ben bir çocuğum şiiri anaduygu

Sagot :

Ana duygu: Ergenlikten yetişkinliğe geçen çocuğun bir gün ebeveynine cinsel yönelimini anlatması, ondan destek ve anlayış beklemesi, bu durumda çocuğu üzerindeki hayalleri bambaşka olan ebeveynlerin çocuğuna destek olması ve birlikte yeni bir hayat şekillendirmesi yapmalarını konu edinen belgesel-filmde ebeveyne; "Sırf cinsel kimliğini farklı hissediyor diye biricik evladınıza kızabilir misiniz? Onu suçlar mısınız? Bir insan cinsel kimliği fiziki görünüşünden farklıysa suçlu mudur?" sorusu soruluyor. LGBT çocukların ebevyenlerinin anlatımıyla ve çocukların hissettiği ayrımcılık, travma, çaresizlik, korku, utanç ve kabullenme gibi insani duygularla hayat hikâyeleri anlatılıyor.

Açıklama:

Ben şairim!

Bir çocuğum saf ve temiz kelimelerle oynamaktan zevk alan. Onlarla körebe oynarken hep ben ebe olur ama yine hep ben sobelenirim seslerinin tılsımında. Bu durumdan hep maveraî hazlar alırım kimseye fark ettirmeden. Ama bu zamanlarda da hep çocuk gözlerimin aydınlığı ele verir beni. Kelimelerin sesine, davetine bir şeker verilmiş gibi kanabilen çocuğum herhalde. Ya da sizler teslimiyetin en güzel örneklerinden olan İsmail’in bıçak altına yatmış hali de diyebilirsiniz buna. Bazen hayallerimi kelimelerle yoğurur, sonra onlara şekil verme uğraşısı içinde yorulurum. Büyümeyen, çocuk bir şair ya da şair bir çocuk…

Sütüm gibi lisanımı da anamdan emdim!

İlk anam fısıldadı kelimeleri kulağıma. Onun ninnilerindeki ahenkle uyurken kelimelerin şırıl şırıl aktığını sanırdım. Öyleydi de… Sanki onlar benimle birlikte kırlarda oynar, yemyeşil çayırlarda soluklanırdı. Düştüğümde feryat

olur, koştuğumda salınırdı. Kelimelerin büyüleyiciliğini, büyülü taraflarını onda gördüm, canlandığını hissettim. Onun için şiirimin ham maddesi anamla başlar. Herhalde mayası desek daha doğru olur.

Hayatın yükleri omuzlarıma yüklenmeden soluklanma fırsatı verilmiş bir çocuğum. Ciğerlerime hava girerken yüreğim duyguların en bakiresini davet eder. En masumunu, en sadesini… Nefes nefese heyecanlarım, nefes nefesedir sevdalarım. Bitmeyen koşular içimde sürüp gider. Siz büyükler benim saflığımda yan yana getirdiğim kelimeleri anlayamazsınız. Bazen dinleseniz de, anlar gibi yapıp gülüp geçersiniz. Oysa anlattıklarım hep bakire duygularımdır. Henüz keşfedilmemiş diyarlarım yürekleri aşkla yorulmayan kâşiflerini beklemektedir.

Ben hiç büyümeyecek olan bir çocuğum!

Hep küçücük şeylerden büyük mutluluklar toplamak bana özgüdür. Sevgi gülücükleri sevda kuytulukları beni ilgilendirir. Bu halimle karanlıklar dünyası beni ilgilendirmez. Onları pek araştırıp soruşturmam da zaten. Bunun yanında hep bilinmezliklerin kâşifi olmayı, onları akla hayale gelmeyecek sorularımla anlamayı denerim hep. Çok soru sormam bundandır.

Sevgiler, sevinçler bana hastır!

Bana hastır dallardaki kuşlarla mutlulukları her yere uçurmak. Onların kanat çırpışlarında şiirlerim sıralanır. Hayallerimi beslerim süzülüşlerinde. Dize gelir mümkünsüzlükler. Zaman ve mekân benim çocuk dünyama sınırlar çizemez. Ne hayallerime engel tanır ne de engel olunabileceğini düşünürüm. Daldan dala, gönülden gönüle yuva yapmak da benim işimdir.

Ben bir çocuğum!

Uslanmazların en uslanmazı, söz dinlemezlerin baş çekeni benim. Bununla kalmaz duyguların müstesna yaylalarında haşarılıklarımı sürdürürüm. Dur dediğiniz yerde durmam, yapma dediğinizi yaparım. Beni anlamaya çalışmamanızı anlayamaz, hep küçük görmenize dayanamaz olduğumdan mı nedir bazen hırçınlaşırım. Ne yapayım söz dinlemeyen bir çocuk var içimde. Buna karşılık hep sözümü söylerim yine de… Gücüm şiirime yeter, o zaman şiirime söyletirim belki anlayamadıklarınızı…

Ben bir çocuğum dedimse yapma, suni her boyalı oyuncağa kanarım da demedim.

Bilesiniz…

Oyuncaklarını kendi hayal eden, kendi kuran, kendi yapan bir çocuk… Müdahaleyi ve müdaneyi varlığına tehlike bilen bunun için hırçınlaşan bir çocuk. Bazılarınız her ne kadar “şair değil mi”, çocuk değil mi deseniz de bu tür sözleri duymamaya çalışan bir çocuk… Oyununun ciddiyetine, samimiyetine ve de önemine inanmış bir çocuk. Hatta zaman zaman sabilikteki saflığımın duruluğunda,temizliğinde, suyu şiirle karıştırdığım olur. Kirlendikçe şiirle yıkandığım olur. Şiirle oynar dururum. Şiirle, yani kelimelerle… Şiirle, duygularla, düşüncelerle… Onlara bazen kanat takar ulaşılamayacak yerlere uçurur, bazen de yerlerde sürüm sürüm süründürürüm. Şan için rezil rüsva ederim. Huyum kurusun kırar dökerim bazen.

Öfkemi bastıramam, gizleyemem, haykırırım! Kırarım, dökerim ama zevk alırım. Onları yeni baştan inşa ederim çünkü. Hoşlanırım, hoşuma gider. İşte o zaman yüreğimde gülücükler açar ama siz yüzümdeki gülücükleri seversiniz. Belki de yeniden kurarım kurulmuşları beğenmeyerek. Hep yeni baştan başlamak. İsyanımdır beni engellemek isteyenlere tavrım. İsyanım hayallerime ket vurmak isteyenleredir. Oyunların kurallarını ben koyarım. Ya da oynanmış oyunları hayalimce yeniden kurgulamak da benim özümün gereğidir. İşte tam da bu noktada kelimelerin itaati başlar ama boyun eğmezler hiçbir zaman. Çünkü ben çocukta olsam boyun eğenleri sevmem, boyun eğdirenleri de… Oysa sevgi sunan, sevgi yayan, halden anlayan, hali yorumlayan tatlı diller gibi kurulan şiir binaları ne kadar da hoşuma gider. Onları yaşama gayelerimden biri sayarım.

Oynamak benim mayamda, özümde, kimliğimde bırakamayacağım bir tutku. Bir anlamda olmazsa olmazlarımdan… Oynaşmayı sevmem, çükü oyun ciddi bir uğraştır bana göre. Çok ciddi olduğu kadar önemserim de oyunları. Varsayın ki “Galû Belâ”da bu görev bana verilmiş. Öyle bir çocuğum ki, oyunun senaryosunu baştan aşağı ben yazarım. Dedim ya oyunun adını da, kurallarını da ben koyarım. Eğer bu durumda engel çıkarmaya kalkarlarsa işte o zaman hırçınlığım tekrar devreye girer. Öfkem oyunlarımda karşıma çıkarılan engelleredir. Ben çocuğum, herhangi bir kimseye karşı kinim olabilir mi?

Ben çocuğum, şiirin arkadaşı, şiirlerin sırdaşı…

Kuşkulu, birazda korkulu bir çocuğum. Bunlar yüreğime, yüreğimden kelimelerime yansır bazen. Kaygılarımı davranışlarımdan uzaklaştıramam hiçbir zaman. Şiirime yerleştirdiğim kelimeleri darılmasın diye zor seçtiğim olur. Ama bu zorluğu başarmaktan tarif edilmez bir haz alırım. Küstürmek istemem kelimelerin hiç birini ama şiir oyunumun kurallarını bozmalarına da bilerek müsaade etmem. Çünkü oyunbozanlık benim oyunumun ilkeleri içerisinde barınamaz.

Bütün kaygılarıma, bütün korkularıma rağmen hayatım ve dünyam gibi, şiirime giren kelimelerim, hislerim de kirlenmemiştir. Şiirime giren her kelime kendini aklar. Ancak şiirden uzaklaşıldıkça beliren grilikler müstesna… Şiir diye başıma çalınan taşlar hariç… Şiirden uzaklaştıkça çocukluktan uzaklaşırım. Dertler, sıkıntılar da büyümemle başlar. Çocukluktan uzaklaştıkça dönen dolaplar canımı yakar. Canı yanmak nedir o zaman daha iyi bilirim. Şiirden uzaklaştıkça kalplaşan sözcükler yüzüme çemkirir. Karalanır beyaz sayfalar. Kararır aydınlık ve umutlu duygularımın renkleri. Hayallerim fırtına önündeki bulutlar gibi paramparça olur.

Çocuğum, şairim… Şairim, çocuğum…

Kelimelerle körebe oynar, mısralarda sobelerim okuyanlarımı. Zengin duygularım tuzak değil davettir. Hayallerimi hayaletlerle karıştırmayın sakın ha! Davetim anlayana anladığı kadardır… Şiir yazmaktır oyunum. Çünkü yazarken mutluyum. Güneşe yol yapan benim. Aydedeyi kendi yeryüzüme indiren de… Ağaçlarla ağaç, kuşlarla kuş, kelebeklere koşuş arzularım bitmez tükenmez. Arzularım kadar kelimelerdeki sonsuzluğu ben keşfettim. Onların çiçek açmasına, gönüllere rayihalar sunmasına izin veren şairlik yanımdır.

Ben bir çocuğum harçlıklarımı da biriktiririm, sevgilerimi de…

Kinlerim kora düşen kar taneleri gibidir genelde…

En bakir kırlarda koşar, nefes nefese kalır, gülen gözlerde yorgunluğumu dindiririm. Yüzüm kızarır yasak kelimelerin çağrıştırdıklarında. Başım eğik onları yokumsarım bazen. Sükûn eden sokakları sevmez, oralara can katarım. Sevgi gördükçe yaşar, onları dağıttıkça çağıldar, coşarım. Sevgilerimi hep şiir adını verdiğim kumbarama atarım. Geceleri rüyalarımda bile kumbaramı görür, kumbaramla sarılır yatarım.

Öfkelerim yaman olur hem de. Tepinerek ayyuka çıkarırım etrafımı. Kırmak dökmek huyumdur istemesem de… İsteyerek yaptığım da olur ya… Ama söner saman alevi gibi.

Oyuncaklarımı bir türlü unutamasam da çabuk unuturum oyuncaklarımı kıran çocukları. Onlara paylaşmayı sunarım yeniden. Paylaşmayı ve anlaşmayı… Paylaşıp kaynaşmayı mutluluklar âlemine giden yol bilirim. Bütün yolları büyük ve tek bir yolda birleştirmeyi severim.

Ne yazı beklerim, ne de kışı. Buna gerek de kalmaz. Her mevsimi her istediğimde düşlerimde kurarım. Oyuncaklarıma Ağustosta kar yağdırır, zemheride güller açtırırım yanaklarında. Zenginliği paylaştırdığım kadar yoksulluğu da paylaştırırım. “İdeal adalet” sadece bende bulunur diye iddiada bulunurum hep. Şiirlerimin bütün dünyaya ulaşmasını da buna bağlarım.

Çeşitli bahanelere pabuç bırakmayı sevmem. Gerekirse bağırırım, çığırırım, tepinirim ama güllük gülistanlık olsun her yer derim. Ben çocuğum anlayın işte!.. Şairim!

Top oynarken acıktığımda beni çağıran en müstesna sesi duymadığım gibi, şiir yazarken de bütün gürültüler, bütün sesler benim âlemimden uzaklaşırlar. Bütün gürültüleri oldukları yerlerde hapsederim. Gürültüleri hapsetme özgürlüğü de bana ait sadece. Kalabalıklardan olanları içeri tıkmak da…

Bazen de oyunun hazzıyla ve şiir yazma hazzı ile benim yönettiğim yeni dünyalar kurarım. Ama sadece ve sadece benim olan dünyalar. Kimsenin anlayamayacağı, belki bazılarının gülümseyip geçeceği bazen herkesin anlayabileceği…

Sizler bu dünyamı güya şiirlerimi açıklamaya çalışarak yıkarsınız. Farkında mısınız?.. Benim çocuk olduğumu ne de çabuk unutuyorsunuz?

Siz büyüksünüz ya! Aklınız her şeye yetiyor ya! Burada da müdahale gücünüzü kullanırsınız. Büyükler, kendilerini büyük sananlar… Kendi kendinize yönetmek ve yönlendirmek görevini verirsiniz. Çocukluklarını unutanların şiirlerimi açıklamaya kalkmalarına isyan ediyorum. Çünkü şiirlerimde çocukluğumu yok sayamazsınız. Yok sayarak açıklamalar getiremezsiniz.

Sonra ne demek şiirlerimi açıklamak?

Ne demek duygu dünyamın kapılarına balyozla dayanmak? Şiirlerimi teknolojik gürültülerle kirletmek? Bazılarını görmezden gelip bazılarını itmek…

Ne demek benim çocuk duygularımla ad verdiğim anlamları çağın irininden geçmiş bazı düşüncelerle değiştirmeye kalkmak. Ya da en azından beyazımı griliklerle değiştirmeye çalışmak? Oysa benim çocuk dünyamda kelimelere hangi tılsımı yüklediğimi nasıl bileceksiniz?

Benim “uçan halı” yaptığım bir kelimeyi sizler nasıl oluyor da “cadısüpürgesi” yaptığımı iddia ediyorsunuz? Bırakın çocuk dünyamda, yani şiir dünyamda oyunuma yani şiirime benim koyduğum kurallar, benim yüklediğim anlamlarla mutlu olayım.

Oyunuma müdahale ederek katkı mı yaptığınızı sanıyorsunuz? Peki, müdahale etme hakkını size kim veriyor, bu hakkı nereden alıyorsunuz? Hangi asalet aydınlığını çocuk dünyamın zenginliğine eş tutabiliyorsunuz?

Tekrar ediyorum: Ben oyun oynarken yiyeceklere, içeceklere çağırmayın beni. Ne olur oyunumu bölmeyin, böldürmeyin. Ne olur şiir dünyamı dışarıdan mahmuzlamayın. Onun rahvan gidişinde şiirimin büyüsü vardır. Ben şairim. Şiirimde çocukluğumu bir tarafa atmayın. Benim çocuk olduğumu unutmayın!

Ben bir çocuğum!

Duygularım kanatlanır, içimde uçuşur kelebek renkli kelimeler. Değil çocukken de yüreğim sevdasız, yüreğim bir çocuk gibi korunmasız, korunaksız.