Tümdengelim ve tümevarım düşünme biçimlerini ilk kez yazılı olarak anlatan hangi filozoftur? Bu filozofun mantık alanında yapmış olduğu çalışmalar nelerdir?
Arkadaşlar bilen uzun cevap yazsın lütfen


Sagot :

selam ben Helin umarım sana vereceğim cevap doğru ve faydalı olur şimdiden teşekkür ederim en iyi seçersen sevinirim kolay gelsin

(öğretmenimiz bunu slayt şeklinde bize attı sana orda. yardım edecek)

“Bütün İnsanlar Doğal Olarak Bilmek İsterler”, Fakat Bilimsel Bilgi Olanaklı mıdır?

Bilimin doğasının aydınlatıp, onun ortaya çıkardığı bilginin ‘üstünlüklerini’ diğer bilgi

alanlarına da taşıyabilmek adına kendisine bilimi konu edinen bilim felsefesi geleneği, epistemoloji

tarihi ile kıyaslandığında oldukça yenidir. Bilim filozofları bilimin doğasını aydınlatmaya

yöneldiklerinde dikkatlerini ilk çeken şey ‘yöntem’ olmuştur. Doğa bilimlerinin somut başarısını verili

bir başlangıç noktası olarak kabul ederek, bu başarıyı getiren izlenceyi konu edinen bir yöntem-bilim

(metodoloji), bu bağlamda modern dönemin ürünüdür. Fakat bu yaklaşımın radikal yeniliğini öne

sürmek yanıltıcıdır. Bu alanda Aristoteles’in çalışmalarının tarihsel önemi ve kendisinden sonraki

epistemoloji ve yöntem çalışmalarının ya onu desteklemek ya da onu çürütmek amaçlı yola çıkışları,

Aristoteles’i çağdaş yöntem bilim ve bilgi kuramı (theory of knowledge) çalışmaları ile kökensel bir

ilişkiye sokar. Öyle ki bu bağlamda Aristoteles pek çok konuda ilk olmuştur. Batı Felsefesi içerisinde,

bilimsel bilginin elde edilmesinin kurallarını ve aşamalarını sistemli olarak araştıran ilk iki düşünürden

birisidir. Asıl amacı bilimin ya da felsefenin olanaklılığını sorgulamaktır: “Bilimsel bilgi olanaklı bir

bilgi midir?”

Aristoteles’in olanaklılığını sorguladığı ve bilimsel bilgi olarak kabul ettiği bilgi türü

Apodeiktik bilgidir. Apodeiktik bilgi, genel-zorunlu-kesin bilgidir. Aristoteles, böyle bir bilginin nerede

ve hangi disiplin içinde gerçekleştiğini araştırmıştır. Ona göre, bilimsel bilgi olanaklı, üretilebilir, elde

edilebilirdir. Çünkü bu tür bilgilerden oluşmuş bir disiplin mevcuttur: Bu disiplin geometridir.

Aristoteles’i Böyle Bir Arayışa İten Tarihsel Arka Plan

Aristoteles’in döneminde doğa anlayışını belirleyen ve yönlendiren, öncüsü olan Platon’un

sistemini de etkilemiş olan iki yaklaşım söz konusudur. Aristoteles de tıpkı Platon gibi bu iki

yaklaşıma cevap vermek ve bilginin olanaklılığını ortaya koyabilmek amacı ile yola çıkmıştır.

Bu iki yaklaşımdan ilki Herakleitos’un varlık anlayışı ya da ontolojisidir. Herakleitos, varlığın

değişime tâbi olduğunu, her şeyin oluş içinde olduğunu savunur. Her ne kadar tüm oluşun ardında bir

düzen ilkesi olarak logos’tan söz etse de bu anlayış içerisinde görünenlere ilişkin değişmeyen, kalıcı

ve zorunlu bilgi aranamaz. O halde genel – zorunlu – kesin bilgi için bu bilgi türünü olanaklı kılacak

farklı bir Varlık betimlemesine ihtiyaç vardır.

İkinci yaklaşım bilginin göreliliğinden söz eden Sofistler’in yaklaşımıdır. Protagoras’ın “İnsan

her şeyin ölçüsüdür” sözünde ortaklaştırılabilecek bu yaklaşıma karşı koyabilecek güçte yeni bir bilgi

anlayışı gerekmektedir. Aristoteles’e göre matematik (geometri) önermeleri olanaklı olduğuna göre

bunun da çürütülebilir olması gerekmektedir. Geometri önermeleri bireye, zamana ya da mekâna göre

değişmemektedir. Bu bilginin karakteri Aristoteles’i savunma yapacak duruma getirir. Aristoteles,

geometri önermelerinin tartışmazlık statüsü taşıdığını düşünmüştür. O halde insan, sanıldığı gibi ‘her

şeyin’ ölçüsü değildir.

Böylelikle bu iki temel görüşe karşı olarak bilimde bir ölçüt sorunu gündeme gelmektedir.

Doğa felsefesi için amaç görünen şeylerin, yine görünür değişimlerini açıklayabilmek ise ve bilimsel

bilginin temel nitelikleri genellik, zorunluluk ve kesinlik (değişmezlik) olarak belirleniyorsa, yeni bir

ontoloji ve epistemoloji temeli kurmak kaçınılmazdır. Bu dönem düşüncesinde, bilginin niteliği ile

bilginin nesnesi arasında kurulan belirleyici ilişki, bu dünyaya ilişkin apodeiktik bilgiyi olanaklı

kılacak bir ontolojiyi de zorunlu kılar. Aristoteles’e göre doğa felsefesi bu dünyayı irdelemelidir,

çünkü gerçek olan bu dünyadır. Bu dünyanın bilgisi elde edilmeli ve bunlar apodeiktik olmalıdır. O

halde, bu dünyanın apodeiktik bilgisi olanaklıysa, Platon’un değişmez gerçeklikleri ve bu dünyaya

aşkın olan idealar da bu dünyaya inmelidirler. Aristoteles’in deyimiyle, gerçek şu karşımda gördüğüm

şeydir.

Bir şeyin bilgisini elde etmenin ne demek olduğunu araştırmak için, bu araştırmadan önce

elde edilmiş ve bilgi adını almaya hak kazanmış ifadelerin kendileri incelenmelidir. Bilgi, dilsel bir

ifade biçimi ile kendisini gösteriyorsa, bu ifade biçiminin öğeleri arasındaki ilişki, aynı zamanda bu

öğeleri birbirleri ile ilişkilendiren düşüncenin de nasıl çalıştığını gösterir mahiyette olacaktır.

Aristoteles, bu bağlamda insan zihninin kaç türlü düşünebildiğini, çıkarımda bulunabildiğini, konu ve

yüklem arasında nasıl ilişkiler kurabildiğini irdelemiştir. Böylece de birtakım önerme türleri ve

çıkarım kalıpları belirlemiştir. Aristoteles’in önermeler, önermeler arası kurulan ilişkiler ve bunların

kaçının geçerli sonuçlar verdiğine ilişkin çalışması Mantık Disiplini’ni oluşturmuştur. Bu disiplin, aynı

zamanda da düşüncenin incelenmesidir. O halde, oluşturulan bilim geometri modeli üzerine inşâ

edilmeli, araç ise mantık olmalıdır. Geometrinin kesinliği sağlaması ve Aristoteles’e göre bir doğa

bilimi (arazi ölçüm bilgisi) olması, temele alınmasının nedenidir. Aristoteles’e göre geometrinin

ortaya koyduğu bilgiler insanın olumsallığına göre değişmeyen bilgilerdir.

Duyum ve Deneyden Tümel Yargılara : Tümevarım Çıkarımı

Aristoteles’e göre, bilim ya da felsefe yapmak –bilgi üretmek- insana özgü bir yetidir. İnsanı

diğer canlılardan ayıran en önemli fark duyum ve deneyden yola çıkarak tümel yargılar elde etme

yetisidir. İnsan dışındaki bütün öteki hayvanlar hayallere ve hatırlamalara bağlı birtakım basit

deneyimler yaşarlar. Sadece insan türü sanat ve akıl yürütme düzlemine ulaşmıştır. (Aristoteles, 1996:

76) İnsanlar bilim ve sanata deneyim aracılığıyla ulaşırlar. Bir yığın deneyim kavramından tek bir

tümel yargı ortaya çıkar. Bu tümel yargı, bütün tekrar eden durumlara uygulanabilir bilgidir. İnsanın

doğası ya da düşünme yetisi böyle çalışmaktadır. Fenomenler tekrar ettiğinde, bundan bir tümel yargı

kaynaklanır ve bu tümel yargı aynı tür diğer fenomenlere uygulanabilir.

Aristoteles’e göre, bilimsel araştırma şu adımlardan oluşur: İlk olarak gözlemler (deneyim)

sonucu, aynı tür bütün fenomenlere uygulanabilen açıklayıcı bir ilkeye ulaşılır. Tek tek fenomenlerin

gözleminden bu ilkeye yükselmek insana özgü bir yetidir. Böylelikle tek tek fenomenlerden öncül bir

tümel yargı elde edilmiş olur. Bu aşamadaki akıl yürütme biçimi tümevarımdır (epagoge).

(Aristoteles, 1995: 166 [100b 5]) Bu noktada Aristoteles düşüncesi bağlamında dikkat edilmesi

gereken şey, tümevarım ile tümel bir kavramın tikeller aracılığıyla açığa çıkartılması olduğudur. Bu,

tek tek fenomenlerden, o fenomenlerde görülen ve birbirleri ile benzer olan niteliklerin değil, tür için

ortak ve aynı olanın açığa çıkartılmasıdır. Ancak, aynılığa ilişkin ulaşılan bu ilke ya da yargı ne

ulaşılma biçimi bakımından ne de kendi başına bilimseldir. Bilimsellik için, bu yargıya bağlı olarak

diğer fenomenlerin açıklanması gerekir. İşte tümelden tekile doğru olan bu akıl yürütme biçimi

tümdengelimdir. Zorunluluk ve kesinlik ancak ve ancak tümdengelimde olanaklıdır.

Aristoteles için bilim yapmak demek fenomen bilgisinden fenomenin nedeninin bilgisine

geçmek demektir. Gözlemlerden hareket ederek tümelin bilgisini türetmek fenomen bilgisidir. Asıl

bilimsel bilgi açıklayıcı ilkelerden tekil durumlara geçmektir. Daha sonra karşılaşılan fenomeni,

açıklayıcı ilkeye dayanarak açıklamak bilimsel bilgidir. “Neden”i bulmayı sağlayacak temel soru,

Aristoteles’te “Niçin?” sorusudur.

Bütün insanlar ölümlüdür.

Sokrates insandır.

Sokrates ölümlüdür.  Niçin ölümlüdür? Çünkü insandır.

O halde tümevarım bizi başlangıç ilkelerine götüren akıl yürütme biçimidir. Tümdengelim ise

bu başlangıç ilkelerinden başlayan akıl yürütme biçimidir. Meydana gelen bir olayın ya da birarada

varolan belirli niteliklerin tümel bilgisiyle başlar. Bilimsel araştırma, Aristoteles’in anladığı anlamda,

bir tür açıklama ile sonuçlanan bir işlemdir. İşte bu, fenomenin bilgisinden fenomenin nedeninin

bilgisine geçme işlemidir.

Tümellerin bilgisini tümevarımdan başka yolla elde etmek olanaksızdır. Aristoteles için tekil

ve tümel birbirlerinden ayrılamayacak gerçekliklerdir. Maddeyi belirli bir biçime getiren bir tümel

(form) olmalıdır. Bu, Platon’un ortaya koyduğu epistemolojik ve ontolojik yapıya aykırı bir tümcedir.

Bilgi, tekilin tümelle bağını kurmaktır. Aristoteles için madde ve form, bir şeyin varlığa gelişinin iki

temel koşuludur. Aynı şekilde bilginin standardında da bu ikili yapı gözetilmiştir. Bilim, yalnızca

tekilleri tanımakla elde edilemez. Tekillerin tümelle bağının kurulması bilimin koşuludur.

Açıklamanın bilimsel olabilmesi için mutlaka tümelle bağının olması gerekmektedir. Modern bilimde

bu kaygı yoktur ve tümele ulaşmak son aşamadır. Bundan sonraki aşamalar tümelin (yasanın,

kuramın) sınanmasından ibarettir. Aristoteles’e göre ise tümel yargıya ulaşmak son değil, başlangıçtır.Asıl bilgi tümdengelim ile elde edilen bilgidir. Fakat bu bilginin tümelden çıkarılması zorunludur. O

halde, bu şu şekilde ifade edilebilir: Asıl bilgi deneyim yoluyla ulaşılan tümel önermeye dayanan

bilgidir. Aristoteles’e göre tümel yargılar açık uçludur ve zorunluluk taşımazlar. Bu nedenle salt

tümevarım ile bilimsel bilgi üretilemez. Aristoteles’in bilim anlayışı modern bilim anlayışına bu

anlamda aykırıdır. Bu aykırılığın temelinde aranılan bilginin niteliklerindeki farkta yatmaktadır.

Tümevarım, özel (tekil) önermelerden genel (tümel) önermelere doğru yapılan bir akıl

yürütme biçimidir. Bu akıl yürütmeler zorunlu olarak geçerli değildirler. Tümevarım önermeleri olasılı

doğruluğu ya da geçerliliği içerirler. Tümevarım ile söz edilen alanın tümünü tüketmek olanaklı

değildir. “Bütün kuğular beyazdır” önermesi dünyadaki bütün kuğuların gözlem ve deneyle kontrol

edilmesi ile ulaşılmış bir sonuç değildir. Bu, belirli sayıda kuğunun gözlenmesi sonucunda diğer

kuğuların da beyaz olacağını varsayan bir genelleme ile ulaşılan bir sonuçtur. Bu nedenle sonuç

zorunluluk taşımaz, fakat doğru olabilir. Tümevarım varsayımsal bir genellemedir. Doğruluğu

mantıksal zorunlulukla değil, olasılıklı varsayımla ortaya konulmuştur. Bir şeyin mantıksal olarak

geçerli olması, neden-sonuç ilişkisinin çıkarıma dayalı olmasını ve neden-sonuç’un birbirlerini

zorunlu olarak gerektirmelerini gerektirir. “Bütün kuğular beyazdır” önermesinin doğruluğunun

garantisi gözlemlenen belirli sayıdaki örnektir. Bir başka deyişle, dış dünyadır. Tümevarım

önermelerinin tümü basit bir saymaya dayanırlar. Bu yüzden de bütün tümevarım önermeleri

eksiktirler. Tümevarım önermeleri genellemeye varmak için sürdürülen saymaların sonucudurlar.

Geçerliliği zorunlu olmayan tümevarım akıl yürütmesi mantığın değil, modern bilimin yöntemidir.

Modern bilim olasılı doğruluğu içerir. Aristoteles için ise, olasılık, bilimselliğin içerebileceği bir

özellik değildir.

Aristoteles iki tip tümevarımdan söz etmektedir:

1. Tam Tümevarım

2. Eksik Tümevarım

Her iki tip tümevarım da özelden genele gider. Tam tümevarım sınırlı sayıda türün olduğu

alanlarda uygulanabilir (biyoloji vb.). Buna karşın eksik tümevarım bireysel nesneler ya da olaylar

hakkındaki ifadeleri onların üyesi olduğu tür hakkındaki bir genellemenin temeli olarak kabul etmek

ya da daha yüksek düzeyde tek bir tür hakkındaki ifadeyi cins hakkındaki genellemenin temeli haline

getirmektir. Tanımlama işlemi de türler ve cinsler düzeyinde gerçekleşir. Aristoteles, bir şeyi

tanımlarken o şeyin yakın cinsi ile ayrımına dayanmaktadır. Aradığı şey zorunluluktur.

“İnsan düşünen hayvandır”

Ayrım Yakın

Cins

“İnsan gülen hayvandır” şeklindeki tanımlama bu anlamda geçerli değildir. Gülmeyen insanlar da

olabilir; bu nedenle ifade zorunluluk taşımaz. Oysa düşünmeyen canlı, insan değildir. Bu ifade

zorunluluk içerir.

Genellemeye giderken bazı durumlarda örnek sayısı bir olabilirken bazı durumlarda da birden

fazla, binlerce olabilir. Örnek sayısını belirleyen fenomenin göreli yoğunluğudur. Ancak Aristoteles’in

asıl vurgusu tek tek fenomenlerden hareketten öte, türden cinse doğru bir akıl yürütme olarak

tümevarımdır. Tek tek bireyler bir başlangıç olsa da, çoğu zaman konu insan, hayvan, canlı gibi türden

cinse doğru yol alır. Böylelikle bireyler temelinde genellikle olanaklı olmayan tam tümevarım, türler

temelinde olanak kazanır.

Aristoteles, bunların dışında “sezgisel tümevarım” kavramını da kullanmaktadır. Bu, bir

fenomen içerisinde örneklenmiş genelliğin sezilmesidir. Diğer bir deyişle, bu, doğrudan doğruya

apaçık bir kavrayıştır. Aristoteles’e göre bu, bir şeyin özünün kavranmasıdır. İnsan, canlılar grubunda

yer alır ve insanın düşünen hayvan olması sezgisel tümevarımın sonucudur. Bu da bir sınıflandırmadır.

Bilimin konusu öz ya da olduğundan başka türlü olamayandır. “Düşünmek” insanı insan yapan şeydir

ve insanın nedenidir. Aristoteles’e göre nesnenin özünü ifade eden, belirten tarif ya da tanım

önemlidir. Bilim adamının görevi aranılan olgunun özünü ifade eden tanımlar yapmaktır. Bu nedenle

tanım bir bilimsel bilgi kaynağıdır. İnsana ilişkin bütün nitelikler, insan tanımından çıkarılır. Bu

nedenle tanım tümeldir. Tanımın doğru yapılması bilimde çok önemli bir koşuldur. Aristoteles tanımın

tanımını da yapmıştır: Tanım, bir şeyin yakın cinsine ve ayrımına dayanarak ortaya koyulan ifadedir.

Tanımla tasvir karıştırılmamalıdır. Tasvir, o şeyin özüne ait değildir. Öze ait niteliği ortaya koyan

ifade tanımdır. Aristoteles için bilim, özlere ilişkindir.

Tümelden Tikele: Tümdengelim Çıkarımı

Aristoteles, tümel önermeye ulaşmanın temel bir hedef olduğunu belirtir. Tümel önermenin

önemi ve amacı, kendisinden başka önermeler elde edilmesine olanak tanımasıdır. Aristoteles için

tümel bir önerme kendisinde durup kalınacak bir önerme değildir. Tümel önermeye ulaşmak, bilimsel

çalışmada son hedef değil, aşamalardan birisidir. Aristoteles’e göre de tümel önermeye ulaşmak

bilimin gerçeklikle temasını sağlayan kaçınılmaz bir süreci ifade etmektedir. Fakat tümel önerme

kendisinde durulacak ve bilimsel bilgi sürecinin tamamlayıcısı olacak önerme değildir. Aristoteles’in

bu savının temeli onun bilgi anlayışında yatmaktadır: Tümevarımla ulaşılan bilgi bilimsel bilgi

tanımıyla bağdaşmamaktadır. Bu süreç, zorunlu doğruluğu sağlamamaktadır. Bilimsel çalışmanın

ikinci aşamasını tümevarımla ulaşılan genelliğin, açıklama ve ispat için öncül olarak kullanılması

oluşturmaktadır. Çünkü, bilmek, ispat vasıtasıyla bilmektir ve ispattan kasıt da bilimsel kıyastır.

Aristoteles’e göre bilim yapmak, fenomenin bilgisinden fenomenin nedeninin bilgisine

geçmektir. Buna göre ispat, gerekli öncüllerden hareketle yapılmış bir kıyastır. Nesnenin neden

varolduğunun sebebi elde edilemezse bilimsel bilgiye ulaşılmış olunmaz. Aynı şekilde “neden”,

yüklemlerin öz yönünden ait oldukları daha yüksek bir bilime tâbidir. Aristoteles “neden” kavramına

yönelmiş ‘niçin’ sorusunu bilimin temel sorusu olarak görmektedir. Bu soru 17. Yüzyıla kadar

(Galileo’ya kadar) bu şekilde algılanmıştır. “Niçin” sorusu amaçsallığa (erekselliğe) taşır. Modern

bilim, ‘fenomenlerin (olguların) amaçları her zaman bilinemez, ancak nasıl oldukları açıklanabilir’

savını temele alır. Bu temelde, modern bilimde temel soru “nasıl” olarak belirlenmiştir. Modernitenin

tanımladığı akıl, “nasıl” sorusu ile yol almaktadır “Niçin” sorusuna verilecek her türlü yanıt

denetlenemez olduğu için metafizik olarak kabul edilmiştir. Ancak denetlenebilen şeyler -modern-

bilimin konusunu oluştururlar.

Modern bilim anlayışı ile Aristoteles’in yaklaşımı arasındaki ana farklardan birini

vurguladıktan sonra tekrar Aristoteles’e dönecek olursak, ona göre, ispata ya da gerekli öncüllerden

hareket edilerek kurulan kıyasa dayanılarak ulaşılmış olan sonuç, olduğundan başka türlü olamaz. Bu

sonuç zorunludur ve olumsallık içermez. Böylelikle başta hedeflenen ve bilimsel bilgi olarak

tanımlanan apodeiktik bilgi anlayışına uygun olarak bir kez daha kesinlik ve zorunluluğa vurgu

yapılmaktadır.

Çıkarımlar geçerli ya da geçersiz, önermeler doğru ya da yanlış olur. Bilimsel bilginin

apodeiktik karakterde olduğu ve bunun ancak tümdengelimle mümkün olacağı öne sürülmektedir.

Sofistik savın ve Herakleitosçu yorumun çürütülmesi bu yolla mümkündür. Aristoteles,

tümdengelimsel çıkarım türlerinin dayandığı biçimleri analiz etmiş ve dört çeşit anlatım tipi

belirlemiştir:

A: Tümel Olumlu E: Tümel Olumsuz İ: Tikel Olumlu O: Tikel Olumsuz

TİP ANLATIM İLİŞKİ

A Bütün S’ler P’dir S, bütünüyle P tarafından içerilir.

E Hiçbir S, P değildir S, bütünüyle P’nin dışındadır.

İ Bazı S’ler P’dir S, kısmen P tarafından içerilmektedir.

O Bazı S’ler P değildir S, kısmen P’nin dışındadır.

Aristoteles birinci tip anlatıma kıyas açısından önem atfeder. Özellikle kıyasın bütün önermelerinin

tümel olduğu bir çıkarımın bilimsel açıklama açısından vazgeçilmez bir önemi olduğunu ve bundan

dolayı BARBARA adı verilen (önermelerinin tümünün tümel olumlu olduğu) kıyas tipinin bilimsel

açıklamanın modeli olduğunu belirtir. Aristoteles’e göre birinci şekil, bütün şekillerin en bilimselidir.

“Niçin” sorusuna ilişkin kıyas bu şekilde gerçekleşmektedir. Özün bilgisinin peşine bu biricik

şekilden başkasıyla düşülemez. İkinci kıyas biçiminde olumlu kıyas elde edilemez. Oysa özün bilgisi

onaydan çıkmaktadır. Üçüncü biçimde olumlu bir kıyas vardır ama bütüncül değildir. Halbuki öz

tümele ilişkindir. Bunların yanı sıra birinci şeklin diğerlerine hiçbir surette ihtiyacı yoktur. Diğer

şekillerin aralarının doldurulması ve doğrudan doğruya öncüllere varılıncaya kadar gelişmesi ancak bu

yolla gerçekleşir. O halde, bilime özgü şekil birinci kıyas şeklidir.

Tümdengelim, tümel öncüllerden zorunlu olarak tümel veya tikel sonuç çıkarma işlemidir.

Tümdengelimsel akıl yürütme genelden genele ya da genelden özele doğru giden bir düşünce

biçimidir. Bu tip akıl yürütmeler zorunlu olarak geçerli çıkarımlardır. Mantıktaki tüm geçerli

çıkarımlar tümdengelim akıl yürütmeleridir. Tümdengelimsel çıkarımlar geçerli ise sonuçları da

biçimsel olarak yanlış olamaz. Çünkü öncüller mantıksal olarak sonucu içermekte ve

kapsamaktadırlar.

Önermenin doğruluğunun koşulları ile çıkarımın geçerliliği arasında ilişki yoktur. Çıkarımın

geçerliliği şekle bağlıdır.

BARBARA

A: Bütün canlılar ölümlüdür

A: Bütün kuşlar canlıdır

A: Bütün kuşlar ölümlüdür

Sonuç bireyden bireye değişmeyen, ölçüsünün insan olmadığı bir önermedir. Mantıksal olarak

zorunludur. Kıyasta doğrulamadan çok öncül olarak kullanılan önermelerden yeni önermeler çıkarmak

söz konusudur. Öncül önermelerin doğruluklarının test edilmesi söz konusu değildir. Ancak başlangıç

önermesi tümevarıma dayandığı ve insanın zihinsel olarak tikelden tümele geçme yetisi olduğu için bu

öncül gerçekliğe ilişkindir. Fakat modern bilimin aksine, açıklayıcı ilkeden yapılan çıkarım için

mantık denetlemesi dışında herhangi bir empirik doğrulama ya da doğaya başvuru söz konusu değildir.

Diğer bir deyişle, içeriksel bir doğrulama bilimsel yöntemin bir unsuru değildir. Mantıkta içeriğe

gereksinim duymadan bütünüyle formlar üzerine bir etkinlik olarak çalışmak mümkündür.

Aristoteles’in ortaya koyduğu kıyas anlayışı biçimsel doğruluğu ve çıkarımsal zorunluluğu sağlar.

Modern dönemde bilim denilen etkinlikte öncelikle içeriksel doğruluk göz önüne alınır.

Formüller dilsel kaymaları önlemek için başvurulan bir ifade tarzıdır. İçerik bütünüyle korunur.

S=½gt² s = Alınan yol

g = kütle çekimi İçerik korunmuştur.

t = Zaman

Aristoteles ise bütünüyle içerikten arınmış formu ve formlar üzerine yürütülen etkinliği bilim

olarak adlandırmıştır. Bu yönüyle modern bilimden farklılaşan Aristoteles, bir anlamda tarihsel olarak

modern bilimin doğması için hesaplaşılması gereken otorite konumundadır. Öyle ki, Francis Bacon’ı

yola çıkaran soru, ‘Aristoteles nerede hata yaptı?’ sorusudur. Thomas Kuhn’un sorduğu soru ise

‘Aristoteles nasıl iki bin yıl boyunca bilimsel paradigma olarak geçerliliğini korudu?’ sorusudur.

Bununla birlikte, Aristoteles’in kendi sistemi bağlamında başarı ile dengelediği ve yanıtladığı

tümevarım ve tümdengelime ilişkin tartışma, çağdaş bilim felsefesi tartışmalarında güncelliğini korumaktadır. Bilimsel kuramın mı yoksa nötr gözleme konu olan olguların mı bilim için öncel

olduğuna ilişkin sürdürülen polemik, kökeni Aristoteles’e dayandırılabilecek olan tümevarım –

tümdengelim belirlenimlerine ilişkin tartışmanın evrilmiş halidir. Bu epistemolojik evrimin izi, diğer

yazılarımızda da sürülecektir.