emek olmadan yemek olmaz atasözünün ortaya çıkış hikayesi kısa *ACİL!*​

Sagot :

Cevap:

Önce bir uğultu duydu Orhan. Fakat bu uğultu ne fırtına uğultusuna, ne de bir başka uğultuya benziyordu. Dalgalı bir denizin dibindeki sesleri andırıyordu. Ama çok sürmedi… Sesler kesildi. Sadi Dede’nin sesi duyuldu: “Geldik işte… Açabilirsin gözlerini…”

Orhan bu defa gözlerini zengin bir konağın mutfağında açtı. Kocaman bir dolabın içinde; eli Sadi Dede’nin elindeydi… Her ikisi de, dolabın kapak tahtalarının aralarından mutfağı rahatça görebiliyorlardı… Tam karşılarına gelen tel dolapta her çeşit sebze vardı… Tezgahın üzerindeki yayvan bir sahanda ise kocaman bir topak kıyma duruyordu…

Hayata tutunabilmek ve geçimimizi sağlayabil­mek için gayret edip çalışmamız gerekir. Çalışmadan kazanmak mümkün değildir. Rahat bir hayat için çalışmak, alın teri dökmek ve emek harcamak gere­kir. Bu atasözümüz; çalışıp emek harcamadan asla başarıya ulaşılamayacağım, yemeğin bile emekle hazırlanıp kotarılacağım anlatmaktadır…

EMEK OLMADAN YEMEK OLMAZ ATASÖZÜNÜN HİKAYESİ

Önce bir uğultu duydu Orhan. Fakat bu uğultu ne fırtına uğultusuna, ne de bir başka uğultuya benziyordu. Dalgalı bir denizin dibindeki sesleri andırıyordu. Ama çok sürmedi… Sesler kesildi. Sadi Dede’nin sesi duyuldu: “Geldik işte… Açabilirsin gözlerini…”

Orhan bu defa gözlerini zengin bir konağın mutfağında açtı. Kocaman bir dolabın içinde; eli Sadi Dede’nin elindeydi… Her ikisi de, dolabın kapak tahtalarının aralarından mutfağı rahatça görebiliyorlardı… Tam karşılarına gelen tel dolapta her çeşit sebze vardı… Tezgahın üzerindeki yayvan bir sahanda ise kocaman bir topak kıyma duruyordu…

“zengin bir ev olmalı” diye fısıldadı Orhan. “Bir daha de açıktım ki…”

Sadi Dede, torunun saçlarını okşarken;

“Ama bunların hiçbirini yiyemezsin evlat” diye güldü. “Bunlar bizden çok önceki Dilimlerinde var olan şeyler. Bugün onlar geçmişte kalan birer düş dekorudur… Elini neye uzatsan boşluğu avuçlarsın…”

Orhan tam konuşacaktı ki, bu defa sesler de duyulmaya başladı… Önce ayak sesleri duyuldu, sonra kapının sesi… Orhan pür dikkat olacaklara odaklandı… Önce otuz-otuz beş yaşlarında bir hanım girdi içeri. Peşi sıra on-on iki yaşında sevimli bir kız çocuğu… En sonunda da, kıyafetinden konağın aşçısı olduğu anlaşılan orta yaşlı bir hanım gelip tezgâhın önünde durdu…

“Demek bugün yemeği sen yapmak istiyorsun ha?” dedi genç hanım. “Çok seviniriz kızım ” Küçük kız, biraz duraksadıktan sonra;Ama bilmediğim konularda aşçı teyze yardım edecek ha… Tamam mı anneciğim?”

“Tamam kızım. Aşçı teyze yapmak istediğin yeme­ğin tarifini verecek ve hep yarımda olacak. Merak etme… Zamanı da iyi ayarlamaya bak…”

Orhan ile Sadi Dede, olup bitecekleri merakla bekliyorlardı. Genç anne çıkıp gitti. Sadece küçük kız ve aşçı hanım kaldı. Mırıltı halindeki konuşma­lardan anlaşıldığına göre, karnıyarık yapacakmış küçük kız. Aşçı hanım, karnıyarığın yapılışım ve gerekli malzemeyi bir güzel tarif etti. Nihayet, tarif üzerine ilk iş olarak sebzelerin yıkanıp ayıklanması gerekiyordu. Ama daha yıkama işi bile bitmeden usanıverdi küçük kız. Bırakıp gitti…

Aşçı hanım, işe kaldığı yerden devam ederek yemeği kotardı. Tencereyi kapatıp tel dolaba yerleş­tirdi. Her şeyi temizleyip, yerli yerine koydu… Bu işlemi sabırla izleyen Orhan, bundan sonra ne olacak diye beklerken, genç hanımla küçük kız içeri girdiler… Genç hanım ile aşçı hanım işaretlerle anlaştılar…

“Ne yaptın yemeği kızım?” dedi genç hanım? “Nasıl da iştahlanmıştık. Nerde karnıyarık?Bilmem” dedi küçük kız. “Patlıcanların üçünü Yıkamış, gerisini aşçı teyzeye bırakmıştım.” “Yemek emekle yapılır güzel kızım” dedi genç hanım.

Kızının gözlerine bakarak gülümsedi. Sonra, Orhan’ın beklediği kelebeği salıverdi: i “Emek olmadan yemek olmaz…”

“Hazırsan gidelim evlat” dedi Sadi Dede. “O halde başım göğsüme daya ve gözlerini yum.”

Yine o korkunç uğultu ve sarsıntıdan sonra, bitkin bir halde gözlerini açan Orhan, başım dedesinin göğsünde ve kendini evlerinde buldu…