Kelimede anlam ve kavram acil ilgili bilgi



Sagot :

Sözcükler, farklı anlamları, anlam birimlerini içinde barındıran bir yapıdır. Bunlar sırasıyla şöyledir:

Kavram: Bir varlığın veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı, mefhum, konsept. İmge: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi arzulanan şey, hayal, hülya. Gösteren: Bir sözcüğü meydana getiren seslerin her biri, harf. Gösterilen: Sözcüğün kavram yönü. yani gösterenin oluşturduğu içerik, anlam. Kavramlaştırma: Bir varlığı, olayı, duyguyu ve düşünceyi seslerle (sözcüklerle) simge hâline getirme.

Sözcükler, farklı anlamları, anlam birimlerini içinde barındıran bir yapıdır. Bunlar sırasıyla şöyledir:

Kavram: Bir varlığın veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı, mefhum, konsept. İmge: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi arzulanan şey, hayal, hülya. Gösteren: Bir sözcüğü meydana getiren seslerin her biri, harf. Gösterilen: Sözcüğün kavram yönü. yani gösterenin oluşturduğu içerik, anlam. Kavramlaştırma: Bir varlığı, olayı, duyguyu ve düşünceyi seslerle (sözcüklerle) simge hâline getirme. Anlamlandırma: Sözcüğün ya da aktarılan iletinin içerdiği anlamı çözümleme, ona anlam verme.

Dildeki sözcükler, “gösteren” ve “gösterilen” unsurlarından oluşur. Sözcükleri gösteren, ifade eden harfler olduğu gibi, bunların çağrıştırdığı gösterilen, yani içerik ve anlam vardır. Örneğin “a, b, i, n” birer harftir. Ancak bu harfler “b, i, n, a” biçiminde dizildiğinde kendisi dışında bir anlam ifade eder. “Bina” dendiğinde her insanın zihninde ayrı bir görüntü, farklı bir bina canlanır. İşte “b, i, n, a” harfleri gösteren durumundayken bu kelimenin zihnimizde oluşturduğu içerik, anlam “gösterilen”dir.

İnsanoğlu varlıkları, duygu ya da hayalleri, ses bileşenleri yardımıyla simge hâline getirir. Böylece kavramlar oluşturulur. Kavramlaştırma, var olandan hareketle gerçekleştirilen bir tür soyutlama sayılır. Anlamlandırma sürecinde kavram bir taraftan ses imgesine, gösterilene, öte taraftan adlandırılacak hususa (göndergeye) bağlıdır. Bu yönden bakıldığında dildeki kelimeler; nesne, olay, duygu veya düşüncelerin simgeleri niteliğindedir.

Sözcükler, harflerin rastgele dizilmesinden ibaret unsurlar değildir. Bir sözcük duyulduğunda veya okunduğunda onun karşıladığı varlık, kavram, olay, durum vb. insanın zihninde canlanır. Bu, sözcükleri anlamlandırma sürecidir. Bu anlamlandırma aynı dili bilen ve konuşan insanlar arasında gerçekleşir. Anlamlandırma aynı zamanda iletişimi de sağlar. Aktarılan bir iletiyi karşıdaki kişi anlamlandırmıyorsa iletişim gerçekleşmez.

Dilde hemen her kelimenin bir anlamı vardır. Bazı kelimeler zamanla birden fazla anlam kazanabilir. Bu durumda kelimelerin anlamı, bağlama göre, yani kullanıldığı ortama ve cümleye göre değişkenlik gösterir. Günlük hayatta bir anlamı karşılayan bir sözcük, zaman içinde felsefe, sanat ya da bilim dalının vb. geçmişten gelen birikimlerini yüklenebilir. Böylece sözcük felsefede kavram, bilimde terim, sanatta da imge olabilir. Örneğin “hücre” kelimesi biyolojiyle ilgili bir “terim” olduğu gibi, şiirde hapishane anlamını taşıyan bir “imge” olarak kullanılabilir. Ayrıca “hücre” sözcüğü, günlük hayatta “küçük oda” anlamında da kullanılabilir.

Tüm bunlar da göstermektedir ki sözcükler bağlama göre farklı anlamlar kazanabilmektedir.

Somut ve Soyut Anlam

Beş duyudan biriyle algılayabildiğimiz varlıkları karşılayan sözcükler somut anlamlıdır. Beş duyumuzdan biriyle algılayamadığımız fakat varlığına inandığımız kavramları karşılayan sözcükler soyut anlamlıdır.

“Ağaç, uçak, silgi, kitap, hava, sıcaklık vb.” sözcükler somut anlamlıdır. Bu sözcüklerin karşıladığı varlıkları beş duyumuzdan en az biriyle algılayabiliyoruz.

“Üzüntü, sevgi, eziyet, korku, mutluluk vb.” sözcükleri beş duyumuzun hiçbiriyle algılayamıyoruz. Ancak bu kavramların var olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla bu sözcükler soyut anlamlıdır.

“Soğuk su içersen tabii ki hasta olursun.” cümlesinde “soğuk” ve “su” sözcükleri somut anlamlıdır. Çünkü “soğuk” dokunma duyusu ile, “su” hem görme hem dokunma duyusuyla algılanabilir.

“Öfke ile kalkan zarar ile oturur.” cümlesinde “öfke” ve “zarar” sözcükleri beş duyudan herhangi biri ile algılanamaz. Dolayısıyla bu sözcükler soyut anlamlıdır.

“Tatlı üzümleri keyifle yediler.” cümlesinde “tatlı” sözcüğü somuttur. Çünkü tatma duyusu ile algılanabilen bir özellik taşımaktadır. Yine “üzüm” sözcüğü de somuttur çünkü bu da duyu organlarıyla aklanabilmektedir. Ancak “keyif” sözcüğü soyuttur, bu sözcük duyu organlarıyla algılanamaz.

Soyutlama

Somut anlamlı bir sözcük, zaman içinde soyut bir anlam kazanabilir. Buna soyutlama adı verilir.

Somut anlamıyla “bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı” demek olan “acı” sözcüğü, “Acı haber köye kısa sürede ulaşır.” cümlesinde “üzücü” anlamına gelerek soyut bir anlam kazanmıştır. Böylece sözcük mecaz anlam yüklenmiştir.

“Yerinden bir anda fırladı, ateş fışkıran gözlerle etrafına bakmaya başlamıştı.” cümlesindeki “ateş” sözcüğü somut anlamıyla “yama cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık” demektir. Ancak bu cümlede “öfke, hırs, hınç” anlamında, yani soyut anlamda kullanılmıştır.

Somutlama

Soyut anlamlı kimi kelimeler zamanla somut bir anlam kazanabilir. Buna somutlama denir.

Soyut anlamlı olan “sevgi” sözcüğü, “Sevgi, bu akşam tiyatroya gidecekmiş.” cümlesinde bir insanı karşılayacak biçimde kullanılmış ve somut hâle gelmiştir.

“İyiler, dünyada az yaşarmış.” cümlesinde de normalde soyut anlamlı olan “iyi” sözcüğü somut bir anlamı ifade etmektedir. Burada sözcük “iyi insanları” karşılamaktadır. İnsan da somut bir sözcük olduğuna göre somutlama yapılmıştır.

Somutlama, bir cümlede benzetme yoluyla da yapılabilir.

“Hayatım, bir film şeridi gibi gözümün önüne geldi.” cümlesinde soyut bir anlam taşıyan “hayat” kavramı, “film’e benzetilerek somutlama yapılmıştır.