Zaman Yolcuları Çanakkale Savaşı'nda kitabını 100 Sayfaya kadar okumus ve özeti olan var mı? acil ​

Sagot :

Mustafa Orakçı ismini ilk defa, oğlumun severek okuduğu “LEVENT” serisini incelerken görmüştüm. Okuduğum ve çok beğendiğim “Zaman Yolcuları Çanakkale Savaşı’nda” kitabının yazarı da Mustafa Orakçı’ydı . Bu kitabın dikkat çeken diğer bir özelliği ise editörünün çok başarılı olmasıydı. Okuduğum kitaplarda yazım ve noktalamaya dikkat ederim. Okuduğum kitaplarda gördüğüm yazım ve noktalama yanlışları beni üzer. “Bu editörler ne iş yapar?” diye söylenmeden edemem. “Zaman Yolcuları Çanakkale Savaşı’nda ” kitabının editörü Gökçen Yüksel Karaca’ ydı. Kitabı okuduktan sonra editörünü araştırdım. Genç bir kardeşimiz. Bana göre bir iki eksiği olsa da kendisini çok başarılı buldum.

Yazarımız Mustafa Orakçı, “Levent” serisinde kahramanımız Levent ve arkadaşlarıyla illerimizi gezerken o illeri tanıtıp o illerin kültürel değerlerini çok başarılı bir şekilde öğretiyor okuyucusuna. Bu kitapta da kahramanlarımız Çanakkale Savaşı’na yolculuk yapıyor. Bu yolculuk macerası “Zaman Yolcuları Çanakkale Savaşı’nda” kitabında o kadar güzel anlatılmış ki; okuyucu kendisini Çanakkale Savaşı’nın içinde buluyor. Çanakkale kahramanları ile karşılaşarak onların kahramanlıklarına tanık oluyor. Çocuklarımıza tarih bilincini vermek ve okumayı sevdirmek istiyorsak, Mustafa Orakçı’ nın “Zaman Yolcuları Çanakkale Savaşı’ nda” kitabını onlara tavsiye edelim. Bu başarılı kitabından ötürü eğitimci yazar Mustafa Orakçı’ yı tebrik ediyorum.



Bu kitapta beni etkileyen diğer bir konu da kitapta Hayrabolulu Saka Hüseyin’in bahsinin geçmesiydi. Nihayetinde Saka Hüseyin hemşehrimiz. Başta Hayrabolular ve Tekirdağlılar olmak üzere hepimiz Çanakkale kahramanlarımızla ve Hayrabolulu Saka Hüseyin’le gurur duyuyoruz.

Toparlamak gerekirse Çanakkale’nin Çan ilçesinde doğmuş. Edirne’de Trakya Üniversitesinde eğitim görmüş halen de sınıf öğretmenliği görevini sürdüren başarılı yazarımız ve öğretmenimiz Mustafa Orakçı, çok güzel işler başarıyor. “Levent Serileri” yanı sıra Çanakkale Destanı’ nı çocuklarımıza tarih bilinci kazandırarak çok güzel anlatmış. Seyit Onbaşı’dan, Ezineli Yahya Çavuş’a, Yüzbaşı Hakkı Bey’den, Hayrabolulu Saka Hüseyin‘ e kadar birçok Çanakkale kahramanıyla tanışmak ve Çanakkale ruhunu iliklerinize kadar hissetmek istiyorsanız kitabı hemen okumaya başlamalısınız.



Hayrabolulu Saka Hüseyin’in Hikâyesi

Piyade Alayı’nın 2. Bölüğünden Hayrabolulu Saka Hüseyin’ in görevi, bölüğündeki askerlerin su ihtiyacını gidermekti. Bu yüzden kendisine “Saka Hüseyin” (Eskiden su taşıyıcılara “Saka” denirdi) derlerdi. Sabahın alacasında katırı ile yola çıkar, Bigalı Köyü’ne gidip kuyulardan tahta damacanalara su doldururdu…
Etraf düşman kaynadığından, dönüşünü akşam karanlığına denk getirmeye çalışırdı. 2. Bölük dört gözle dönmesini beklerdi. Zira Çanakkale Cephesi’nde suyun her damlası altın kadar kıymetliydi.

O gün de suyu doldurdu, akşamı bekledi ve havanın kararmasıyla birlikte bölüğün yolunu tuttu. Fakat bu kez talihi yaver gitmedi. Bir düşman devriyesine yakalandı. Kafasını çalıştırmazsa, yandığının resmiydi. Bereket versin kıvrak zekâsı imdadına yetişti. Ne yapacağını tasarladı. Kollarını havaya kaldırırken:

“Dellenmeyin hele” dedi gevrek gevrek gülerek, “yavaş olun accık. Suyu size getiriyom len sevabıma, kumandanınıza ulaştırıverin hele…” İki Anzak askeri hiçbir şey anlamamışlardı elbet, ama bir tuhaflık da sezmiyor değillerdi. Aralarında kısa bir konuşma geçti.

Saka Hüseyin durmadan su damacanalarını gösteriyor, parmaklarını omzuna bastırıp “rütbe” işareti yapıyor, dudaklarında muzip gülümsemesini eksik etmeden “Gumandan, gumandan!” diye tekrarlıyordu.

Yaptığı plân gereği Anzak komutanla görüşmeliydi. Sonunda başardı: Onu ve katırını alıp komutana götürdüler. Saka Hüseyin, İngiliz komutana sert bir selam verdi: “Gâvuroğlu gâvur!” dedi Türkçe, “Emret bakalım!”

Hâlâ gülümsemekte devam ediyordu.

Kendinden emin hali, özgüveni, lütufta bulunurmuş gibi gülümsemesi komutanın merakını kamçıladı. Hemen bir tercüman bulup getirdiler. İngiliz subay, tercüman vasıtasıyla ne istediğini sordu.

“Ben ne istiycem?” dedi Saka Hüseyin gülmesini bozmadan, “Allah’ıma bin şükür her bi şeyimiz tamamdır. Yalnız benim öz gumandanım susuzluk çektiğinizi duymuş; ‘Gâvurcuklar susuzluktan kırılmasın yazıktır’ diyerekten bu suyu gumandanınıza göndermiştir.”

Komutan tereddüt içindeydi. Ama çok da susamıştı. Su kaynakları daha ziyade Osmanlıların kontrolünde bulunuyordu. Ancak bir sorun vardı:

“Suyu zehirlemediğiniz ne malum?”

“Zehirlemeyiz.” dedi Hüseyin, “Biz mert insanlarız, kalleşlik neyin bilmeyiz. Siz olsanız başka…”

Hâlâ tereddüt ettiklerini görünce: “Kolayı var.” diye devam etti, “Şu damacanalardan bir bardak dolduruveren de içiverem. Zahir ben de susamışım.”

Yine gevrek gülüşü eşliğinde ekledi: “Ölüp gidersem zehirlidir içmezsiniz, kalırsam temizdir içersiniz.” Gumandanım böylece tembih etti. Verilen suyu kana kana içti. Ağzını da sildikten sonra: “Geçmişlerinizin…” diye başladığı cümlenin devamını yutkundu.

İngiliz Teğmen bu ikramdan çok etkilenmiş, hatta mahcup olmuştu. Getirirken Hüseyin’i tartaklayan devriyelere bir güzel çıkıştı…

Nihayet Hüseyin’i çadırına götürdü. Karnını güzelce doyurdu. Çikolata ve kahve ikram etti. Bir sürü de konserve yığdı önüne. Hüseyin hiç istifini bozmadan verilen konserve kutularını katırının sırtına yükledi…

Biraz gecikerek de olsa bölüğüne döndü. Ondan neredeyse umut kesmişlerdi. Sapa sağlam karşılarında görünce, afalladılar: “Yahu biz seni öldü belledik be kardaşlık!”

“Ne ölmesi ya?” dedi Hüseyin, “Karşıdaki gâvurcuklarla biraz çene çaldık.”

Anlayacağınız, biz bu Çanakkale Zaferi’ni sadece bileğimizle, yüreğimizle değil, zekâmızla da kazandık!

Alttaki fotoğraf Çanakkale Savaşı arşivinden alınmıştır. Tahminen 13-14 yaşlarındaki bu kahramanın fotoğrafında “Gönüllü bombacı” yazmaktadır. Kim olduğu hakkında kesin bir bilgi yoktur.

Hayrabolulu Saka Hüseyin’in Hikâyesi

Piyade Alayı’nın 2. Bölüğünden Hayrabolulu Saka Hüseyin’in görevi bölüğündeki askerlerin su ihtiyacını gidermekti.
Bu yüzden kendisine “Saka Hüseyin” (Eskiden su taşıyıcılara “Saka” denirdi) derlerdi… Sabahın alacasında katırı ile yola çıkar, Bigalı Köyü’ne gidip, kuyulardan tahta damacanalara su doldururdu…

Etraf düşman kaynadığından, dönüşünü akşam karanlığına denk getirmeye çalışırdı. 2. Bölük dört gözle dönmesini beklerdi. Zira Çanakkale Cephesi’nde suyun her damlası altın kadar kıymetliydi.

O gün de suyu doldurdu, akşamı bekledi ve havanın kararmasıyla birlikte bölüğün yolunu tuttu.Fakat bu kez talihi yaver gitmedi. Bir düşman devriyesine yakalandı. Kafasını çalıştırmazsa, yandığının resmiydi…Bereket versin kıvrak zekâsı imdadına yetişti. Ne yapacağını tasarladı. Kollarını havaya kaldırırken:“Dellenmeyin hele” dedi gevrek gevrek gülerek, “yavaş olun accık. Suyu size getiriyom len sevabıma, kumandanınıza ulaştırıverin hele…”İki Anzak askeri hiçbir şey anlamamışlardı elbet, ama bir tuhaflık da sezmiyor değillerdi… Aralarında kısa bir konuşma geçti…

Saka Hüseyin durmadan su damacanalarını gösteriyor, parmaklarını omzuna bastırıp “rütbe” işareti yapıyor, dudaklarında muzip gülümsemesini eksik etmeden “Gumandan gumandan” diye tekrarlıyordu.

Yaptığı plân gereği Anzak komutanla görüşmeliydi… Sonunda başardı: Onu ve katırını alıp komutana götürdüler… Saka Hüseyin İngiliz komutana sert bir selam verdi: “Gâvuroğlu gâvur” dedi Türkçe, “emret bakalım!”

Hâlâ gülümsemekte devam ediyordu…

Kendinden emin hali, özgüveni, lütufta bulunurmuş gibi gülümsemesi komutanın merakını kamçıladı. Hemen bir tercüman bulup getirdiler. İngiliz subay, tercüman vasıtasıyla ne istdiğini sordu.

“Ben ne istiycem” dedi Saka Hüseyin gülmesini bozmadan, “Allah’ıma bin şükür her bi şeyimiz tamamdır. Yalnız benim öz gumandanım susuzluk çektiğinizi duymuş. ‘Gâvurcuklar susuzluktan kırılmasın yazıktır’ diyerekten bu suyu gumandanınıza göndermiştir.”

Komutan tereddüt içindeydi. Ama çok da susamıştı. Su kaynakları daha ziyade Osmanlıların kontrolünde bulunuyordu. Ancak bir sorun vardı:

“Suyu zehirlemediğiniz ne malum?”

“Zehirlemeyiz” dedi Hüseyin, “biz mert insanlarız, kalleşlik neyin bilmeyiz. Siz olsanız başka…”

Hâlâ tereddüt ettiklerini görünce: “Kolayı var” diye devam etti, “şu damacanalardan bir bardak dolduruveren de içiverem. Zahir ben de susamışım.”

Yine gevrek gülüşü eşliğinde ekledi: “Ölüp gidersem zehirlidir içmezsiniz, kalırsam temizdir içersiniz. Gumandanım böylece tembih etti.” Verilen suyu kana kana içti. Ağzını da sildikten sonra: “Geçmişlerinizin…” diye başladığı cümlenin devamını yutkundu.

İngiliz Teğmen bu ikramdan çok etkilenmiş, hatta mahçup olmuştu. Getirirken Hüseyin’i tartaklayan devriyelere bir güzel çıkıştı…

Nihayet Hüseyin’i çadırına götürdü. Karnını güzelce doyurdu. Çikolata ve kahve ikram etti. Bir sürü de konserve yığdı önüne. Hüseyin hiç istifini bozmadan verilen konserve kutularını katırının sırtına yükledi…

Biraz gecikerek de olsa bölüğüne döndü. Ondan neredeyse umut kesmişlerdi. Sapa sağlam karşılarında görünce, afalladılar: “Yahu biz seni öldü belledik be kardaşlık.”

“Ne ölmesi ya” dedi Hüseyin, “karşıdaki gâvurcuklarla biraz çene çaldık.”

Anlayacağınız, biz bu Çanakkale Zaferi’ni sadece bileğimizle, yüreğimizle değil, zekâmızla da kazandık!

Alttaki fotoğraf Çanakkale Savaşı arşivinden alınmıştır. Tahminen 13-14 yaşlarındaki bu kahramanın fotoğrafında “Gönüllü bombacı” yazmaktadır. Kim olduğu hakkında kesin bir bilgi yoktur.