dil ve tarih çalışmaları noluurr

 



Sagot :

 Baya uzun ama sen okur kısaltırsın

ATATÜRK’ÜN TARİH ÇALIŞMALARI




Türkiye türk cumhuriyetinin kurulmasından sonra gerekli olan cumhuriyetin yurttaşlarının ulus bilincine ulaşması idi. Osmanlı’nın son dönemlerini ve çöküşünü yaşamış ve ulus bilincine sahip olması olanaksız bir halk için bu hiç de kolay değildi.


İttihat ve Terraki zamanlarından beri Türk tarihini eskilere götürmeye çalışan , en eski halkları Türk kabul eden görüşler vardı. Ama bunu Atatürk’ ün istediği gibi ortaya koyacak yoktu. Bu durumda iş Atatürk’e düştü.


Türk Ocaklarının 1930’da düzenlediği kurultayda konuşan Prof. Sadri Maksudi Bey şöyle diyebilmektedir:


“ Halaskârımız devlet işlerinden kalan vaktini Türk tarihine hasretmektedir. Bu, tesadüfi bir hadise değildir. Türk’ü kurtaran bir şahsiyetin Türk’ün yaşamasını da temin etmek yollarını tespit için çalışması gayet tabiidir. “


1932 senesi Temmuz ayında toplanan Birinci Türk Tarih Kongresindeki konuşmalar da bunu göstermektedir :


“Tarihini yabancıların gözü ile gören bir millet, manevi esaretten kurtulamamış demektir. Memleketimizde son bir kaç sene zarfında büyük Gazi’nin irşadı ve teşviki ile başlayan «milli tarihimizi yeniden yaratmak» faaliyeti, bizde de maddi kurtuluştan sonra bir manevi kurtuluş mücadelesine başlandığını gösteriyor. Herkesin, her muallimin, her münevverin, her mütefekkirin, kudreti nisbetinde bu mücadeleye iştirak etmesi, elinden geldiği kadar bu büyük işe bir küçük yardımda bulunması millî bir vazifedir. “ (Köprülüzade Fuat Bey)


“Tarih vesikalarla yazılır, vesikalar ise aranmakla bulunur. Bu itibarla «Türk Tarih Tetkik Cemiyeti» bu vadide bir araştırma ve arayanlar birliğidir. Araştırma ne kadar geniş ve ilmî usullere uygun olursa, arayanlarsayıca ve kıymetçe ne kadar artar, gayretlerinin kaynağı vazife duygusunun feyzi ile ne kadar kuvvetlenirse Millî tarihin yakın, uzak bütün

safhaları ile «Hakikat» gününe ermesi o kadar kolaylaşmış ve hızlanmış olur. Bütün Türklük «Hakikat»inin şanlı timsali Büyük Reisi, bu yolu açan ve hepimizi irşatlarının mütemadî ışığında yürüten rehber olarak tazimle ve şükranla selamlarım.” (Dr. Reşit Galip Bey)


“Temas ettiği her şeye hayat ve ruh ifaza eden Ulu Gazi yüzlerce asırların ihmal ettiği bu noktaya da sihirli asasının ucuyla dokundu. Madem ki bu temas vaki olmuştur, ve madem ki derilikleri ölçülmek mümkün olmayan dehasının şuleleri bu meseleye in’ikâs etmiştir, artık emin olmalıyız ki bu canlı mesai bu nurlu yol üzerinde yürüyecek ve Gazinin asrı bu eseri muazzamın teessüs ettiğini behemahal görecektir. “ (Yusuf Ziya Bey)


Her konuşma bu tür övgülerle dolu idi. Bu övgüler , tarih tezinin yartıcısını da belli etmekteydi.


Tarih tezi, Türklerin ana yurdu olan Orta Asya’da, yaklaşık 7000 yıl önce iklim değişikliklerine bağlı göçlerin başladığını ve bu göçlerin bu tarihten itibaren devam ettiğini; buna başlı olarak İlk Çağ tarihinde görülen bir çok büyük uygarlığın Türkler tarafından meydana getirildiğini savunmaktadır.


Reşit Galip Atatürk’ün Tarih tezini şöyle anlatmaktadır:


“ Türk tarihi hakkında Gazi Mustafa Kemal tezini başlıca esasları şunlardır:



1- İnsanlığın beşiği Orta Asya’dır. Hayat en evvel orada başladı ve en

evvel orada tekâmül etti.

2- Dünyanın ilk medeniyeti Orta Asya’da ve Orta Asya’nın aslî halkı ve ilk sakini olan Türk ırkı tarafından kuruldu.

3- Türk ırkını antropolojik ırk tasnifinde brakisefal-alplı tipi temsil eder.

4- Avrupa ve Asya münasebetleri hadiselerinden büyük muhaceretler garptan şarka doğu değil, daima şarktan garba doğru olmuştur.

5- Orta Asyanın muhtelif devirlerinde şiddetini artıran kuraklık hadiseleri en mühim âmil olarak Türkler büyük göçlerle dünyanın muhtelif sahalarına yayılmışlar ve buralarda eski medeniyetleri kurmuşlardır. […]

6- Türk dili ana dildir. […]

7 Eski medeniyetler için olduğu gibi –haksız olarak İslâm medeniyeti denilen- daha yeni devirler medeniyetinde de birinci derece kuruculuk ve yapıcılık rolü türklerindir.

8 [...] Anadolu paleolitik devir sonlarından itibaren Türkleşmeye başlamış, kalkolitik devirde bu Türkleşme azamî derecede genişlemiş ve Selçuk devri sonlarına kadar binlerce yıl süren istilâcı ve hulûlcu akınlar Anadoluu ırkî

manzara itibarıyle Türklüğü en saf,en melezsiz temsil eden sahalardan bir haline getirmiştir. O derecede ki, Türklüğün en eski tarihi Orta Asya’da olduğu kadar Anadolu’da da mütelea edilebilir.

9- Türk milletinin […] bütün yüksek ve yaratıcı cevherlerini yaşatmakta olan ırk bünyesi salimdir.