Sagot :
Bir Aşk Masalı Öyküsü Sırça Köşk Kitabı ve Sabahattin Ali Hakkında Bilgiler Bir Aşk Masalı adlı öykü Sabahattin Ali’nin 1946 yılında yazılan ve 1947 yılında bastırmış olduğu Sırça Köşk adlı öykü kitabının masallar bölümünde yer alan dört masaldan biridir. Sırça köşk adlı öykü kitabına adını veren Şırça Köşk adlı öyküsü ise diğer dört masalın en uzun olanıdır. Sırça Köşk adlı öyküsü Sabahattin Ali’nin bu hikâye kitabındaki diğer öykülerden daha önce yazılmış bir öyküsü olmaktadır. Sabahattin Ali, Sırça Köşk adlı öykü kitabını bastırdığında şöhretinin zirvesine çıkmış ve Aziz Nesin ile tirajı yüz bine kadar çıkan Marko Paşa mizah dergisi sayesinde çok geniş bir okur kitlesi kazanmıştı. Fakat artan bu şöhreti ve Marko Paşa adlı mizah dergisinin içeriğindeki devlet büyüklerini alaya alan yazılar yüzünden hem bu dergi sık sık kapatılıyor hem de Sabahattin Ali hakkında kovuşturmalar ve takipler hızla çoğalıyordu. Marko Paşa adlı dergi kapatılınca yerine Malum Paşa, o kapatılınca yerine Merhum Paşa , o dergi de kapatılınca yerine , Hür Marko Paşa; o da kapatılınca derginin adları , Yedi Sekiz Paşa, Öküz Ahmet Paşa vb adları ile yeniden çıkıyordu. Hâsılı olarak Sabahattin Ali, sürekli olarak hükümet aleyhine yazılar yazıyor, o mahkemeden bu mahkemeye koşturup duruyordu. Nitekim Sırça Köşk adlı eserine bu meyanda yazdığı hikâyelerini de almış kitap basıldıktan sonra da yeniden tutuklanmıştı. En sonunda İsmet İnönü’ye hakaret suçlaması ile üç ay yeniden hapis yatmış ama bu defa sinirleri oldukça bozulmuş, 1948 yılında yeniden üç ay hapis daha yatınca bu defa da yurttan kaçmak düşüncesine girmeye başlamış akabinde Ali Ertekin ile Bulgaristan’a kaçmaya teşebbüs ettikten sonra cesedi Meriç Nehri’nin kıyısında bulunmuştu. Sabahattin Ali, 1947 de hapse yeniden girdikten sonra Sırça Köşk adlı öykü kitabı da toplatılmıştı. Nitekim Sırça Köşk adlı eseri yazarın sağlığında bastırdığı en son kitabıydı. ( bkz Sabahattin Ali Hayatı Romancılığı ) BİR AŞK MASALI Bir zamanlar bir kadın hükümdar tarafından idare edilen bir memleket varmış. Halk burada melikesinden son derece memnunmuş. Çünkü bu genç ve çok güzel kadının, yurdunun insanlarını bahtiyar etmekten başka bir düşüncesi yokmuş. Sarayında kapanıp oturacağı ve kendine eş olmak isteyecek yakışıklı şehzadeler bekleyeceği yerde, kış demez, yaz demez, memleketin dört bucağını dolaşır, yüzünde keder, halinde durgunluk gördüğü her vatandaşın gamına ortak, derdine derman olurmuş. Çalışamayacak halde oldukları için zarurete düşenlere hazinesi, dermansız illetlere tutulanlara yüreği her zaman açıkmış. Yurdun her yanına dağılmış olan memurların başlıca vazifesi, bulundukları yerde hayatından hoşnut olmayan kimse bırakmamakmış. Buna kendi güçleri yetmezse, hiç vakit geçirmeden melikeye bildirirler, o da her işini bırakıp oraya yetişirmiş. Bunun için o memlekette yüzü gülmeyen insan yokmuş. Ama günün birinde melikenin sarayının tam karşısında genç bir derviş peyda olmuş. Sabahtan akşama kadar orada hiç ağzını açmadan bekler, ortalık kararınca çekilip gidermiş. Kumral, hafif dalgalı bir sakalın çevrelediği soluk yüzünde öyle dokunaklı bir ifade, derin kara gözlerinde öyle içe işleyen bir hal varmış ki, yoldan geçenler onun önüne bakır, hatta gümüş paralar atmaktan çekinirler, yere sessizce birer altın bırakıp giderlermiş. Her zamanki seyahatlerinden birinden dönen melike, sarayının önünde bu garip dervişi görünce, yüzüne şöyle bir bakmış, gözleri onun gözlerine ilişmiş, sarayına girerken başmabeyincisine: -Bu adamın bir derdi var, sorun bakalım nedir!- demiş. Başmabeyinci hemen dervişin yanına sokulmuş, o memlekette insanları bir sözle bile incitmeye izin olmadığı için, tatlı bir sesle: -Derviş, duruşun, bakışın gamlı; içinde sakladığın bir kederin mi var?- diye sormuş. Derviş gözlerini yere çevirmiş: -Hayır!- diye mırıldanmış. -Peki, öyleyse neden yüzün gülmüyor, neden burada bütün gün durup bekliyorsun? Bilirsin ki, melikemiz yurdunda dertli insan bulundukça, kendi de dertlenir, içi rahat etmez. İstediğin neyse söyle, çaresini ararız!- -Hiçbir derdim, hiçbir isteğim yoktur. Melikemiz üzülmesin!- demiş. Başmabeyinci saraya dönüp bunları hanımına anlatmış, sonra: -Bilmem ama efendimiz- demiş, -sesi hafif ve gamlı, gülümsemesi acıydı.- Melike: -Olmaz- demiş, -onun bir derdi olduğu her halinden belli. Ne kadar acı güldüğünü ben sarayımın pencerelerinden gördüm. Belki derdinin büyüklüğü onun nutkunu tutuyor. Ama ben hiçbir vatandaşımın rahatsız edildiğini istemem, bırakın durduğu yerde dursun. Yalnız bu akşam arkasından gidin bakın, onulmaz illetlere tutulmuş bir hastası mı var, para yetiştiremediği bir sevgilisi mi?- Derviş, o akşam da önüne bir yığın halinde.
Umarım işine yarar:)
İyi dersler. En iyi seçersen sevinirim
Thank you for visiting our website wich cover about Türk Edebiyatı. We hope the information provided has been useful to you. Feel free to contact us if you have any questions or need further assistance. See you next time and dont miss to bookmark.