strüktüralizm nedir? fonksiyonalizm nedir?



Sagot :

Yapısalcılık (Strüktüralizm)

Dilimize “yapısalcılık” olarak tercüme edilen strüktüralizm, özellikle 1950’lerden itibaren Batı’da oldukça popüler olan, sosyal bilimlerin yanı sıra, matematikten sibernetiğe kadar geniş bir alanda etkili olan bir düşünce akımı dır. Böylesine geniş bir bilimsel alanda kullanıldığından tanımlanması oldukça güçleşen strüktüralizm, farklı araştırmacılar tarafından değişik biçimlerde takdim edilmektedir. Bu biçimler onun ‘teori’, ‘bilimsel yöntem’, ‘araştırma yönelimi’ veya ‘çözümleme biçimi’ olmasından bir ‘felsefe’ olarak görülmesine kadar uzanmaktadır. Strüktüralizmin önemli teorisyenlerinden biri olan Claude Ldvi-Strauss, onu ‘bilimsel yöntem’ olduğunda ısrarlıdır.

William James, James B. Angell ve John Dewey gibi Amerikan filozoflarının veeğitimcilerinin oluşturduğu ekoldür. Fonksiyonalistler, yapısalcıların görüşlerine karşı çıktılar; onlara göre bilincin ne olduğundan çok, ne için olduğunu bilmek önemlidir. Yani bilincin amacı ve işlevini bilmek asıl amaç olmalıdır. Bunlara göre insan davranışlarını anlamak için sadece bilinç olaylarını çözümlemek yoluylaincelemek yeterli değildir. Bilinç incelenmelidir ama bunun yanında insanınçevresine uyumunda yardımcı olacak, öğrenme gibi duyum davranışları daincelenmelidir. İşlevselcilik davranışı, çevreye uyum süreci olarak tanımlamıştır. Bu ekolün amacı algılama, düşünme, duygulanma gibi içsel eylemlerin, hayattakarşılaşılan çeşitli problemlerin çözümlenmesine nasıl yardım ettiğini açıklamaktır. İşlevselciler eyleme ve yararcılığa dönüktür.


FONKSİYONALİZM

 

Türkçede "işlevselcilik" diye de anılan/bnAsi-yonalizm, iş, görev, rol anlamına gelen "fonksi­yon" kelimesinden türetilmiş bir terimdir. Sos­yal bilimlerde, toplumsal hadiseleri ve kurum­ları evrimci yaklaşıma göre değil de, toplum içinde yerine getirdikleri görevlere göre ince­leyen yaklaşım tarzına "fonsiyonaliznı" adı ve­rilir. Ba§ka bir tanıma göre, toplumu, her bir üyesi belirli bir fonksiyon ifa eden karşılıklı ilişkiler düzeni olarak gören ve toplumu tek başına belirleyen bir faktörün bulunmadığını savunan sosyoloji akımının adıdır. Fonksiyo-nalizm denilince, genellikle B.Malİnowski (1884-1942), E.Durkheim (1858-1917) ve A.R.Radcliffe- Brown (1881-1955) akla gelir. Psikolojide, politik bilimlerde ve mimaride de

fonksiyona Üst akımlar vardır.

Fonksiyonalizm, başlangıçta evrimcilerin metoduna ve iddialarına bir tepki olarak orta­ya çıkmıştır. Karşılaştırmalı metodun zorlama ve acemice uygulamasına karşı bir eleştiri geti­ren fonksiyonalizm, insanların geçmişteki sos­yal hayatının anlaşılamayan noktalarını açıkla­maya çalışan, ilkel toplumlar hakkında sistem-leştirilmemişve ispatlanmamış bilgilere daya­nan "konjonktüre] tarih" anlayışına da karşı­dır.

"Sosyalfonksiyon" kavramı, 19. yüzyılda Her-bert Spencer (1820-1903) tarafından toplum ve organizmanın birbirine benzerliğinden ha­reketle en açık bir biçimde formüle edilmiş, esas ifadesini, modern biyolojinin ortaya çık­masından sonra bulmuştur? Herbert Spencer, biyolojik terimlerden etkilenenlerin çoğu gibi, daha ziyade sosyal evrim teorisine bağlı kal­mıştır. Ancak "Sosyolojinin Esastan" adh ese­rindeki sosyal yapı ve sosyal fonksiyonla ilgili analizleri bu açıdan orjinal İse de, net ve inan­dırıcı değildir. 

Haddizatında, fonksiyona I ist fikirler, sosyo­lojiye sosyal antropoloji kanalıyla girmiştir. Bu konuda Malinowski'nin yaklaşım ve açıkla­malarının rolü İnkar edilemez. Radclİffe-B-rovm'a göre, sosyal fonksiyon kavramını ilk de­fa formüle eden Durkheim'dir. Sosyal îş Bölü­mü ve Sosyolojik Metodun Esasları adlı eser­lerde bu kavramı hem kullanmış ve hemde sosyolojik açıklamalarını yapmıştır.

Fonksiyonalizmin pek çok tezi olmakla bir­likte sosyolojik açıdan Önem taşıyan şu üçüne

yapısalcılık (nedir ne demek)Bilimin her dalında yapıdan yola çıkarak sonuçlara ulaşma yöntemi, strüktüralizm. Dilin tümüyle bir yapı özelliği gösterdiğini, terimlerin bu ilişkileri belirlediğini ileri süren dil bilimi öğretisi, yapısal dil bilimi. (Lat. structura = yapı) Son yıllarda özellikle Fransa'da gelişen, temel bir gerçeklik olarak yapıya dayanan, yapı üzerine kurulan bilim kuramı. Yapı, öğeleri birbirine ve kendisine bağlı olan, ama öğelerinin toplamından daha fazla bir şey oluşturan bir bütündür. Çıkış noktasını dilbilimden alanyapısalcılık, bu etki ile, insanbilimlerinin yöntemi olmuştur; gerçekliğin yapısını kavramada dili örnek alır, dil örneği insan davranışlarının tüm alanına, özellikle de toplumsal olaylara, belli bir yönteme uyularak, uygulanır. Yapısalcı yöntem ele aldığı konuyu, bütünleştiği yapı içine koyarak, sonra da daha geniş kapsamlı yapılar içine koyarak aydınlatmaya çalışır. Bugüne dek bir yapısalcı felsefe olmamıştır, ama yapısalcılığa yönelmiş toplumbilim, ruhbilim, insanbilim araştırmaları vardır. Yapısalcılığın başlıca temsilcileri: Dilbilimde: Saussure, Jakobson; budunbilimde: Lévi-Strauss; ruhsal çözümlemede: J.Lacon; felsefede: M. Foucault; Marksçı kuramda: L. Althusser'dir.yapısalcılık, yapıya (bütüne) yöneliş olarak ilkin 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında Ehrenfels, Wertheimer, Köhler ve Koffka'nın geliştirdikleri biçim-kuramı (Gestalttheorie)nda kendini gösterir. Biçim (Gestalt) görüde verilmiş olan bütün demektir; örneğin algı bir bütündür, bir bütünselliktir; öğelere ayrılmış olan algı birliği öğelerin toplamından daha fazla bir şeydir, bundan dolayı özel bir bütünsellik niteliği vardır, örneğin bir melodi, notaların toplamından daha fazla bir şeydir ve kendine özgü bir bütün oluşturur.