Sagot :
Cevap:
Hıfzı Topuz - Sayın seyirciler, bu akşamki konuğumuz şair Necip Fazıl Kısakürek... Necip Fazıl 1904'te, belki de 1907'de İstanbul'da doğdu. Sonra Heybeliada'da Mekteb-i Fünun-u Bahriye-yi Şahane'yi bitirdi. Daha sonra Edebiyat Fakültesi'nde Felsefe Şubesi'ne gitti. Oradan ayrıldı, Paris'e Sorbon Üniversitesi'ne gitti, felsefe eğitimi yaptı. 1927'lerde yurda döndü ve kendi mesleği ile belki çok yakından ilgili olmayan bir meslek seçti, bankacılığa başladı. Ama bunun yanı sıra da bir taraftan şiir yazmaya devam etti. Necip Fazıl'ın bu yaşantısı 1942-1943 yıllarına kadar sürdü. Ondan sonra "Büyük Doğu" dergisini çıkartarak politik bir eyleme girişti. Necip Fazıl, ilk şiirlerini zannedersem çok genç yaşta, 17 yaşlarında iken yazdı.
Kaç yaşındayken yazmıştınız ilk şiirinizi, hatırlıyor musunuz? Neydi ilk şiiriniz?
Necip Fazıl Kısakürek - İlk şiirim tasavvufi bir hava içinde idi ve Ziya Gökalp'le Yakup Kadri ve arkadaşlarına ait Yeni Mecmua'da başlamıştı ve o zaman kariyer yapmış olan sanatkârlar ki, orada neşredemiyorlardı. Birden, bu genç çocuğun böyle bir kabul görmesinden hatta hayrete düşmüşlerdi.
Topuz - Sonra kendinizi tamamen şiire verdiniz, değil mi?
Kısakürek - Tamamen şiire verdim.
Topuz - Neler yazdınız o sıralarda?
Kısakürek - İlk eserim "Örümcek Ağı" idi. Hatta Paris'e gitmeden önce yazıldı. Ondan sonra dönüşümde "Kaldırımlar"ı yazdım.
Topuz - Siz zaten "Kaldırımlar Şair"i olarak tanındınız.
Kısakürek - Bu tabiri mütemadiyen kullanırlar. Hâlbuki "Kaldırımlar Şair"i olmaktan ziyade "Çile" isimli şiirimin şairi olmayı tercih ederim.
Topuz - Kaldırımlar'dan bir iki mısra' okuyabilir misiniz?
Kısakürek - Uzun bir şiir Kaldırımlar. Bir iki mısra' ile iktifa etmek istemem. Uzun olduğu için de tabii baştanbaşa söylemek istemem. Onun için bunu affedin benden. Yalnız isterseniz "Çile" şiirinden birkaç mısra' söyleyeyim.
Topuz - Peki, Çilemden olsun.
Kısakürek - O da bütün bir şeyin, böyle iç muhasebenin şiiridir. Uzun, Nerden seçeceğim bilmiyorum, fakat bir kıt'a geldi aklıma.
Lügat bir isim ver bana, halimden
Herkesin bildiği dilden bir isim
Eski esbablarım, tutun elimden
Aynalar söyleyin bana, ben kimim?
Yeter galiba...
Topuz - Siz İş Bankası'nda çalıştınız 1929'dan 1938'e kadar. Bir yandan da öğretmenlik yapıyordunuz.
Kısakürek - Evet. Akademi'de, Dil Tarih'te.
Topuz - Sonra nasıl oldu karar verdiniz, öğretmenliği bıraktınız, bankayı bıraktınız ve bir dergi çıkartıp politik bir eyleme girişmeye karar verdiniz?
Kısakürek - O devirde mali vaziyetim gayet iyi iken, rahatım gayet yerinde iken kendimi tamamen şiire tahsis edebilecek şartlara malik iken, içimde öyle bir burgu işledi ki beni sosyal plana attı. Şiir benim için o devirde artık fildişi kulenin işi olmaktan çıktı. Doğrudan doğruya cemiyete hitap etmeye büyük bir meyil duydum. Bir gün İş Bankası'ndaki odamda otururken "Nedir bu hayat?" dedim. Döner bir dolabın şeyi gibi, dolap döndüren mahlûklar vardır ya, bilirsiniz, dedim, hayata talibim ve düşündüm ki halk istihkar edilebilecek bir plan değildir. Peygamberler bile bunun üzerine halk için yazmışlardır. Ve o dava cemiyetinden de çok yara alan bir hissim beni sosyal plana intikal ettirdi. İstifayı bastım herkesin hayretleri içinde. Mali vaziyet olarak onun bin kat beni aşağısına düşüren, bütün hayatımı böyle ihtiyaç içinde geçirten bir hayata girdim. Oradaki bütün eserim, bütün mücadelem malumunuz olmak gerek. Tafsilata bilmem lüzum var mı?
Topuz - Sizin şiir anlayışınızda büyük değişiklikler oldu. Başladığınız zamanki şiir türlerini bırakıp, başka türlere yöneldiniz. Siz şiirden ne bekliyorsunuz? Şiiriniz nasıl bir topluma sesleniyor?
Kısakürek - Şiir benim için kaba bir hassasiyetin böyle ham madde halindeki tezahürü işi değildir. Şiir benim için üstün idraktir. Zannediyorum ki, Türkiye'de poetik'ini yazan ilk şair benim. Fiilen poetik'imi yazdım. Orada her şeyi söylüyorum. Şiir cemiyetin bütün inandığı şeylerin muhassalası içinde onun taassüsüdür. "Sensibilite" dedikleri, "tour de sensibilite". Fransızcası bu. Ben bunu uzun bir zaman ferdi hisar içinde gömdüm. Sonra gördüm ki her şey cemiyet içindir. Sanat kendi için olduğu kadar cemiyet için, cemiyet için olduğu kadar kendi için. Tek kanatlı kalmaya razı olamadım. Bir cemiyete talip oldum, yepyeni bir cemiyet. Öyle bir cemiyet ki, bazı dış ve kaba hatları ile herkesin malumu zannediliyor, fakat büsbütün meçhulü. Böyle yeni dendiği zaman bir şeyin âdete, örfe, alışılmışa uymayan tarafına yeni denilir. Öyle değil, cepte kaybedilmiş bir güneş gibi yeni. Kendinde, fakat maliki değil. Bu cemiyetin ismini koymak mümkün, gerçek manası ile İslami cemiyet. Burada bir misal vermek isterim. Meşhur bir heykeltıraşları vardır Fransızların, Roden. Roden'e nasıl heykel yaptığı soruluyor. Dünyanın en güzel cevabını veriyor. Diyor ki, ben mermere hücum ettiğim zaman çekicimle ve keskimle heykelimi içimde mevcut farzederim. Burnuna gelince dururum, ağzına gelince dururum. Adeta mermeri soyarım ve heykel meydana çıkar. Benim talip olduğum cemiyet İslamiyetin hakikatinin cemiyeti. O mermerin içinde kendi asliyeti ve safiyeti ile mevcut. Yoksa öyle küfüyle, pasıyla değil.
Topuz - Sizin şiire başladığınız zamanki toplumla bugünkü toplum arasında büyük değişiklikler var mı?
Kısakürek - Evet. Tersine değişiklik var.
Topuz - Neler?
Kısakürek - Bir takım hadiselere hakkı verilmeden takılmış tabirler. Buna en başta inkılâp kelimesini namzet gösterebilirim. İnkılâbı yapmak için önce inkılâbın ne demek olduğunu anlamak lazım. İnkılâp nedir? İnkılâp bir metamorfoz, bir şekil değiştirme demek değildir. İnkılâp, ileride bir ide'nin cemiyetini inşa davasıdır. Yoksa sadece bir değişiklik değil. Ben gerek eserlerimde, gerek fikri mimarilerimde tarihimizi üç devre ayırırım: Aşk devri Kanuni'ye kadar gelir; vecd devri. Ondan sonra aşk gölgelenir, vecd kurur, bir kaba softa, ham yobaz devri başlar. Bu Tanzimat'a kadar gelir. Rönesans'tan sonra Avrupa bütün madde ilimlerinde ilerler ve Tanzimat hareketi benim için meselenin içine giremeyen sığ kafaların bir taklit çığı olarak açılmıştır, dışından. Hatta bir konferansımda bir teşbihim var, müsaadenizle söyleyeyim: Reçeli kavanozdan yalama hadisesi. İçine girememe hadisesi. Tanzimat'tan bugüne bu mütemadiyen terakki etmiştir ve cemiyet kendi künhünü, öz tohumunu kaybedercesine ondan uzaklaşmıştır. Benim bütün mücadelemi şu birkaç satırın içine, birkaç kelime içine alabilirsiniz.
Topuz - Sizin yaşamınız büyük savaşlarla geçti. Büyük polemiklere giriştiniz. Bunlar size neler kazandırdı?
Kısakürek - Kazanç kelimesi bir bankacıya sorarsanız, hemen parayı hatırlatır. Bana sorarsanız, manayı hatırlarım, manadan çok şey kazandığımı zannediyorum. Fakat maddede hemen her şeyi kaybettim.
Topuz - Manada neler kazandınız?
Kısakürek - Manada idealimin fikriyatını kazandım ve gene, yarı mana yarı madde ifade edeyim, büyük bir gençlik kazandım. Yassıada muhakemelerinde beni şahit olarak dinlediler. Fakat bir mücrim gibi sorguya çektiler. O zaman bana hâkim şöyle bir sual sordu: "Gençlik aleyhinde ne dersin?" Dedim ki, "Hâkim bey, hangi gençlik?" Bunu da kazancımın içerisine ilave etmenizi rica ederim.
Topuz - Bir Fransız ansiklopedisinde, sizin biyografiniz gayet ilginç sözlerle belirtilmişti. Bunları hatırlıyor musunuz?
Kısakürek - Hatırlıyorum efendim, bir ansiklopedi de benim için birkaç satır içinde vakıa 8-10, fakat doğru bilgiler verilirken bu arada deniyordu ki, "Hapisleri üniversitelerini geçer." Bu kadar.
Topuz - Gerçekten öyle mi oldu?
Kısakürek - Biraz fazlasıyla. Taksitler halinde yattım ama iki büyük hapsim var. Biri Malatya hapsi; bir sene küsur gün süren, öbürü de inkılâptan, ihtilalden sonraki bir buçuk senem.
Topuz - Siz bir yandan bu eyleminizi devam ettirirken, öte yandan da şiir yazmaya devam ediyorsunuz.
Kısakürek - Evet.
Topuz - Bu son şiirlerinizi, bu yakınlarda derleyip yayınlamak niyetinde misiniz?
Kısakürek - Çok yakında derlenmiş ve yayınlanmıştır. "Çile" isimli kitabım hatta bitme vaziyetindedir. O şiirlerde de saf şiir olarak, nasıl bir şiir iklimine talip olduğumu, yani isteklisi olduğum cemiyetin şiir iklimini belirttim. Zaten benim gayretim de budur. Ben kendimi şato sahibine benzetiyorum ki, ne hizmetçisi vardır, ne aşçısı vardır, ne şusu ne bu-su. Hepsini kendisi yapacak ve akşam frak'ını giyip daveti kabul edecek. Şiirimi, davet kabul ederseniz, diğer bütün işleri, bütün bu feci, ne bileyim yıpranırcasına çalışmaları öbür zarurete bağlayabilirsiniz.
Topuz - Sizin şiirinizle politik eyleminiz arasında bir uyumluluk var mı?
Kısakürek - Görülüyor böyle olduğu. Büyük bir uyumluluk var. Yalnız şiirimin lezzetini, mezak dedikleri Arapların, "degustation" Fransızcası. Evet "degüste" ettirebilmek için mutlaka içtimai ihtişamı yerine getirmek mecburiyetindeyim, bana çok iş düştüğünün farkındayım. Baudelaire'in güzel bir sözü vardır. "Sanat zor ve hayat kısa." Bilmiyorum bu kısa hayat neler doldurabileceğim?
Topuz - Çok teşekkür ederim.
Kısakürek - Teşekkür benden.
Topuz - Sayın seyirciler, bu akşamki konuğumuz Necip Fazıl Kısakürek'ti. İyi akşamlar...
Thank you for visiting our website wich cover about Türk Edebiyatı. We hope the information provided has been useful to you. Feel free to contact us if you have any questions or need further assistance. See you next time and dont miss to bookmark.