mai ve siyah ile servetifünuncuları karşılaştırınız

Sagot :

Cevap:

Servet-i Fünûn Edebiyatının beyannemesi olarak sayılan ve 19. yüzyılın bitiminde yayımlanan Halit Ziya Uşaklıgil‘in romanı, aynı zamanda Batı roman tekniklerine uygun ilk modern Türk romanıdır. Bu sebeple 19. yüzyıldan beri birçok edebiyat araştırmacısı ve tenkitçisinin dikkatini çekmiş olan kitap, yalnızca bir ‘aşk’ veya ‘hayal’ romanı değil devrin sosyo-kültürel bağlamında ele alınması ve Serveti- Fünûn neslinin yazın gayesini anlamak açısından önemlidir.

Halit Ziya, içinde doğup büyüdüğü; yazın gayesini, topluluk beyannemesi ile ortak hareket ettirdiği Servet-i Fünûn’un psikolojisini, bu eserinde açık ve net bir şekilde yansıtmıştır. İlerleyen satırlarda da görüleceği üzere Mai ve Siyah romanı, Servet-i Fünûn neslinin psikolojisini anlatan, her bir kahramanını yaşayan neslin içinden seçildiği bir romandır. Bundan dolayı Mai ve Siyah’ı anlamak için Servet-i Fünûn’u anlayarak, psikolojisini çözümlemek gerekir.

mai ve siyah

Kitabın ilk bölümü, ana kahraman olan Ahmet Cemil’in arkadaşlarıyla birlikte şiir ve edebiyat dolu sohbetiyle başlar. Bu bölüm aslında Servet-i Fünûn Edebiyatının beyannemesidir. Bu bölümde, Ahmet Cemil aslında Halit Ziya; toplulukları ise Servet-i Fünûn’dur. İlk bölümün sonu gece tasviriyle sona erer. Vakit gecedir ancak aydınlıktır. Bağıran bir elmas gibi parıldayan gökyüzünde mavi bir manzara vardır.

‘Ahmet Cemil müsaade istedi, o, aydınlık ve kalabalık bir yere şu gizli ve yarı karanlık ciheti tercih ediyor, buradan ayaklarının altında serilen Haliç’in ve İstanbul’un münevver bir sema altında manzarasına karşı düşünmek istiyordu.’ (sayfa, 15)

Burada yer alan ‘münevver bir sema’ kelimesine dikkat çekmek gerekir. Halit Ziya, kitabın ilk başında hayallerini konuşarak nasıl içsel bir ‘mai’liğe çıkmışsa, realite de bu mavilikte yürümektedir. Kitabın bundan sonraki kısımlarında da belirli bir noktaya kadar “baran-ı elmas” tamlamasını kullanır. Bağıran elmas olarak Türkçeleştirdiğimiz bu kelime ile Halit Ziya, maviliğin göğe yansıyan huzurunu kasteder. Ahmet Cemil göğe bakarken, içinden taşan duyguları da yansıtır. Bu noktada gökyüzü için ‘baran-ı elmas’ tamlamasını kullanmasına şaşırmamak gerekir.

Kitapta şiir ve edebiyat bahsi geçtiğinde Ahmet Cemil’in yanında Hüseyin Nazmi’de vardır. Lise arkadaşı olan bu genç de en az kendisi kadar sanat aşığıdır. Ahmet Cemil bu günlerin hatıralarını aklında canlandırırken, Halit Ziya şu cümleleri kurar: “O kadar hayal arayan gençler olmaktan değil, fakat görünmekten korkuyorlardı. Edebiyat sınıfına geçtikleri zaman hulyaya müsait bir saha aramakla meşgul olan fikirlerine yeni bir pervaz seması açıldı:Şiir.’ Halit Ziya, düşünmekten değil gerçekleştirmekten çekinen bu iki gençten bahsederken şüphesiz ki Servet-i Fünûn gençliğini anlatır. Burada pervaz seması yani ‘uçuş göğü’ olarak sanatı adlandırması da bir yukarıdaki paragrafta bahsettiğimiz ‘gökyüzü ve mai’ kavramı açısından önem taşır.