Meraba soru uzun susarsın diye➡️(su)





UYGARLIKLAR DİYARI HARRAN

Efsaneye göre Adem ile Havva cennetten kovulduklarında ilk olarak buraya ayak bastilar. Yanlarında bir gül dah bir de nar vardı. Çipeklerle bezeli yemyeşil topraklara diktikleri gül ve nar hizla büyüdü. İşte böylesi bereketli topraklara sahipti Harran. Sabanın kullanıldığı, öküzün çifte koşulduğu ilk yerdi.

Kaynaklara göre Harran adina ilk kez Kültepe ve Mari'de bulunan çivi yazılı tabletlerde rastlandi, 10 2000'e ait olan bu tabletlerde adı "Har-ra-na" ya da "Ha-ra-na" olarak geçiyordu.

Kimi Islam taribçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamber'in torunlarından Kaynan'a, kimilen de Ibrahim Peygamber'in kardeşi Aran'a bağladı, 13'üncü yüzyıl tarihçilerinden Ibn Şaddad'a göre Hz. Ibrahim Filistin'e gitmeden önce bir süre bu kentte kaldı. Bu nedenle Harran'a "Hz. Ibrahim'in kenti" de denildi. Ama Mezopotamya ile Anadolu arasında bir köprü görevi gö ren Harran'a en çok "yolların kesiştiği yer" denildi. Harran Üniversitesi inşa edilirken harcina gül suyu katıldığı ve her yağmurdan sonra Harran'ın mis gibi gül koktuğu iddialarına dayanila rak Harran'in "güllük gülistanlik" anlamına geldiğini söyleyenler de var.

Harran ile ilgili efsanelerin sonu yok. Efsaneleri bir yana birakıp gerçekleri araştıracak olursak Şanliurfa'nin 45 km güneyinde bulunan ve merkezinde yer aldığı ovaya da adını veren Harran kenti Tunç Cağı'ndan Hititlere, Asurlulardan Romalilara, Bizanslılardan Osmanlilara birçok uygarlığa yurt oldu. Ancak Harran'ı bu denli önemli kılan dünyanın ilk Üniversitesinin bu topraklar üzerinde kurulmuş olmasidir. 9'uncu yüzyıldan itibaren Harran, Islam âleminin bilim merkezi haline geldi. Ay, Güneş ve yıldızların kutsal sayıldığı bu topraklarda astronomi ilmine çok önem verilirdi. Devrin en ünlü matematikçilerinden olan ve aynı zamanda Yunan filozofla rinin yapıtlarını Arapçaya çeviren Sabit bin Kurra, atomun mucidi sayılan Cabir Ibni Hayyan. din bilgini Ibni Teymiyye, dünyanın aya uzaklığını doğru olarak hesaplayan astronomi bilgini Battani ve daha birçok ünlü alim ve filozo! Harran Universitesinde yetişti. (-)Dünyaca ünlü Harran Üniversitesinden günümüze ne yazık ki yalnızca kırk metre yüksek liğindeki gözetleme kulesi kalabildi.

Yalnızca yolların değil dinlerin de kesiştiği bir noktada yer alan Harran'da farklı dinlerden uluslar yıllarca uyum içinde yaşadılar. Sırasıyla Mittaniler, Asurlular ve Müslümanların eline ge çen kent son Emevi halifesi II. Mervan tarafından devletin başkenti ilan edildi. 13'üncü yüzyılda Moğollar tarafından yerle bir edildikten sonra da bir daha hiçbir şey eskisi gibi olamadı.

Harran'da bulunan tarihi kalıntılardan günümüze dek ulaşanların çoğu Islam dönemine ait. Kenti çevreleyen 4 km uzunluğunda ve 3 km genişliğindeki surların bir zamanlar altı kapısı varmış. Günümüze dek ayakta kalabileni ise yalnızca Halep Kapisi. Kentin güneydoğusunda yer alan ve tümüyle taştan yapılan, dikdörtgen planli, üç katlı İçkale birçok odadan oluşuyor.

10 800-900 yıllarında Hititler tarafından iki kat olarak yapılan kalenin ikinci katı önce Ay tapınaği, Romalılar Dönemi'nde ise kilise olarak kullanılmış. Emeviler Dönemi'nde camiye dó nüştürülen kaleye kervansaray olarak kullanılmak üzere üçüncü bir kat daha eklenmiş. Yüz elliodadan oluşan bu bölümün duvarlarındaki delikler hayvan bağlamak için kullanılırmış. II. Mer van tarafından yaptırılan ve Cennet Camii ya da Cuma Camii de denilen zengin taş süslemeli Harran Ulu Camii ise Anadolu'nun en eski ve en büyük camisi olma özelliğinin yanı sıra İslam taş sanatının en iyi örneklerinden.

500 yıllık bir geçmişe sahip olan Harran'ın bir başka özelliği de külah biçimindeki konik kubbeli evleri. Kalıntılardan toplanan tuğlalarla yapılan evlerin tarihi 150-200 yıl öncesine da yanıyor. Yerli halk tarafından inşa edilen evlerin tipki Mısır'ın ünlü piramitlerinde olduğu gibi bir takım gizani yönleri olduğuna inanıliyor. Havanın durumuna göre yazın serin, kışın sıcak olan bu evlerde hırçın atlar uysallaşıyor, tavuklar daha fazla yumurtluyor, bitkiler çok çabuk büyüyor.

Birbirinden farklı ulusları, dinleri, dilleri buluşturan Harran, bir zamanlar Cüllab ve Deysan ırmaklarının sularıyla yaşayan verimli topraklara sahipti. Nehirlerin kurumasıyla bu bereketlitarım alanları yerini kurak topraklara bıraktı. Asıirlar boyu suya ve yeşile hasret yaşadı. Ta ki Atatürk Barajı'ndan çıkan kanallardan gelen sularla kucaklaşıncaya dek. Harran Ovası yavaş yavaş da olsa eski gücüne kavuşmaya başladı. Artık kurak değil, ekili dikili bir arazi. Aynı Âdem ile Havva'nın ayak bastıklarında olduğu gibi...

Şükran KALECİ, Bütün Dünya 2000

(Kısaltılmıştır.)​