak hikaye türleri olay ve durum hikâyesi diye ikiye ayrılır.
Olay hikâyesinde olay ön plandadır. Okuyucuya soru sordurulur ve okuyucu “Acaba şimdi ne olacak?” diye düşünür ve merak eder. Bu türde serim, düğüm, çözüm bölümlerine uyulur. Olay çok önemli olduğu için kahramanlar detaylıca işlenmez bu yüzden yüzeyseldir.
Dünya edebiyatında bu türün temsilcisi Maupassant’tır. Türk edebiyatında ise Ömer Seyfettin en ünlü olay hikâyesi yazarlarımızdandır.
Durum hikâyesinde ise olay ya yoktur ya da hikâyede çok önemli bir yere sahip değildir. Bu hikâye türünde durumlar vardır ve bu durumlar karşısında insanın duygu ve düşünceleri derinlemesine işlenir. Bu yüzden durum hikâyesinde kahramanlar detaylı bir şekilde okuyucuya aktarılır. Serim, düğüm, çözüm bölümlerine uyulmaz. Durum hikâyesinde genellikle son yoktur. Son okuyucunun hayal gücüne bırakılır.
Dünya edebiyatında durum hikayesinin temsilcisi Çehov’dur. Türk edebiyatında ise Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal önemli durum hikâyecilerimizdend
Thank you for visiting our website wich cover about Türkçe. We hope the information provided has been useful to you. Feel free to contact us if you have any questions or need further assistance. See you next time and dont miss to bookmark.