9. sınıf tiyatro yazılacak skeç lazım bilinmedik bir şey olsun konu fark etmez

Sagot :

Kişiler:

ÖĞRETMEN , (Türkiye'de adı bilinmeyen bir okulda felsefe öğretmeni)

I. ÖĞRENCİ, (Felsefe öğretmeniyle yakın ilişkisi olan Halûk)

II. ÖĞRENCİ, (Felsefe öğretmeni ve Haluk'la yakın İlişkisi olan Aylin)

(Işık yanar)

(ÖĞRETMEN içeri girer. Elinde kahverengi eski bir deri çanta vardır. Masaya doğru yürür, çantasını sandalyenin üzerine koyar, masaya bir çırpıda çeki düzen verdikten sonra çantasından çıkardığı iki kalınca kitabı ve bir tomar üstü yazıtı kâğıdı masanın üzerine koyar. Çantasını sandalyenin üzerinden alıp masanın sağ yanına dayar, sandalyeye oturur, masada duran boş dosya kâğıtlarından birine, açtığı kitaptan bir şeyler yazmaya koyulur. Birkaç saniye geçmeden kapı çalınır} .

ÖĞRETMEN -Girin!

I. ÖĞRENCİ - (İçeri girer, kapıda bir an duraksar.)

ÖĞRETMEN -Gel Halûk gel!

I. ÖĞRENCİ - Merhaba Hocam. Çok geç kalmadım umarım.

ÖĞRETMEN - Hayır, ben de yeni gelmiştim zaten. (Gergindir.) Ayakta kalma, geç otur şöyle!

I. ÖĞRENCİ - (Masanın önündeki koltuğa oturur.)Teşekkür ederim.

ÖĞRETMEN - Bir şey değil. (Ne dediğinin farkına varır.) Amaan! Ne diyorum ben? Kafa mı kaldı sanki. Biliyorsun Haluk...

I. ÖĞRENCİ - (Hafiften gülümser.) Biliyorum hocam, biliyorum. Yarın 24 Kasım ve sizin kafanız yine çok karışık.

ÖĞRETMEN - Yaklaşan ödemeler de cabası. (Boş ver anlamında bir jest yapar.)

Şükret ki böyle sorunların yok senin. (Gülümser)

I. ÖĞRENCİ - (Cevap veremez; susmakla yetinir yalnızca.)

ÖĞRETMEN - Neyse, boş ver şimdi bunları... Verdiğim ödevi yetiştirebildin mi, sen onu söyle bana.

I. ÖĞRENCİ - Evet hocam! (Çantasından bir dosya çıkarır ve ona gururla bakar.)

İşte! "Türkiye'de öğretmenler ve Sosyo-Ekonomik Durumları" (Tepki bekler.)

ÖĞRETMEN - (Tepki vermez, kafasını kaldırır, öğrencisine bakar ve İşine devam eder.)

I. ÖĞRENCİ - (Şaşırmıştır.) Hocam, ne oldu? Başlığı mı beğenmediniz? Yarına kadar değişiklikler yapabilirim isterseniz!

ÖĞRETMEN - Beğenip beğenmemekle alakası yok Halûk, bizzat tanık olduğun olaylar ve içinde bulunduğun durum rapor olarak önüne serilince, bir garip hissediyorsun kendini. (Bir süre düşündükten sonra öğrenciden raporu alıp okumaya başlar.) Ver de şu emeğine bir göz atalım bakalım. (Dosyayı alıp sayfalarını karıştırır.)

(Kapağa bakar.) "Türkiye'de öğretmenler ve Sosyo-Ekonomik Durumları"

Öğretmenin Sözlükteki Tanımı:

1- Resmi ya da özel bir eğitim kurumunda çocukların, gençlerin, yetişkinlerin İstenilen öğrenme birikimi kazanmalarına kılavuzluk etmekle ve yön vermekle görevlendirilmiş kimse Hıh, 'görevlendirilmiş kimse'. (Son sözlerini vurgulu ve alaycı söylemiştir.)

Ne kuru bir tanım! (Boş verir.)

I. ÖĞRENCİ - Evet, en azından bizim ülkemiz için geçerli değil kesinlikle. Öğretmenliği memuriyet olarak görenleri saymazsak tabii...

ÖĞRETMEN - (Okumaya devam eder.)

2- Bilgi, görgü ve yaşantısı ile belli dal ve alanlarda başkalarının yetişme ve gelişmesine yardım eden kimse.

I. ÖĞRENCİ - İkincisi o kadar da kötü değil hocam (Bekler.) değil mi?

ÖĞRETMEN - (Aldırmaz, okumaya devam eder.)

3- Öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği öğrenimi bitirerek ya da yeterlikleri kazanarak öğretmenlik yapma yetkisini elde etmiş olan kimse Aslına bakarsan hepsi özünde bir bu tanımların. Öğretmeni en iyi, öğretmen bilir yine.

(Bu sözlerden sonra ikisi de donar kalır.)

(Video Gösterisi - öğretmenler Bölümü)

I. ÖĞRENCİ - Belki bir de öğrencisi... (Dolaylı ve şakacı bir yoldan kendisini vurgular.)

ÖĞRETMEN - (Sızlanır.) Ancak senin gibisi anlar halimizden Halûk.

I. ÖĞRENCİ - (Utanmıştır, alçak gönüllülükle) Estağfurullah hocam!

ÖĞRETMEN - Alçak gönüllülüğü bir kenara bırak şimdi. Bazen biz hocalar kabullenmek istemeyiz, fakat eğer öğrenmeye gerçekten niyetli birileri yoksa ortada, öğretmen de öğretmen olamaz asla. Senin gibi gönüllü takipçilerimiz çıksın ki biz de görevimizi layıkıyla yerine getirebilelim.

I. ÖĞRENCİ - Anlıyorum sizi hocam. Öğrencinin öğrenmek istemeyince öğrenci, öğretmenin öğretecek biri bulunmayınca öğretmen olamaması gibi bir şey...

ÖĞRETMEN - Aynen öyle... Bu, size öğrettiğim kavramların ayrılmazlığı ilkesine iyi bir örnek. Kant'ın dediği gibi: "Var olan, zıddını bünyesinde barındırır."

(Bu sözleri çokbilmişliği ile değil, öğretmenliğine sığınarak söyler. Amacı ukalalık değildir.)

I. ÖĞRENCİ - (Alınmıştır.) Hocam, ne demek yani, öğrenciler öğretmenlerin zıddı mıdır ya da öğretmenler öğrencilerin?

ÖĞRETMEN - (Yakınlaşır, yumuşak bir ses tonuyla) Sanırım yanlış anladın beni Halûk!

ÖĞRETMEN -Öğrenci ilişkisi, seyirci ile oyuncu arasındaki ilişkiye çok benzer. Seyirci de oyuncu da yerine göre etken veya edilgen olabilir. Bu iki birim, konum açısından karşı oluştururlar ve onların varlığı, işlevsel bir tiyatro kavramını meydana getirmeye yeterlidir; tıpkı öğretmen ve öğrencinin, eğitim-öğretimi gerçekleştirmek İçin gerekli, aynı zamanda yeterli olması gibi...

I. ÖĞRENCİ - (Kafası karışmıştır ama hocasının olumlu bakış açısını hemen kavrar.) Sanırım... Anladım hocam.

ÖĞRETMEN - Bu bağı ve bağımlılığı hissederek anlamanı yeğlerim Halûk, çünkü ancak duyguyla vurgulanan bir düşünce yer edinebilir kendine akıllarda, sağlam ve süresiz olarak...

I. ÖĞRENCİ - (Susar, düşünceli görünür.)

ÖĞRETMEN - (Konuşmaya ara verince sınav kâğıtları gelir aklına) Ah! Yine daldım gittim konuşmaya, daha bir sürü sınav kâğıdı var kontrol edilecek. (Kalınca bir kâğıt tomarını eline alır ve sallar.) Bir bak şunlara! (Sandalyesine oturur, kâğıtlarla meşgul olur.)

ÖĞRETMEN - (Başını sınav kâğıtlarından kaldırmadan) Aylin de yeterince hazırlanabildi mi bari sunuya?

I. ÖĞRENCİ - Dün buluştuk ve sunu üzerine söyleştik, konuşmamızı prova ettik biraz. Çok ciddiye alıyor o bu konuyu. Ne zaman bahsini açsam, "Bir ülkeyi kalkındıran değerler arasında en başta eğitim gelir." diyor. Ben de ona 'eğilim' diyorum; eğitime, kültüre, sanata eğilim. Kendi aydınlığımıza küçücük bir eğilim. Gerisi gelir zaten kendiliğinden.

ÖĞRETMEN - Katılıyorum sana Halûk. Dünya üzerinde hiçbir coğrafyada - bu ülke dâhil - hiçbir şey zorlamayla olmuyor. Her şey insanın kendisinde başlıyor, dışında vuku buluyor ve yine kendisinde bitiyor. Biliyor musun bilmiyorum, fakat on sekiz, evet, tam on sekiz yıldan beri ilk defa bir 24 Kasım'da o kürsüye çıkıp konuşma yapmayacağım. Niye biliyor musun?

I. ÖĞRENCİ - Konuşma hazırlamak için vaktiniz olmadığından değil herhalde!

ÖĞRETMEN - Tabii ki hayır! Konuşma yapmayacağım, çünkü... Ben anlatmaktan sıkıldım, onlarsa anlamamakta direniyorlar halâ. Bu ne vazgeçmek ne de pes etmek. Ama biliyorum ki, zaman değiştikçe yöntemler de değişmeli. Yıllar İçinde oluşturduğumuz kalıpları her fırsatta bohçalarımızdan çıkarıp yeniden kullanarak daha da kalıplaştırıyoruz, kasten veya değil. Ama yanlış, çok yanlış! Çünkü zaman değişiyor, bizler değişmiyoruz. İnkılapları değil geliştirmek, korumak bile mümkün değil zamanımızda. Korku ve tembellik hâkim olmuş millete. Yazık! Yalnızca bunun farkında olanlara acıyorum ben. (Bir hışımla masasına döner, sınav kâğıtları arasında debelenir.)

(Sessizlik)

I, ÖĞRENCİ - (Sessizliği dağıtmak amacıyla) Aylin bu saate kadar çoktan gelmiş olmalıydı... Hayret!

ÖĞRETMEN - (Tepkili ve sinirlidir.) Lütfen duyduklarından ve gördüklerinden kaçma, anlamaktan korkma çevrende olup bitenleri! (Duraksar ve sakinleşir.) Yanlış anlama Halûk. Kızgınlığım sana değil, susanlara...

I. ÖĞRENCİ - Bugün son gün hocam, bize yardım etmek için kalacak mısınız?

ÖĞRETMEN - (Sinirinin gereksizliğini kavrar.)  Maalesef Halûk, kalamayacağım. Siz, Aylin'le, burda benim odamda çalışabilirsiniz, çıkarken de Halil Ağbi'nize söylersiniz, o kitler kapıyı arkanızdan. Bu arada, halâ kaynağa ihtiyaç duyuyorsanız, dolabımdaki kitaplardan yararlanabilirsiniz.

I. ÖĞRENCİ - Teşekkürler hocam, biz de zaten gece kalmayacağız, çalışılacak pek bir şey de yok aslında.

ÖĞRETMEN - Bugüne dek ne kadar çalıştığınız gözümden kaçtı zannetmeyin Halûk, ben ikinize de bu konuda çok güveniyorum ve biliyorum, yüzümü kara çıkartmayacaksınız.

I. ÖĞRENCİ - Sağ olun hocam! Öğretmen - Sadece doğrudan güç alanlar haklı çıkabilir bu savaştan, 'galip' demiyorum dikkatini çektiyse, haklı diyorum...

I. ÖĞRENCİ - (Ayağa kalkar ve öğretmenin yanına gelir.) Haklı bir davada olduğumuzu bilmesem, inanın, bu kadar kararlı olamazdım hocam. Bu yüzden buradayız zaten.

ÖĞRETMEN - (Öğrencisinin omzuna dokunur.) Sağ ol evlat. (Gülümser, saatine bakar.)

Ooo, saat 19:00 olmuş nerdeyse. Aylin de henüz gelmedi ama benim yavaş yavaş çıkmam lazım.  Malum, çekiliş öncesi satışlar yüksek olduğu için bu akşam uzunca bir süre taban tepmem gerekecek, eve de geç kalmak istemiyorum, o yüzden biraz erken çıkacağım.

(Çantasını toplar, gider paltosunu askıdan alır, daha önce görmediğimiz kepini çıkarır.) Kusura bakmazsın herhalde...

I. ÖĞRENCİ - Nasıl isterseniz hocam... Kusur ne demek!

ÖĞRETMEN - (Bu sırada çantasını açar ve Milli Piyango biletlerini çıkarır.) Bu akşam bu biletlerin hepsi bitmeli.

(Öğrencisinin karşısına geçer, şefkatle bakar.)

Bazılarının mesai saati hiç bitmez, değil mi? (Acı acı güler.) Bu bazılarına sizler de dâhilsiniz. Hem de benim gibi zorunluluktan değil, tamamen gönüllü olarak!

(Kapının açılıp kapandığı duyulur.)

II. ÖĞRENCİ - (Kucağında bir sürü kitapla nefes nefese içeri girer.)

Ay, çok özür dilerim, biliyorum geç kaldım, ama trafiği yoğun olan bir şehirde yaşıyoruz, naparsınız!?!

I. ÖĞRENCİ - (Duyulmamasına özen göstermeden) Biz başka bir şehirde yaşıyoruz sanki...

Biz niye geç kalmıyoruz?

II. ÖĞRENCİ - (Hızlı adımlarla öğretmenin ve I. Öğrencinin yanına gelir.)

Merhaba Hocam!

Merhaba Haluk!

ÖĞRETMEN - Hoş geldin Aylin!

II. ÖĞRENCİ - (ÖĞRETMEN e) Çıkıyor musunuz yoksa yeni mi geldiniz siz de?

ÖĞRETMEN - (Gülümser ve II. Öğrenciyi I. Öğrencinin karşısına oturtur.) Çıkıyorum ama hiç dert etme, siz şimdi benden sonra kalır ve çalışırsınız, bu kadarını başardıktan sonra geri kalanında da yardımıma ihtiyaç duymazsınız herhalde.

II. ÖĞRENCİ - (İki tarafa da) Yine de... Geç kaldığımdan dolayı özür dilerim.

ÖĞRETMEN - Dedim ya Aylin, dert değil, biz sen gelene kadar söyleştik Halûk'la (duraksar) havadan sudan tabii ki (I. Öğrenciye göz kırpar)

II. ÖĞRENCİ - (Yüzüne bir gülümseme gelir, işin aslını anlamıştır. Halûk'a bakar, kuşkuyla) öyle mi?

I. ÖĞRENCİ - Evet aynen öyle... (öğretmene göz kırpar)

II. ÖĞRENCİ - (İnanmış gibi davranır.) Peki, dediğiniz gibi olsun.

ÖĞRETMEN - Hadi hadi, siz çalışmanıza bakın, ben de çıkıyorum zaten ama önce gelin şöyle yanıma...

I. ve II. ÖĞRENCİ - (Yerlerinden kalkar ve öğretmen in yanına gelirler.)

ÖĞRETMEN - .. .Ve birer bilet seçin kendinize surdan. (Biletleri onlara doğru uzatır.)

I. ve II. ÖĞRENCİ - (Birbirlerine bakarlar.)

ÖĞRETMEN - (II. Öğrenciye) Hadi çocuklar, yapmayın, içimden geldi)

II ÖĞRENCİ - Hocam!

ÖĞRETMEN - (I. Öğrenciye döner.)

I. ÖĞRENCİ-Olmaz hocam!

ÖĞRETMEN - (Şakacıktan kızar.) Hocanıza karşı mı geliyorsunuz yani? Şimdi kızarım bakın! Dedim ya çocuklar, İçimden geldi... (Yine II. Öğrenciye döner.)

II. ÖĞRENCİ-(Çekinir.)

I. ÖĞRENCİ - Lütfen hocam, ısrar etmeyin, alamayız.

ÖĞRETMEN -Halûk, uzatma!

I. ÖĞRENCİ - (Çekinerek bir bilet çeker kendine)

II. ÖĞRENCİ - (Kendisine uzatılan bilet destesini görünce) Halûk'la bana bir tanesi yeter hocam, teşekkürler.

ÖĞRETMEN - (Şakayla) Siz ne inatçı keçilermişsiniz be! (Kendisi bir tane seçer ve I. Öğrenciye uzatır. II. Öğrenci itiraz edemez, bileti alır.) Al bakalım şunu! Hah şöyle!

II. ÖĞRENCİ - Mahcup ettiniz bizi hocam.

ÖĞRETMEN - Ne demek çocuklar, küçük bir hediye sizin hakkınız. Umarım şansınız sadece bunda değil (biletleri gösterir) her konuda yaver gider.

I. ÖĞRENCİ - Sağ olun hocam.

ÖĞRETMEN - Haydi, kendinize iyi bakın evlatlar. (Çantasını eline alır, kapıya yönelir.) Yarın görüşürüz.

I. ÖĞRENCİ - (Ayağa kalkar.) Görüşürüz hocam, çok yormayın kendinizi sakın!

II. ÖĞRENCİ - (Kitaplardan başım kaldırmadan) İyi akşamlar hocam!

ÖĞRETMEN - (Çıkarken durur ve arkasına dönerek) Unutmayın, yarın sabah saat 7:30'da Konferans Salonu'nda... Sizi bekliyor olacağım. (Başını sallar.)

Sakın geç kalmayın!

I. ÖĞRENCİ - Belki biz sizi bekliyor oluruz hocam!

ÖĞRETMEN - Umarım! Allaha ısmarladık! (Çıkar.)

II. ÖĞRENCİ -Yarın sabah onca kişinin önünde uzun bir konuşma yapacağız fakat günlerdir bir türlü sonunu getiremedik.

I. ÖĞRENCİ - (Gergindir.) Biliyorum, ben de farkındayım. Aslında bir sürü olanak var konuşmanın sonunu getirmek için, ama hiçbiri yeteri kadar etkileyici ve gerçekçi değil bence.

II. ÖĞRENCİ - Farkında olman, güzel bir bitiş paragrafı yazmamızı sağlamıyor Halûk, bunu da biliyor musun?

I. ÖĞRENCİ - Senin bana kızmanı sağlamadığı gibi mi?

II. ÖĞRENCİ - (öğretmenin masasının üzerinde açık duran kalınca bir kitaba gözü takılır. Yerinden kalkmadan) Bu kitap, hocanın mı? Unuttu sanırım giderken.

I. ÖĞRENCİ - (Yerinden kalkar, masaya yaklaşır.)

Evet, bu onun! Dur bakayım, belki okuldan çıkmadan yetişip de veririm, önemli olabilir. (Açık duran sayfayı kaybetmeyecek şekilde kitabı alır ve hızla odadan

çıkar. İçeriden sesi duyulur.) Hocam! Hocam! (Bir süre sonra geri döner.)

II. ÖĞRENCİ - N'oldu Halûk? Yetişebildin mi?

I. ÖĞRENCİ - Çoktan gitmiş, yetişemedim.

II. ÖĞRENCİ - Neymiş peki bu kitap? Bir sayfası açık duruyordu, önemli bir şey değil ya!?!

I. ÖĞRENCİ - (Göstermeden kitabın kapağına bakar, içindeki yazılan bir süre dikkatle okur.)

II. ÖĞRENCİ - (Merak etmiştir.) Neymiş şu, söylesene! (Ayağa kalkmaya niyetlenir.)

I. ÖĞRENCİ - (Eliyle "dur" işareti yapar.) Ben konuşmayı nasıl bitireceğimizi buldum Aylin.

II. ÖĞRENCİ - (Anlamaz, yavaşça yerine oturur ve dinler.)

I. ÖĞRENCİ - Dinle ve yaz! Meydan Larousse, Cilt 17, Sayfa 9012

- ANSİKLOPEDİK öğretmenlik mesleğinin toplumsal ve özellikle de ekonomik yapısında son yıllarda ortaya çıkan önemli gerileme sonucu mesleğe girmek isteyenler önemli ölçüde azalmıştır. Bakanlık verilerine göre, öğrenci yerleştirme sınavında öğretmenlik eğitimi veren 4 yıllık lisans programlarını kazanan öğrencilerden pek azının ilk 3 tercihi arasında öğretmenlik mesleği yer almaktadır.

(II. Öğrenciye döner ve kısa bir süre bakar.}

Öğretmenlerimizin hali ansiklopedilere bile geçtikten sonra, son söz bize düşmez.

(Işık söner)

(Işık yanar)

ÖĞRETMEN - (Kapıdan içeri girerken şapkası ve çantası elindedir.) Çocuklar, ben kitabımı burada u... (Odada kimsenin olmadığını fark eder, olduğu yerde durur.)

Belli ki kitabı ve yazıyı fark etmişler yoksa bu kadar erkenden çıkıp gidebilirler miydi? İyi ki de fark etmişler, onlara başka nasıl ilham verebilirdim yoksa? Aferin evlatlar!

(Masaya yaklaşır) İşte, kitabım da burada duruyor. (Kitabın üzerindeki notu görür.) Bu da neyin nesi? (Kâğıt parçasını eline alır, gözlüğünü takar, masadan uzaklaşır, yazıyı içinden okur ve güler. Yüksek sesle tekrar okur.)

"Unuttuğunuz kitap sayesinde işimizi kolayca hallettik hocam. Sağ olun. Bazıları sadece eziyetini çekerken biz keyfini çıkardık, doğru amaç uğruna yanlış zamanda yanlış yerde bulunmanın."

(Gözlüğünü çıkarır.) Gençler, mesajı doğru verdiğimizde almasını gayet iyi biliyorlar, değil mi? Ama aslolan, DOĞRU MESAJI VEREBİLMEK!!!

(Kepini ve çantasını alıp ağır adımlarla odadan çıkar.)

(Işık söner)Cevap:

Açıklama: