Sagot :
Cevap:
İHTİYAR : Hah hah ha... Demek insanlar susayınca suyundan içsinler diye yol kenarına yaptığın çeşme kurudu ha?
KÖYLÜ : He ya... Kurudu tabi. Oysa o çeşmeyi ne düşüncelerle yapmıştım. Suyu sürekli akacaktı. İnsanlar benim yaptığım çeşmeden su içeceklerdi. Hayvanlar bile nasiplenecekti.
İHTİYAR : Ve şimdi bütün emeklerinin boşa gittiğini düşünüyorsun, öyle mi?
KÖYLÜ : Maalesef, öyle düşünüyorum. Baksana suyu çekildi. Adı bile "Kuru Çeşme" oldu. Bütün hayallerimin yanı sıra emeklerim de boşa gitti.
İHTİYAR : Yoo, öyle düşünme! En azından, sen niyetinin sevabını alacaksın.
KÖYLÜ : Niyetimin sevabını mı alacağım? Nasıl olur? Ortalıkta su filan kalmadı ki...
İHTİYAR : Sen bu çeşmeyi hangi niyetle yapmıştın? Etraf yeşersin, insanlar, hayvanlar faydalansın diye, değil mi?
KÖYLÜ : Evet, niyetim buydu zaten. Ama artık ne önemi var ki?
İHTİYAR : Dur bakalım, bir gelen var.
DELİKANLI: Selamün aleyküm.
KÖYLÜ : Aleyküm selam delikanlı. Nereye böyle?
DELİKANLI: Köye gidiyorum. Sizler ne yapıyorsunuz burada?
KÖYLÜ : Sohbet ediyorduk.
DELİKANLI:Yahu niye böyle yere oturdunuz? Toprak ıslak. Şalvarınız çamur olur. Durun size şuradaki taşları getireyim de onun üzerine oturun.
İHTİYAR : Sen zahmet etme evladım. Biz getiririz.
DELİKANLI: İşte getirdim bile. Ne zahmeti. Bu benim için mutluluktur. İnsanlara faydalı bir iş yapıyorum. Hem bu taşları buradan kaldırmayın. Sizden sonra buradan geçen yolcular da oturup dinlenirler. Yazık, yere oturmasınlar. Bu taşların üstüne otursunlar.
İHTİYAR : Ne kadar güzel düşündün, aferin sana evladım.
DELİKANLI: Önemli değil amca. Benim yolum uzun. Siz sohbete devam edin. Ben gidiyorum.
İHTİYAR : Haydi yolun açık olsun, selametle git. Merak etme, taşlan atmayız. Gelip geçen oturur, sen de sevap kazanırsın.
DELİKANLI: İnşallah. Kalın sağlıcakla...
İHTİYAR : Güle güle evladım.
KÖYLÜ : Adam gitti. Ne kadar düşünceli biri değil mi?
İHTİYAR : Evet, gerçekten çok ince düşünüyor. Dur bakalım, biri daha geliyor. Kim acaba?
ODUNCU : Merhaba arkadaşlar. Ne yapıyorsunuz burada?
KÖYLÜ : Hiç! Gördüğün gibi, oturuyoruz işte. Sen nereye böyle?
ODUNCU : Odun kesmeye gidiyorum. Oradan da aşağıya, köye ineceğim.
İHTİYAR : İyi, biz de yavaş yavaş kalkalım bari. Geç oldu.
KÖYLÜ : Evet, artık gitsek iyi olur.
ODUNCU : Şu taşları buraya kim koymuş yahu? Yolun yanı başına taş konur mu hiç?
KÖYLÜ : Niye konmasın ki?
ODUNCU : Ya insanlar geceleyin bu yoldan giderlerken bu taşlara takılıp düşerlerse... Karanlıkta taşları görmeyebilirler. En iyisi ben bu taşları kaldırıp şuraya atayım. Böylece, gelen geçene rahatsızlık vermezler. Hooop, tamaaam. Bir de şunu atayım. Bu da oldu.
KÖYLÜ : Heey, niye attın o taşları?
ODUNCU : Niye olacak, insanların iyiliği için tabiki. Haydi kalın sağlıcakla.
İHTİYAR : Selametle evladım. Taşı kaldırdığın için sağol. Ne güzel düşündün. Aferin sana. Sevap aldın inşallah.
KÖYLÜ : Yahu dede, ben bu işten bişey anlamadım.
İHTİYAR : Hangi işten evladım?
KÖYLÜ : Hangi işten olacak? Deminki adam buraya taş koymuştu. Sen onu takdir ettin. Hatta sevap kazandığını söyledin.
İHTİYAR : Tabi ki sevap aldı.
KÖYLÜ : Ama nasıl olur? Yapılan işler birbirine ters. Biri yola taş koyuyor, öbürü konulan bu taşları kaldırıyor.
İHTİYAR : Bak evladım, sana anlatmak istediğim de bu zaten. Yapılan işten daha ziyade, niyetimiz önemlidir. Niyetimiz insanlara faydalı olmaksa, yaptığımız iş başarısız olsa bile Allah bizden razı olur.
KÖYLÜ : Yaa!
İHTİYAR : Tabi ya...
KÖYLÜ : O zaman benim kuru çeşme akıyor gibi mi oluyor yani...?
İHTİYAR : Aynen öyle. Çünkü o çeşmeyi sen bitkiler, insanlar, hayvanlar faydalansın diye yapmıştın. Şimdi kurumuş olsa bile Allah yine de çeşmen akıyormuş gibi mükafatını verecektir. Anladın mı?
KÖYLÜ : Anladım, anladım amca. Hem de çok iyi anladım. Demek ki hayat niyetten ibaretmiş.
İHTİYAR : Yaa! Bunca yıllık ömrümde öğrendiğim en kârlı kavramdır NİYET. Haydi gidelim artık, geç oldu.
Açıklama:HASAN : Hayrola Rüstem, üzgün görünüyorsun, ne oldu?
RÜSTEM : Ben üzülmeyeyim de kim üzülsün Hasan?
HASAN : Hele anlat bakalım seni bu kadar perişan eden olay neymiş, merak ettim yahu!
RÜSTEM : Bütün paramı verip bir at almıştım.
HASAN : Ee, at öldü mü yoksa?
RÜSTEM : Ölse teselli olacak bir yanı var?
HASAN : Ne oldu peki?
RÜSTEM : Dün gece ahıra bir hırsız girip atımı çalmış.
HASAN : Yapma yaa… İnan ki çok üzüldüm. İnşallah bulursun atını.
RÜSTEM : Pek sanmıyorum bulabileceğimi ama hayırlısı neyse o olsun. Ne diyelim.
HASAN : Benim acele bir işim var, gitmek zorundayım. Hadi kal sağlıcakla…
RÜSTEM : Yolun açık olsun Hasan.
HIRSIZ : Lanet hayvan yürüsene be!
RÜSTEM : Aman Allah´ım rüya mı görüyorum yoksa! Bu at benim atım yahu! Hey, heey, bu benim atım!
HIRSIZ : Yanlışın var Beyim. Bu at yıllardan beri benimdir.
RÜSTEM : Madem ki bu at yıllardan beri senin, o halde söyle bakalım, bu atın hangi gözü kör?
HIRSIZ : Hangi gözü mü kör? Bunu bilmeyecek ne var, tabi ki sol gözü kör.
RÜSTEM : Bilemedin.
HIRSIZ : Pardon pordon, ben sağ gözü diyecektim, yanıldım. Evet evet, sağ gözü kör bu atm.
RÜSTEM : Sen sadece hırsız değil ayrıca beceriksiz bir yalancısın da.
HIRSIZ : Niye?
RÜSTEM : Bu atın iki gözü de sapasağlam çünkü! Ver atımı…
Cevap:
at hırsızı,ben senin yaşındayken
Açıklama:
bunları kullanabilirsin
Thank you for visiting our website wich cover about Türk Edebiyatı. We hope the information provided has been useful to you. Feel free to contact us if you have any questions or need further assistance. See you next time and dont miss to bookmark.