oldukça ateşli bir münakaşa vardı. Ara sıra birisi masaya vuruyor, kapı aralanıyor, birisi dışarı çıkmak istiyor, sonra kolundan
yakalanıp içeri çekiliyordu. İsmail biraz durduktan sonra, bir
korkuya kapıldı, hemen geldiği gibi dönüp gitmek için merdivene ayağını attı. Fakat bu sırada kamaranın kapısı arkasına
kadar açıldı. Geriden vuran sarı ışıkta kaptanın kısa, tıknaz vücudu göründü, İsmail bir ayağı merdivende, korkudan taş kesilmiş gibi kaldı. Kaptan ön tarafa, ona doğru yürüyordu. Birkaç adım daha atınca yanma geldi. Hırsla soluyor, homurdanıyordu. Islak gözleri karanlıkta daha küçülmüş gibiydi. Orada
birisinin durduğunu görünce, kim olduğunu tanımadan koluna yapıştı. Boğulur gibi kısık bir sesle:
"Görmüyor musun köpoğlularmı... Beni kafeslemeye bakıyorlar!" diye söylendi.
Bu aralık kapıda ikinci kaptanın sarı başı göründü:
"Süvari Bey, bir dakika teşrif buyurun!" diyordu.
Süvari o tarafa dönüp bağırdı:
"Bırak efendim, ne halt ederseniz edin, ben yokum bu işte!"
Sonra tekrar İsmail'e döndü, yumruğuyla göğsünü döverek:
"Bütün mesuliyet benim... Hapse ben gireceğim... Benim
Thank you for visiting our website wich cover about Türk Edebiyatı. We hope the information provided has been useful to you. Feel free to contact us if you have any questions or need further assistance. See you next time and dont miss to bookmark.