müziğin gelişimi nedir?



Sagot :

içinde am geçen ingiizce herhangi bir cümle   boks Hırslı

içinde am geçen ingiizce herhangi bir cümle

 

   

Abbasi, Celayirli ve Timurlu saraylarinda ilk dinleyicilerini bulmuştur. Batili müzikçilerin Islåm Müziği dediği bu tür, İran, Arap ve Türk topraklarında dinlenirdi. Ve oradan da Tüm Ortadoğu’ya yayıldı. Bu nedenle Klasik Türk Müziğinin kökeni Orta Asya değil, Ortadoğu’dur. Eski Mezopotamya ve Eski Mısır kabartmalarında ud, ney, bağlama veya tanbur benzeri müzik aletleri resimlerine rastlanır. İslåm Müziği diye bilinen bu müziğe Türklerden önce Araplar ve Yunanlılar katkıda bulunmuştur.

Türkler, Abbasi döneminde İslåm dinini benimseyip, Bağdat’daki bilim ve sanat etkinliklerine katıldıklarında, bu müzik kıvamını bulmuş durumdaydı. Herat’ta kurulan bir müzik okuluyla, müzikte rönesans gerçekleştirilmişti. Ama kuramci ve besteci olarak en ünlü Islåm müzisyenleri Türkler’den çıkmıştır.

Azerbeycan’da doğan Abdülkadir Meragi, yaşadığı dönemin (1350-1535) en büyük bestecisi sayılmıştır. Kitaplarında Türk Müziği’ndeki sesler (perdeler), diziler, makamlar, usuller, çalgılar, şarkı söyleme teknikleri ve eski müzisyenler hakkında bilgiler vermiştir. Kitaplarında ebcet notasıyla yazılmış melodiler de vardır.

Osmanlı Devleti 13. yüzyılın sonunda kurulmasına rağmen, müzikte varlık göstermeye başlaması 16. hatta 17. yüzyıldadır. Gerçi II. Murat (1405-1451) besteci olduğu için, Doğu Türkleri’nin Herat’ta gerçekleştirdigi rönesansin aynini Bursa’da gerçekleştirmek istemiş, yeni makamlar, çalgilar bulan bestecileri teşvik etmiştir; ama Bizans müziginin de etkisine girildiginden Osmanli uslübü hemen gelişememiştir. Tâ ki Buhurizade Itri’ye kadar…

Itri, IV. Mehmet döneminde (1648-1687), hanende olarak saraydaki fasıl heyetine alındı. Uzun yıllar Enderun’da ders veren Itri, iyi de bir hattattı. Abdülkadir Meragi’yle birlikte Türk Müziği’nin en büyük 2 bestecisinden biridir. Günümüze sadece on üç beste, iki kâr, sekiz ağırsemai, bir saz semaisi ve on dini eseri ulaşabilmiştir. “Tuti-I mucize guyem ne desem laf değil” mısraıyla başlayan segâh yürük semaisi en ünlü eseridir.

Osmanlı tarihinin 1718-1730 arasındaki dönemi Yahya Kemal Beyatlı tarafından “Lale Devri” olarak adlandırılmıştır. Osmanlı sarayında müzik önemini hep korumuştu; ama herkesi bir zevk ve eğlence hummasının sardığı Lale Devri’nde, müzik birinci plâna çıkmıştır. Eski bestelerde görülen koyu hüzün yavaş yavaş yerini daha şen ve şuh bir uslüba dönüşür.

III. Selim ve II. Mahmut dönemi Türk Müziği’nin Altın Çağı diye anılır. Çünkü başta III. Selim ve Türk Musikisi’nin son büyük üstadı İsmail Dede Efendi olmak üzere, Sadullah Ağa, Şakir Ağa, Hafız Mehmet Efendi gibi büyük besteci ve nota mücidi kuramcılar bu dönemde yaşamış ya da yetişmişlerdir. 19. yüzyılda ünlü olmuş Zekai Dede Efendi, Hacı Arif Bey (romantik dönem onunla başlamıştır.), Şevki Bey ve Muallim İsmail Hakkı Bey gibi besteciler de Altın Çağ’dan yetişmeydiler.

Yirminci yüzyilin en büyük şarki bestecileri Lemi Atli ve Selahattin Pinar olarak gösterilir. Tambur, kemençe, lavta ve viyolonsel virtüözü olan, en parlak peşrev ve saz semailerini besteleyen Tamburi Cemil Bey “benzeri görülmemis” diye anılmaktadır. Klasik Türk müziğini, Balkan ezgilerini, Halk müziği motiflerini ve Klasik Batı müziğinin motiflerini ustaca bir araya getirmiştir. Udi Nevres Bey’I de etkilemişti; öyle ki Nevres Bey, udda yepyeni bir uslüp geliştirmişti. Refik Fersan, oglu Mesut Cemil, Ruşen Kam, Niyazi Sayin, Necdet Yaşar da onun çizgisini sürdürmüş ve ona “rehberi musiki” demiş bestecilerdir.

Türk Müzigi çalgilari kanun, tambur ve udda görülen küçük degişiklikler dişinda yüzyillar boyu degişmemişlerdir. Yayli çalgilar olarak: rebap, keman, viyolonsel ve konturbas; mizrapli çalgilar olarak: ud, kanun, tambur ve santur; üflemeli çalgilar olarak: ney, musikâr, girift, zurna ve klarnet; vurmali çalgilar olarak: def, daire ve çeng kullanilmiştir.