Sagot :
Cevap:
“Süpermen Türk olsaydı pelerinini
kesin anası bağlardı. Bir de
uçarken arkasından bağırır:
‘Varınca çaldır, oğlum!’…” diyen
Şerif İzgören’in bu samimi satırları
beni gülümsetti. Burada söylenenin ne
anlama geldiğini Türk kültüründe
yetişmiş hemen hemen herkes…
Ermeni'si, Rum'u, Kürd’ü, Laz'ı,
Süryani''si, Çerkez'i, Boşnak’ı, İzmir’lisi,
İstanbul’lusu, Ankara’lısı, Kars’lısı,
Van’lısı, Diyarbakır’lısı, Trabzon’lusu ya
da Hakkari’lisi bilir… Ben de, “Bizde
annem kendisi uçmakla meşgul olduğu
için, benim pelerinimi rahmetli
babacığım bağlardı ya da kendim
bağlardım herhalde.” diye düşündüm.
Ama babacığım şunu da söylerdi
“Oğlum, biz ebeveynler çocuklarımızı
balıkla beslerken, o balığı nasıl
tuttuğumuzu da öğretmeliyiz ki, biz
onların yaşamlarından ayrıldığımızda
ya da kendi başlarına kaldıklarında
açlıktan ölmesinler.” derdi.
Şerif İzgören de burada annelere
sesleniyor: “Türk çocuğu Süpermen
olsaydı, kriptonu da annesi olurdu.
Çocuğunuzun kriptonu olmayın.
Bırakın uçsun artık!!!” (Sayfa 15)
Tabii ki, bunu söylerken de, aslında
Türk insanında var olan ve güzel değer
olan ‘sevgi kültürü’nün zamanla
‘sevmek’ten ‘aşırı koruma’ya ve
‘kollama’ya dönüşmesine karşı çıkıyor.
Ailesiyle beraber oturduğu sofrada
döke döke yemek yiyen 5-6
yaşlarındaki Alman çocuklarının
özgürlükleriyle, ailenin bütün
fertlerinin etrafında fır döndüğü 10
yaşındaki Türk çocuğunun durumunu
karşılaştırıyor. (Sayfa 15) “Türk
çocuğunun yemeğini babası alır, anası
yedirir ve teyzesi de ağzını siler…
Otuzbeş yaşına geldiğinde bile hala
ana, baba, teyze çocuğun peşinde
yemek yedirmek için koşuştururlar…”
diyor. 80 küsur milyonluk Türkiye’de
kaç kişi ‘Hayır, bizde öğle değil.’
diyebilir. Yazar burada, Türk toplum
yapısında sağlıklı olan bir besinin nasıl
bir bedeni felç edecek kadar toksin
hale gelebildiğini, yani ‘sevgi’nin aşırı
‘korumacılık’ ve ‘kollamacılık’ haline
dönüşüp bireye ve topluma ne kadar
zarar verdiğini ve buna da kimlerin
neden olduğunu şu cümlesiyle açıkça
ifade ediyor: “Kendi hayatını
yaşayamayan insanlar, çocuklarının
hayatını yaşar.”
Şerif İzgören, bu kitabıyla aslında
Türkiye Uğur Böcekleri Projesi’nin de
en önemli dayanak noktaları olan önce
‘adam’ olmak ve sonra da ‘ülkeye
katkıda bulunmak’ konusunda neler
yapılabileceğini başka insanların
yaşadıkları ve yaptıklarıyla anlatıyor
ve çok önemli konuları herkesin
anlayabileceği boyuta indirgiyor,
karmaşıklıktan kurtarıyor..
Projenin temel değerlerini meydana
getiren ‘yurt sevgisi’, ‘dürüstlük’,
‘girişimcilik’, iş kalitesi’ ve
‘hoşgörü’ öğeleri kitapta farklı
bölümler halinde anlatılmış, Yazar, bizi
her bölümde birbirinden güzel
insanlar, anlamlı olaylar, ders alınacak
tecrübelerle buluşturuyor. Amaca
giden yolda tam kafamız karışacakken,
hemen elimizden tutup bize rehberlik
ediyor. Yol gösteren birilerinin var
olduğunu hatırlatıyor… Yani, yalnız
değilsiniz…
Açıklama: internetten buldum belki işine yarar iyi dersler :)
Cevap:
“Süpermen Türk olsaydı pelerinini
kesin anası bağlardı. Bir de
uçarken arkasından bağırır:
‘Varınca çaldır, oğlum!’…” diyen
Şerif İzgören’in bu samimi satırları
beni gülümsetti. Burada söylenenin ne
anlama geldiğini Türk kültüründe
yetişmiş hemen hemen herkes…
Ermeni'si, Rum'u, Kürd’ü, Laz'ı,
Süryani''si, Çerkez'i, Boşnak’ı, İzmir’lisi,
İstanbul’lusu, Ankara’lısı, Kars’lısı,
Van’lısı, Diyarbakır’lısı, Trabzon’lusu ya
da Hakkari’lisi bilir… Ben de, “Bizde
annem kendisi uçmakla meşgul olduğu
için, benim pelerinimi rahmetli
babacığım bağlardı ya da kendim
bağlardım herhalde.” diye düşündüm.
Ama babacığım şunu da söylerdi
“Oğlum, biz ebeveynler çocuklarımızı
balıkla beslerken, o balığı nasıl
tuttuğumuzu da öğretmeliyiz ki, biz
onların yaşamlarından ayrıldığımızda
ya da kendi başlarına kaldıklarında
açlıktan ölmesinler.” derdi.
Şerif İzgören de burada annelere
sesleniyor: “Türk çocuğu Süpermen
olsaydı, kriptonu da annesi olurdu.
Çocuğunuzun kriptonu olmayın.
Bırakın uçsun artık!!!” (Sayfa 15)
Tabii ki, bunu söylerken de, aslında
Türk insanında var olan ve güzel değer
olan ‘sevgi kültürü’nün zamanla
‘sevmek’ten ‘aşırı koruma’ya ve
‘kollama’ya dönüşmesine karşı çıkıyor.
Ailesiyle beraber oturduğu sofrada
döke döke yemek yiyen 5-6
yaşlarındaki Alman çocuklarının
özgürlükleriyle, ailenin bütün
fertlerinin etrafında fır döndüğü 10
yaşındaki Türk çocuğunun durumunu
karşılaştırıyor. (Sayfa 15) “Türk
çocuğunun yemeğini babası alır, anası
yedirir ve teyzesi de ağzını siler…
Otuzbeş yaşına geldiğinde bile hala
ana, baba, teyze çocuğun peşinde
yemek yedirmek için koşuştururlar…”
diyor. 80 küsur milyonluk Türkiye’de
kaç kişi ‘Hayır, bizde öğle değil.’
diyebilir. Yazar burada, Türk toplum
yapısında sağlıklı olan bir besinin nasıl
bir bedeni felç edecek kadar toksin
hale gelebildiğini, yani ‘sevgi’nin aşırı
‘korumacılık’ ve ‘kollamacılık’ haline
dönüşüp bireye ve topluma ne kadar
zarar verdiğini ve buna da kimlerin
neden olduğunu şu cümlesiyle açıkça
ifade ediyor: “Kendi hayatını
yaşayamayan insanlar, çocuklarının
hayatını yaşar.”
Şerif İzgören, bu kitabıyla aslında
Türkiye Uğur Böcekleri Projesi’nin de
en önemli dayanak noktaları olan önce
‘adam’ olmak ve sonra da ‘ülkeye
katkıda bulunmak’ konusunda neler
yapılabileceğini başka insanların
yaşadıkları ve yaptıklarıyla anlatıyor
ve çok önemli konuları herkesin
anlayabileceği boyuta indirgiyor,
karmaşıklıktan kurtarıyor..
Projenin temel değerlerini meydana
getiren ‘yurt sevgisi’, ‘dürüstlük’,
‘girişimcilik’, iş kalitesi’ ve
‘hoşgörü’ öğeleri kitapta farklı
bölümler halinde anlatılmış, Yazar, bizi
her bölümde birbirinden güzel
insanlar, anlamlı olaylar, ders alınacak
tecrübelerle buluşturuyor. Amaca
giden yolda tam kafamız karışacakken,
hemen elimizden tutup bize rehberlik
ediyor. Yol gösteren birilerinin var
olduğunu hatırlatıyor… Yani, yalnız
değilsiniz…
Açıklama:
internetten alıntıdır
en iyi SEÇERMİSİN LÜTFEN
İyi dersler༼ つ ◕‿◕ ༽つ
Thank you for visiting our website wich cover about Türkçe. We hope the information provided has been useful to you. Feel free to contact us if you have any questions or need further assistance. See you next time and dont miss to bookmark.