Sagot :
Cevap:
sana hem türkçe hemde ingilizce olarak atacam
Açıklama:
bu türkçe
Alice ablası ile birlikte parkta oturmaktaydı ablası yanında kitap okuyordu ama Alice’in canı sıkılıyordu. Ablasının okuduğu kitaba bakarak, “Resimsiz ve konuşmazız kitap ne işe yarar ki?” diye düşündü. İşte tam o sırada, pembe gözlü Beyaz tombiş bir tavşan yanından koşarak geçti. Aslında bu sıradan bir olaydı. Ancak, Tavşan yelek cebinden bir saat çıkarıp baktı ve ardından koşarak uzaklaştı. İşte bu sıradan bir şey değildi. Alice merakla tavşanın peşinden koştu. Tavşan bir deliğe girdi, Alice de arkasından deliğe girdi. Kuyu sanki dipsiz gibiydi düştükçe düşüyordu. Aşağıya doğru baktı, karanlıktı. Duvarlara baktı. Her şeyi görüyordu. Raflar, kitaplarla doluydu. “Acaba dünyanın diğer ucana kadar düşer miyim?” dedi. Düşüşü devam ediyordu. Kedisi aklına geldi. “Zavallı Dinah’ağım beni çok arayacak…” Birden kendini yerde buldu. Canı hiç acımamıştı. Önüne bakınca bir koridor gördü. Tavşan da hızla koşuyordu. Böylece bir salona geldi Salonun bütün kapıları kapalıydı. Sadece ortasında üç ayaklı bi masa vardı. Masanın üzerindeki altın anahtarı aldı ve perdenin arkasındaki küçük kapıyı bularak açtı. Ancak, bu kapıdan geçmesi mümkün değildi çünkü kapı çok küçüktü. . Tekrar masanın yanına döndü. Burada üzerinde “beni iç” diye yazan bir şişe vardı. İyice kontrol ettikten sonra içti. Çok lezzetliydi. Küçüldükçe küçüldü. Bu sefer de anahtarı masadan alamadı çünkü anahtar çok ağır geliyordu. Üzülüp, ağladı. Sonra kendisini toparlayınca, masanın altında “Beni ye” diye yazan bir çörek gördü ve son kırıntısına kadar yedi.
buda ingilizce
Alice was sitting in the park with her sister, reading a book next to her, but Alice was bored. Looking at the book her sister was reading, she said, "What good is a book without pictures and without talking?" he thought. Just then, a white chubby rabbit with pink eyes ran past him. Actually, this was a common occurrence. However, Rabbit took a watch out of his vest pocket and looked, and then ran away. This was no ordinary thing. Curiously, Alice ran after the rabbit. The rabbit went into a hole, and Alice followed him into the hole. The pit seemed bottomless, falling as it fell. He looked down, it was dark. He looked at the walls. He was seeing everything. The shelves were filled with books. “I wonder if I will fall to the other end of the world?” said. His decline continued. His cat came to mind. “My poor Dinah will be looking for me a lot…” She suddenly found herself on the ground. It had never hurt. Looking ahead, he saw a corridor. The rabbit was also running fast. So he came to a hall, all the doors of the Hall were closed. There was only a three-legged table in the middle. He took the golden key from the table and found the small door behind the curtain and opened it. However, it was not possible for him to pass through this door because the door was too small. . He returned to the table. Here was a bottle that said "drink me" on it. He drank it after checking it well. It was very tasty. It got smaller as it got smaller. This time, he couldn't take the key from the table because the key was too heavy. He got upset and cried. Then, when he got himself together, he saw a donut that said "Eat me" under the table and ate it to the last crumb.
Thank you for visiting our website wich cover about İngilizce. We hope the information provided has been useful to you. Feel free to contact us if you have any questions or need further assistance. See you next time and dont miss to bookmark.