Alice harikalar diyarında özet 10 sayfa gerekiyor​

Sagot :

~Merhaba ~

Alice ablası ile birlikte parkta oturmaktaydı ablası yanında kitap okuyordu ama Alice’in canı sıkılıyordu. Ablasının okuduğu kitaba bakarak, “Resimsiz ve konuşmazız kitap ne işe yarar ki?” diye düşündü. İşte tam o sırada, pembe gözlü Beyaz tombiş bir tavşan yanından koşarak geçti. Aslında bu sıradan bir olaydı. Ancak, Tavşan yelek cebinden bir saat çıkarıp baktı ve ardından koşarak uzaklaştı. İşte bu sıradan bir şey değildi. Alice merakla tavşanın peşinden koştu. Tavşan bir deliğe girdi, Alice de arkasından deliğe girdi. Kuyu sanki dipsiz gibiydi düştükçe düşüyordu. Aşağıya doğru baktı, karanlıktı. Duvarlara baktı. Her şeyi görüyordu. Raflar, kitaplarla doluydu. “Acaba dünyanın diğer ucana kadar düşer miyim?” dedi. Düşüşü devam ediyordu. Kedisi aklına geldi. “Zavallı Dinah’ağım beni çok arayacak…” Birden kendini yerde buldu. Canı hiç acımamıştı. Önüne bakınca bir koridor gördü. Tavşan da hızla koşuyordu. Böylece bir salona geldi Salonun bütün kapıları kapalıydı. Sadece ortasında üç ayaklı bi masa vardı. Masanın üzerindeki altın anahtarı aldı ve perdenin arkasındaki küçük kapıyı bularak açtı. Ancak, bu kapıdan geçmesi mümkün değildi çünkü kapı çok küçüktü. . Tekrar masanın yanına döndü. Burada üzerinde “beni iç” diye yazan bir şişe vardı. İyice kontrol ettikten sonra içti. Çok lezzetliydi. Küçül­dükçe küçüldü. Bu sefer de anahtarı masadan alamadı çünkü anahtar çok ağır geliyordu. Üzülüp, ağladı. Sonra kendisini toparlayınca, masanın altında “Beni ye” diye yazan bir çörek gördü ve son kırıntısına kadar yedi.

Birden boyu uzamaya başladı. Uzadıkça uzuyordu. Artık üç metre boyunda, kocaman, dev gibi bir kızdı. Anahtarı alıp, kapıyı açtı. Ancak giremiyordu. Oturup ağladı. Birden yine tavşanı gördü ve ona “Affedersiniz, biraz bakabilir misiniz?” diye seslendi. Tavşan, sesi duyunca korktu ve kaçtı. Tavşanın bıraktığı yelpazeyi kullanınca tekrar küçüldüğünü hissetti. Neredeyse bitme noktasına geliyordu ki, yelpazeyi hızla elinden attı. Bu sefer yine anahtarı masanın üzerinde bırakmıştı. Birden kendisini bir gölün İçinde buldu. Çok tuzluydu. Sonra, kendi gözyaşları olduğunu anladı.

Sonra, bir fare gördü. Ona kedisinden bahsedince, fare gücendi ve oradan uzaklaştı. Alice’in dilediği özürler onu geri döndürmeye yetmemişti. Tüm bunlar olup biterken, gözyaşı denizi kartal yavrusu, kuğu, ördek…ve daha bir sürü hayvanla dolmuş, burası büyük bir hayvanat bahçesine dönüşmüştü. Alice önde, onlar arkada kıyıya doğru yüzdüler.

Kıyıya çıktıklarında, hepsi sırılsıklamdı. Aralarında nasıl kuruyacaklarını konuşmaya başladılar. Fare Dodo, “ben sizleri kuruturum” diyerek başladı, İngiliz krallığını, Normanları vb. anlatmaya. Ancak, kimse kurumamıştı. Bu sefer “Caucus yarışı yapacağız” deyip, bir daire çizdi ve yarışı başlattı. Yarım saat, bütün hayvanlar bir o tarafa, bir bu tarafa koşuşturup durdular. Sonra da onlara Alice’in ödül vermesini istedi. Alice elini cebine attığında bir kutu şeker buldu ve hepsine tek tek dağıttı. Bu arada, fare yine, kediler üzerine yaptığı konuşma üzerine, Alice’e küstü ve ayrıldı.

Bu arada tavşan yine geldi. Yelpazesini ve eldivenini arıyordu. Alice görünce, “Maria Ann, koş benim yelpazemle eldive-nimi getir” diye emretti. Alice, koşa koşa tavşanın odasına gitti. Yelpaze ve eldiveni aldı. Orada gördüğü bir şişedeki şurubu içti. Bu sefer büyümeye başladı. Büyüdü, büyüdü. Odaya sığmaz oldu. Kolunu pencereden dışarı çıkarınca büyümesi durdu. Ancak, yerinden kımıldayamıyordu. Tavşan kapıya geldi ve seslendi. Kapıdan giremeyince, pencereden girmeye çalıştı. Alice eliyle yakalamak isteyince, aşağı düştü. Bir kere daha denedi, yine aşağıya düştü. Tavşan, adamlarını çağırdı. Bil merdiven dayayıp, çıkmaya çalışınca o da yediği tekme ile devrildi. Bu sefer Alice çakıl taşlan atmaya başladılar. Ancak, taşlar yere pasta olarak düşüyordu. Alice yemeye başladı. Yedikçe ufalıyordu. Kapıdan çıkacak duruma gelince, hızla odadan çıktı ve koşarak ormana girdi.

Ormanda, gördüğü bir köpekten çok korktu. Sonra, bir yaprağın üzerine kurulmuş nargile içen tırtılı gördü. Onunla bir müddet konuştuktan sonra, yerdeki mantardan ısırdı. Isırdıkça, vücudunun bir kısmı dengesiz bir şekilde büyüyordu. Bu defa da bir güvercin, “yılan” diyerek Alice’e laf attı. Alice “ben yılan değilim ” dediyse de güvercini inandıramadı.

Başka bir çeşit mantar da yedikçe küçültüyordu. Biraz yedi ve ilk günkü haline döndü. Ancak, inanamıyordu. Ormanda yürüme üne devam etti. Önüne çıkan küçük eve girmek için, küçülten mantardan biraz yedi. Evin kapısında kurbağa uşak duruyordu. Ona, evin içine nasıl girebileceğini sordu. Uşak, hık mık edince, kapıyı iteleyip içeri girdi. Kimse Alice hoş geldin dememişti. Alice, dayanamayıp ev sahibi düşese sordu: “Affedersiniz efendim, kediniz niçin böyle sırıtıyor?”

Düşes, “Bunda bilmeyecek ne var? O bir Cheshire kedisidir. Bütün Cheshire kedileri de sırıtır” diye cevap verdi. Sonra da, düşes kucağındaki bebeği Alice’e fırlatıp, “Ben kriket oynamaya gidiyorum” dedi. Alice bebeği kucağına aldı. Sürekli hırıldayan acaip bir bebekti. Dışarı çıkardı. Dışarıda bebek, bir domuza benziyordu. Yere bırakınca, koştu gitti. Alice, kafasını kaldırınca, Cheshire kedisinin kendisine baktığını gördü. Her zamanki gibi sırıtıyordu. Kediye, “Lütfen bana ne yöne doğru gideceğimi söyler misiniz?” diye sordu. Kedi, “Ne tarafa gidersen git, elbet bir yere varırsın” diye cevap verdi. Alice, Mart Tavşanı’nın evine doğru yürüdü. Ev, tıpkı bir tavşana benziyordu. Büyüten mantardan biraz yedi. Evin ö-nündeki ağacın altındaki masanın başına toplanmış çay içiyorlardı. Alice’i görünce, “yer yok, yer yok” diye bağrıştılar. Sonra da, masada bulunan tavşan, şapkacı ve fare ile Alice arasında kimilerine saçma gelecek bir konuşma başladı. Alice karşı oldukça kaba davrandıkları için yanlarından ayrıldı. Ormanda yürürken yine bir ağaç kapı gördü. İçeri girince, kendisini o uzun salonda, cam masanın yanında buldu. Bu sefer tecrübeli olduğu için önce altın anahtarı alıp, bahçeye açılan kapıyı açtı. Sonra cebindeki mantarı kemirip, kapıdan geçebilecek kadar küçüldü. Sonunda bahçedeydi.

Biraz ilerleyince bu sefer de bir kriket sahası İle karşılaştı. Burada bütün kahramanlar oyun kâğıtlarından oluşuyorlardı. Alice burada büyük bir kalabalıkla geçen kraliçeyi gördü. Herkes eğildiği halde, Alice’nin eğilmemesi dikkat çektiği için, kraliçe tam karşısında durdu ve kim olduğunu sordu. Alice kendisini tanıttı. Sonra kraliçe, Alice’i kriket oynamaya davet etti.

Tuhaf bir oyundu bu. Ne saha belliydi, ne de oyuncular. Birden gökyüzünde kedinin başı beliriverdi. Alice onunla konuştu.

Kral gelip kiminle konuştuğunu sordu. O da kediyi anlattı. Kral, “elimi öpebilir” dedi. Kedi ise, “öpmesem daha İyi olur” diye cevap verdi. Kral kızmıştı. Şu küstah kedinin kafasını vurdurmalıydı. Ancak, kedinin kafası biraz sonra gökyüzünden kaybolmuştu.

Düşes ve Alice birlikte yürüyorlardı. Düşes, “Dünyayı yürüten kuvvet sevgidir, sevgi” dedi. Sonra da devam etti: “Sen manaya bak, sesler kendi başlarının çaresine bakarlar. ” Kraliçe, Alice ile Dü-şes’in bu samimiyetine bozulmuştu. Gelip, düşesi kovdu. Sonra, Alice’i yeniden kriket sahasına davet etti. Biraz oynadıktan sonra, sıkıldı ve bu sefer de Yalancı Kaplumbağa’nın Hikâyesi’ni anlatmaya başladı. Sonra da”en iyisi kendisi anlatsın” diyerek, ejderle beraber kaplumbağanın yanına gönderdi.

Kayanın üzerinde duran kaplumbağanın çok acıklı bir görünümü vardı. “Bir zamanlar ben de sahici bir kaplumbağa idim” diyerek hikâyesine başladı. Sonra da, denizin dibinde yaşadığını, oku­la gittiğini, ailesinin durumu iyi olmadığı için, ana dersleri okuyabildiğini anlattı. Sık sık hıçkırarak ağlıyordu.

Sonra, Ejder’le birlikte Alice için, “İstakoz yarışması” oyunu oynadılar. Şarkılar söylediler. Sonra da Alice’den başından geçenleri anlatmasını istediler. O da yaşadığı her şeyi anlattı. Kaplumbağa yine, çorba ile ilgili güzel bir şiir söyledi.

Keyifli halleri “Mahkeme başlıyor!” sesini duyunca sona erdi ve telâşla hep birlikte mahkemenin olduğu yere doğru yürüdüler. Kral, kraliçe ve mahkeme heyeti oturuyordu. Suçlu ise elleri ke­lepçeli Yürek Oğlan idi. Beyaz Tavşan, salondakileri sessiz olmaları için ikaz ediyordu. Yine, Beyaz Tavşan’ın okuduğuna göre, Yürek Oğlan’ın suçu Yürek Kralİçesi’nin pişirmİş olduğu nefis çörekleri yeyip, bitirmekti. Dinlenen şahitler, tartışmalar tam bir curcunaydı. Bu arada Alice yeniden büyüdüğünü hissetti. Oraya sığıncaya kadar oturmaya karar verdi. ’ Beyaz Tavşan, üçüncü şahit olarak Alice’in ismini okudu. Alice kalkıp yürüyünce jüri üyeleri birbir yere serildiler. Haliyle mahkeme devam edemeyecekti. Neyse, güçbela jüri yerine yerleştikten sonra, Alice soruldu. Ancak, bir şey bilmediğini söyledi. Sonra, yine tartışmalar oldu. Bu arada Alice’in boyu gerçek haline dönüşmüştü. Bu nedenle artık hiçbirinden çekinmesine gerek yoktu. “Hepiniz oyun kâğıdısınız, sizden kim korkar” deyince, bütün iskambil kâğıtları Alice’in üzerine yürüdüler. Alice, korku ve heyacanla çığlık atıp, bütün kağıtları savurmaya çalıştı.

İşte o an baktı ki, başı ablasının dizlerinde, nehir kıyısında yatıyor. Ablası, “Uyansana tatlım. Neredeyse, gezinin tamamını uyumakla geçirdin” dedi. Alice de ablasına, rüyasında gördüklerini dilinin döndüğünce anlattı. Sonra da kahvaltı yapmaya koştu. Bu sefer de ablası uykuya daldı ve rüyasında Alice’in anlattığı bütün kahramanları gördü. Gözlerini hiç açmadan, hep harikalar ülkesinde kalmak istiyordu.

Başarılar.

İyi dersler

✧ ℳerhαbα ✧

Alice bir gün ablasıyla beraber gölün kenarında uzanıp konuşurlarken, Alice’in dikkatini konuşan, saati olan ve koşturan bir tavşan çeker.

Bu tavşanın peşine takılan Alice ise uzun uğraşlar sonucu tam tavşanı yakaladım derken çok derin bir kuyuya düşer.

Ama kuyu o kadar derin ki; bir ara Alice düşmekten sıkılmıştı.

Kendi kendine konuşmaya bayılan Alice, kuyunun derinliklerinde keşiflere çıkarak herhangi birine rastlamayı umsa da karşılaştığı tek şey cam sehpa ve küçük başka diyarları açılan kapı olur.

Alice’nin o kapıdan geçebilmesi içinde boyunun çok küçük olması gerekir. Sehpanın üzerinde bulunduğu içeceği içerek boyu kısalan Alice, bu sefer anahtara uzanamadığında da boyunun uzaması gerekir.

Lakin bu seferde boyu çok aşırı uzayan Alice, kendi gözyaşlarının yarattığı bir gölün içinde tekrar eski haline dönüp, yüzmeye çalışırken; Bay Fare ile tanışır.

Daha sonra da o gölün içine düşen düğer hayvanlarla…

Onlara anlaşmaya çalışan Alice, bir süre sonra onlarla aynı dili daha doğrusu ortak bir konu bulamayacağından bir şekilde o küçük kapıdan geçme imkanı bulur.

Alice, farklı bir dünyanın eşiğine açılan bu kapıdan geçtiğinde ise peşine takıldığı beyaz tavşan ile karşılaşır. Lakin tavşan ona emirler yağdırıp, yelpaze ve eldivenlerini istediğinde, aramaya koyulan Alice küçük bir evin içinde tavşanın istediklerini bulmuş ve tam eşyaları götürecekken tekrardan büyümeye başlar.

Bir odanın içinde boylu boyluna hapis olmuşken, tek istediği bu amansız boy uzama ve kısalmalarının durmasıydı. Ama ne mümkün..

Hayvanlardan oluşan halk evin önüne gelip pencereye kek fırlattıklarında, Alice onlardan bir tanesini yiyerek çok daha küçülmüştü.

Ve halktan kaçması da bir o kadar da zorlaşmıştı.

Ormanın derinliklerine dalan Alice, bir mantarın üstüne konmuş nargile içine bir tırtıla derdini anlatırken, tek istediği bir an önce eski boyu ve yaşamına dönmesiydi.

Tırtıl ise Alice sadece, mantarı gösterip bir tarafının boyunu uzattığını diğer tarafında boyunu kısalttığını söyleyip, çekip gitmişti.

Alice ceplerinde mantar ile dolaşırken girdiği bir evde; anormal bir bebek, anormal bir düşeş ve anormal bir aşçıyla karşılaşmıştı.

Kaosun hakim olduğu bu evden bebeği alıp giden Alice, aslında bebeğin bir domuz olduğunu gördüğünde onu ormanın derinliklerine salmıştı.

Birde ormanda karşılaştığı gülümsemesi iki kulağına yaklaşan kedi vardı. Bedenini bir anda ortadan kaybetmek gibi de özelliği vardı.

Kendisini Şapkacı ve Mart tavşanının yanına yolladıktan sonra Kraliçe’ye yönlendiren kedi…

Kraliçe sadece ‘Kafasını Uçurun!” sözünü tekrarlamaktan bir işe yaramasa da kocası Kral Bey biraz daha merhametliydi. Yaşanan bir olayın ardına kurulan mahkeme de şahitler ve suçlu kişiler bir bir boy gösterirken, aynı zamanda da Alice’nin tekrardan boyu uzamaya başlarken çok şaşırtıcı olan bir olay oldu. Şahitler aynı zamanda suçlu olarak nitelendiriliyordu ve ikinci şahitte Alice olmuştu.

Alice mahkeme salonun ortasına boyu uzayıp asker ve kraliçeye hakaret edip, saygılı olmasını söylemişken, idamına karar verilmesiyle Alice derin uykusundan uyanmıştı. Uyandığında da rüyasına birebir gördüklerini ablasına anlattığında da ablasını derin düşünceler arasında bırakıp eve gitmişti ...

Bαşαrılαr Dílєrím ❥

@Bilgoss