hekim Sinan'ın hayatı uzun olsun

Sagot :

Cevap:

Tahminen 1371- 1376 yılları arasında,[not 1] o devirde Germiyanoğulları Beyliği sınırları içindeki Kütahya'da doğdu. Adı bazı kaynaklarda Yusuf, bazı kaynaklarda Sinan olarak geçer; Germiyanlı Şeyhi ya da Hekim Sinan olarak da bilinir. Babasının adının Mecdeddin Ahmed olduğu tahmin edilmektedir. Şair Kasım İzarî ile şair Germiyanli Cemali yeğenleridir.

Çocukluğunu, devrin kültür merkezlerinden birisi olan Kütahya'da geçirdi. Germiyanoğulları beylerinden II. Yakub Bey'in hem hekimi hem de sohbet arkadaşı idi. Bilime olan merakı ile İran'a gitti; burada başta tıp ve tasavvuf olmak üzere yoğun bir eğitim gördü. Öğrenimini tamamlayarak Anadolu'ya geri döndükten sonra Hekim Sinan olarak ünlendi. Tıpta en ziyade mahareti göz hastalıkları üzerine idi.[1] Dönüş yolunda Ankara'ya uğrayıp Hacı Bayram Veli'nin halifesi olduğu söylenir. Şeyhî mahlasını bundan sonra aldı ancak fiilen şeyhlik yaptığına dair bir bilgi yoktur.[2] Bir görüşe göre de Hâcı Bayram’a değil Emîr Sultân’a bağlandığı için “Şeyhî” mahlasını seçmiştir.[3]

Karaman seferi sırasında Ankara'da rahatsızlanan Osmanlı padişahı Sultan Mehmed Çelebi 'yi tedavi etmek için çağrıldı ve başarılı olunca kendisine tımar olarak Tokuzlu köyü verilerek sultanın özel tabipliğine tayin edildi.[not 2] Kimi kaynaklara göre Tokuzlu köyüne giderken köyün eski sahipleri tarafından soyulması üzerine rakiplerini eşekle sembolleştirdiği Harname (Eşekname) adlı mesneviyi yazıp Çelebi Mehmet'e sunmuş ve Çelebi Mehmet, olay üzerine Şeyhî’nin zararlarını ziyadesiyle karşılamıştır.[4]

Sehî Bey’in Heşt Behişt tezkiresinde Harname'nin ve Hüsrev ü Şirin mesnevisinin yazılması şöyle anlatılır:[4] Çelebi Mehmet'ten sonra Osmanlı tahtına geçen II. Murad'ın Şeyhi'yi kendisine vezir tayin etmek istemiş; ancak araya giren kimseler vezir olabilmesi için Nizâmî’nin hamsesinden bir hikayenin yazılmasını şart olarak koşmuştu Şeyhî, bunun üzerine Nizami'nin Hüsrev ü Şîrîn eserini tercüme etmeye başladı ve bu esere Türk kültüründen bazı eklemeler yaptı; Sehi'nin ifadesiyle "bu güzele Türk elbisesi dikti". Şeyhi bin kadar beyit yazıp II. Murad'a sunduktan sonra padişahın hediyeleri ile Germiyan'a dönerken yolda harami baskınına uğrayıp her şeyi yağmacılara kaptırınca Harname mesnevisini yazıp padişaha sundu ve ardından Hüsrev ü Şirin'i yazmaya devam etti.

Latifî ise bu iki eserin yazılışı ile ilgili farklı bir hikâye anlatır: Şeyhi, Hüsrev ü Şirin'i yazıp II. Murad'a sunmuş ve padişah eseri çok beğenmişti ancak rakipleri, bunun Nizamî'den tercüme olduğunu söyleyerek kötülediler; Şeyhi, padişahın ihsanlarından yararlanamadı. Bunun üzerine kendisine şikayet edenler hakkında Harname'yi yazdı.

Ölüm tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, genel kanı 1431 yılında öldüğü üzerinedir.[5][not 3]Hüsrev ü Şirin eserini tamamlayamadan öldü. Eserini Rumî isimli bir şair tamamladı. Eseri tamamlayan şair Rumî'nin yeğeni Germiyanli Cemali olduğu düşünülür. Mezarı, Kütahya'da Dumlupınar Mahallesi'nde bir ziyaret yeridir.[6] 1961 yılında 15. yüzyılda bir türbe inşa edilmiştir.

Açıklama:

knk çok çok şanslısın bende araştırmıştım panolarımda vardı

Açıklama:

İbni Sina, 18 yaşındayken Samani Hükümdarı Nuh bin Mansur'un hastalığını tedavi etmiştir. Bu olayın ardından kendisine saray kitaplığında okumasına izin verilmiştir. İbni Sina bu kitaplıktan yararlanarak bilgisini çok genişletmiştir. Bir süre sonra babası ve Samani hükümdarı ölünce Harizm'e gitti. Burada hekimler ve filozoflarla tanıştı.

İbni Sina, Gazneli Mahmud'un çağrılarına önem vermeyerek önce Cürcan'a daha sonra da Rey'e gitti.