Sagot :
ALDIGIM SITEE..... http://www.hikayeler.gen.tr/2007/07/27/elma-agaci/
..........................................................................................................................................
Yaşlı çoban, sürüsünü otlatmak için
yaylaya çıktığında, tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir
ve eğer mevsimiyse onunla konuşarak;
“Haydi bakalım evladım, bu ihtiyarın elmasını ver artık”
Ve bir elma düşerdi, en güzeliden, en olgunundan.
Yaşlı adam, sedef kaplı çakısını çıkartarak onu dilimlere
ayırır ve küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten
sonra, babasından kalan Kuran’ını okumaya koyulurdu.
Çoban, bu ağacı yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık
sular, bunun için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest
suyundan geriye kalanını kullanırdı. Elma ağacının kökleri belki de
bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede serpilip meyve vermeye
başlamıştı.
Çoban o zamanlar henüz genç sayıldığından şöyle bir azandı mı,
en güzel elmayı “şıp” diye koparırdı. Fakat aradan geçen bunca yıl
içinde beli bükülüp, boyu kısalmış, ağacınki ise bir çınar gibi
büyüyüp göklere yükselmişti. Ama boyu ne olursa olsun, ağaç
yine de yavrusu değil miydi? Onu bir evlad sevgisiyle okşarken;
“Ver yavrum, gönder bakalım bugünki kısmetimi”.
Ve bir elma düşerdi, hiç nazlanmadan, yıllar boyu
hiçbir gün aksamadan.
Köylüler uzaktan uzağa gözledikleri bu hadiseyi birbirlerine
anlatıp yaşlı çobanın veli bir zat olduğunu söylerlerdi.
Yaşlı adam, ağacın altında dinlenip, namaz kıldığı bir gün,
yine elmasını istedi. Ancak dallar dolu olmasına rağmen
nedense bir şey düşmemişti. Sonra bir daha, bir daha
tekrarladı isteğini.. Beklediği elma bir türlü gelmiyordu.
Gözyaşları, yeni doğmuş kuzuların tüylerini andıran
bembeyaz sakalını ıslatırken, ağacın altından uzaklaşıp
koyunların arasına attı kendisini. Yavrusu, meyve verdiği
günden bu yana ilk defa reddediyordu onu. İhtiyar
çobanın beli her zamankinden daha fazla bükülmüş,
güçsüz bacakları da vücudunu taşıyamaz olmuştu
Hayvanlarını usulca toplayıp köye doğru yöneldiğinde,
aşağıdaki caminin her zamankinden daha nurlu,
minarelerinden yankılanan ezan sesiyle irkildi birden.
Yeniden doğmuştu sanki çoban. Bir şey hatırlamıştı.
Çocuklar gibi sevinerek ağacın yanına koştu ve ona
şevkatle sarılırken; “Cıanım” dedi, hıçkırıp ağlayarak,
“Benim güzel evladım, mis kokulum. Şu unutkan
ihtiyarı üzmeden önce neden söylemedin, bugünün
Ramazan’ın ilk günü olduğunu?
aç milyon yıl önce, bilen yok
Dünyaya nasıl indiğini yahut yerden ilk olarak nasıl fışkırdığını gören de yok, işiten de
Milyonlarca kez ağaç oldu, milyonlarca kez çekirdek
Bir o kadar da meyve, yaprak ve çiçek oldu bu küçücük cansız şey
Ne tükendi, ne eskidi, ne de tadından ve kokusundan bir şey kaybetti
Öldü ve dirildi nesiller boyu Toprağa ölü girdi, onda hayat buldu
Bir avuç kara toprak, tonlarca meyveye dönüştü esrarengiz bir şekilde
Gün ışığı elma yapraklarından içeri doğru süzülürken, ne yapacağını biliyor gibiydi
Rüzgâr da öyle
Yağmur, topraktan köklere sızarken aşina bir vatan buldu
Ve bir minik çekirdekle kurulan binada fabrikalar çalışmaya başladı:
Sessiz, sedasız
Nakış nakış çiçekler işlendi, binlerce yaprak dokundu haftalar boyu
Kimse tezgâhların gürültüsünü işitmedi
Bu arada ağaç, sayısız misafirlere kucak açtı Hepsini Rabbinin izniyle doyurdu
Gün geldi, meyveler belirmeye başladı dallarda
Birer, ikişer, beşer, onar--derken yüzer yüzer
Toprak coştukça coştu
Kendisinde olmayanı verir gibiydi ağacın elleriyle
Oysa verdikleri, kendisinin değil, ölüden diriyi çıkaran bir gizli gücün eserleriydi
Toprak, su, ışık ve hava, rahmet meyveleri olarak dizildi yüzlerce dalda
Her bir meyvede, bir insanın bir günlük C vitamini ihtiyacı depolandı
Besin değeri kaybolmasın diye, incecik bir kabukla sıkı sıkıya sarılıp ambalajlandı her bir meyve tek tek
Görenlerin iştahını açsın diye hoş bir parfüm sürüldü
Boğazdan kolayca geçsin diye tatlandırıldı, sulandırıldı
Fabrikalar sessiz sedasız çalıştı günler, haftalar ve aylar boyunca
Ağacın yanı başından geçenler, o anda binlerce meyveye toprağın derinliklerinden nelerin çıkarılıp ulaştırıldığını fark etmediler
Yaprakların topladığı gün ışığının, gözeneklerden içeri süzülen hava zerrelerinin içeride nasıl işlediklerini kimse görmedi
Bir bahçede binlerce fabrika gece gündüz çalıştı da kimse farkına bile varmadı
Günün birinde, dolu dolu ellerin kendisine uzandığını gördü insan
Eller, uzattığını taşıyamıyordu
O da elini uzattı
İncitmeden aldı kendine uzatılanı
Görünmeyen bir ikram Sahibinden gönderilen hediyeyi öptü, kokladı uzun uzun
Bir yüce ismi andı sessizce
Thank you for visiting our website wich cover about Kimya. We hope the information provided has been useful to you. Feel free to contact us if you have any questions or need further assistance. See you next time and dont miss to bookmark.