Sagot :
Açıklama:
Dvletin derinlikleri, toprağın derinliklerinden daha karanlıktır.
1926 yılının o hüzünlü sonbaharı. Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, genç cumhuriyet ayaklarının üzerinde durmaya çalışıyor. O büyük altüst oluşun içinde bir adam: Şehsuvar Sami… Bir zamanların İttihat ve Terakki fedaisi, şimdilerin yorgun komitacısı. Şehsuvar Sami'nin etrafında dönen amansız bir entrika. Bir yanda kaybettiği ama hiçbir zaman yüreğinden çıkartamadığı sevgilisi Ester, öte yanda yaşanılan tarihsel bozgun… Kaybedilen bir ülke, kaybedilen bir şehir, kaybedilen bir hayat. Ve aklında hep aynı soru: Devlet mi kutsaldır, yoksa insan mı?
"Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar." Kim söylemişti bu cümleyi hatırlamıyorum, ne yazık ki doğru… Doğru, lakin eksik. Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar, vatanımızı kaybetmekle neticelenir.
Sahi nedir vatan? Bir toprak parçası mı, uçsuz bucaksız denizler, derin göller, yalçın dağlar, verimli ovalar, yemyeşil ormanlar, kalabalık şehirler, tenha köyler mi? Hayır, bütün bunların ötesinde bir anlam taşır vatan. Ne sadece toprak parçası, ne su havzaları, ne ağaç silsilesi… Annemizin şefkati, babamızın saçlarına düşen ak, ilk aşkımız, doğan çocuğumuz, dedelerimizin mezarlarıdır vatan…
Ahmet Ümit'in yeni romanı Elveda Güzel Vatanım'ın yazarın çok farklı tarzda yazdığı bir roman. Diğer eserlerinde polisiye tarzı kullanan yazar bu romanında daha kurgusal ve tarihi bir tarzda yazmış. Tarihimizin önemli olaylarından olan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin üç dönemini konu alan bu roman sürükleyici olmasının yanında çok sayıda bilgi de veriyor. Elveda Güzel Vatanım kitabının konusu ise şöyle;
Şehsuvar Sami 1906 yılının Osmanlı İmparatorluğunda Selanik'te annesi ile birlikte yaşayan genç biridir. Edebiyata olan merakı ve yazmaya duyduğu sevgi onu hep yazar olmaya heveslendirmiştir. Ayrıca sevgilisi Ester de onu bu konuda hep desteklemiştir. Ester bir Yahudi’dir ve onunla tanışmasına vesile olan Ester'in dayısı Mösyö Leon'dur. Ester ve Şehsuvar ikisi arasındaki din farklılığından dolayı kavuşamayacaklarını biliyorlardı. Bu nedenle Ester hep Paris'e yerleşmeyi istemiş ve Şehsuvar da bunu kabul etmişti. Fakat Mösyö Leon 1908 yılında onunla bir konuşma yaptı ve bağlı olduğu cemiyet hakkında onu bilgilendirdi. O sıralarda herkes Fransız İhtilali gibi bir ihtilal istiyor ve meşrutiyetin ilan edilmesini istiyorlardı. Bu nedenle daha çok insana ihtiyaç vardı. İşte Mösyö Leon da bu cemiyetin yani İttihat ve Terakki'nin üyelerinden biriydi. Şehsuvar da bu düşünceleri onaylıyor vatanını düşünüyordu. Bu nedenle uzunca bir süre düşündükten sonra bu cemiyete katılmaya karar verdi ve 1908 yılında gizlice katıldı. Ester ve annesine bu konudan hiç bahsetmemişti. Fakat görev nedeniyle sürekli bir yerlere gitmesi gerekiyordu. Daha fazla yalan söyleyemedi ve en sonunda Ester'le ayrıldılar ve Şehsuvar İstanbul'a geldi.
İstanbul'da çok önemli görevler üstlendi, istihbaratçı olarak çalışıyordu ve bir kaç kez adam da öldürmüştü. İlk başlarda her şey çok güzel gidiyordu. Meşrutiyet ilan edilmişti fakat Abdülhamit hala padişahtı. İttihat ve Terakki'ye karşı olan bir kaç grup iyice kızışmıştı ve bir akşam 31 Mart Vakası olarak bilinen olay gerçekleşti. Herkes yürüyüşe geçti askerler ve bazı dervişlerin talebeleri. Bu olayı bastırmak için aralarında Mustafa Kemal'in de bulunduğu Hareket Ordusu İstanbul'a geldi. İsyan bastırıldı. Cemiyet tekrar başarılı olmuştu fakat bir süre sonra yine etkisini yitirdi. Şehsuvar ve arkadaşı Fuad'ın da bu cemiyete pek itimadı kalmamıştı. Bir gün darbe yapılacağı bildirildi ve Bab-ı Ali baskını yani hükümet darbesi gerçekleşti. İttihatçılar bir kaç kişiyi öldürerek yine başa geçtiler. Fakat bu sefer de Trablusgarp ve Balkan Savaşları gündemdeydi. İttihatçıların çoğu Trablusgarp’ta ve Balkan Savaşlarında savaştılar. Edirne kaybedildi.2.Balkan Harbi'nde ise bir anlaşma ile geri alındı. Şimdi ise 1.Dünya Savaşı çıkmıştı.
Bu sıralarda ise cemiyette üç başlılık sorunu ortaya çıktı. Cemiyetin kurucuları Talat, Enver ve Cemal Paşa farklı düşünceler barındırıyorlardı. Enver Paşa ise hep en üstte olmak daha üst bir rütbeye gelmek istiyordu.1.Dünya Savaşı'nda da çok yanlış hamleler yaparak gizlice Almanya ile ittifak imzaladı ve savaşa Osmanlı da sokulmuş oldu. Onun sayesinde Sarıkamış ve Ermenililerin Tehcir Olayı yaşanmış oldu. Fakat sona yaklaşıldı. İki cephede galip gelsek de tüm savaşı kaybetmiştik. Böylece 1926 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti sona erdi. Talat, Enver ve Cemil paşalar ülkeyi terk ettiler ve gittikleri yerlerde öldürüldüler.
İşte bu olayları yıllar önce yaşamış olan Şehsuvar Sami kaldığı otel odasında eski bir ittihatçı olarak tutuklanma korkusuyla ve Ester'i sürekli arayarak mektup yazıyordu. Ester'i her yerde arıyor ve ona yaşadığı olayları anlatıyordu. Tüm yaşadıklarını yazdıktan sonra daha çok yaşamak istemeyerek bir 1926 yılında kafasına sıkarak intihar etti. Yazdığı mektupları ise hep aradığı, sevmekten vazgeçemediği çok sevdiği Ester roman halinde yayımladı.
Vatanı olmayan insanın hayatı da olmaz. Evet, bir vakitler zihnim, kalbim bu fikirlerle doluydu. Şimdi? bilmem
Devletin derinlikleri, toprağın derinliklerinden daha karanlıktır.
1926 yılının o hüzünlü sonbaharı. Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, genç cumhuriyet ayaklarının üzerinde durmaya çalışıyor. O büyük altüst oluşun içinde bir adam: Şehsuvar Sami… Bir zamanların İttihat ve Terakki fedaisi, şimdilerin yorgun komitacısı. Şehsuvar Sami’nin etrafında dönen amansız bir entrika. Bir yanda kaybettiği ama hiçbir zaman yüreğinden çıkartamadığı sevgilisi Ester, öte yanda yaşanılan tarihsel bozgun… Kaybedilen bir ülke, kaybedilen bir şehir, kaybedilen bir hayat. Ve aklında hep aynı soru: Devlet mi kutsaldır, yoksa insan mı?
“Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar.” Kim söylemişti bu cümleyi hatırlamıyorum, ne yazık ki doğru… Doğru, lakin eksik. Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar, vatanımızı kaybetmekle neticelenir.
Sahi nedir vatan? Bir toprak parçası mı, uçsuz bucaksız denizler, derin göller, yalçın dağlar, verimli ovalar, yemyeşil ormanlar, kalabalık şehirler, tenha köyler mi? Hayır, bütün bunların ötesinde bir anlam taşır vatan. Ne sadece toprak parçası, ne su havzaları, ne ağaç silsilesi… Annemizin şefkati, babamızın saçlarına düşen ak, ilk aşkımız, doğan çocuğumuz, dedelerimizin mezarlarıdır vatan…
Thank you for visiting our website wich cover about Tarih. We hope the information provided has been useful to you. Feel free to contact us if you have any questions or need further assistance. See you next time and dont miss to bookmark.