Ziya Gökalp'in Türkçülüğün Esasları kitabının dil, üslup ve konu açısından incelenmesi?



Sagot :

TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI  

 

 Kitap Türkçülüğün Mahiyeti ve Türkçülüğün Programı olmak üzere iki ana kısımdan oluşmuştur. İlk kısım kendi içerisinde on alt bölüme ayrılmış, ikinci kısım ise sekiz alt bölüme ve bu kısımdaki her bir alt bölüm de kendi içersinde alt bölümlere ayrılmıştır. Eserin tanıtımı, (bölüm ve başlıklar da belirtilerek) özet şeklinde yapılmıştır.

 

Birinci Kısım

 

TÜRKÇÜLÜĞÜN MAHİYETİ

 

I

 

TÜRKÇÜLÜĞÜN TARİHİ

Bu bölümde genel olarak Türkçülüğün ülkemizde meydana gelmeden önce Avrupada Türklüğe dair iki akımın meydana geldiğinden ve bu akımlardan Anadolunun da etkilendiğinden bahsedilmiştir. Avrupada meydana gelen bu akımlardan ilki Türk hayranlığı ikincisi ise Türkolojidir.

Türk hayranlığı Avrupalıların Türk el sanatlarını ve zanaat ürünlerini temin edip başka kültürlerin ürünleriyle birlikte teşhir etmelerinden, bu ürünlerle bir Türk köşesi oluşturmalarından, Avrupalı filozofların Türk ahlakını anlatan kitaplar yazmalarından, ressamların resimlerinde Türklerin yaşayış biçimlerini ele almasından gözlemlenmiştir.

Türkoloji ise Orta Avrupa devletlerinin eski Türk milletleri hakkında yaptığı araştırmalar olarak adlandırılabilir. Türk bilimi olarak adlandırmak da doğrudur. Bu devletler eski Türk milletleri ve bu milletlerin yaşayışına benzer yaşam ortaya koymuş olan milletlerin tarihini araştırmış, bu milletlerle ilgili arkeolojik ve tarihsel çalışmalarıyla tüm dünya tarafından kabul edilen sonuçları elde etmişlerdir.

Bu iki akım Anadoluda özellikle de İstanbulda çeşitli fikir akımlarının tetikleyicisi olmuştur. Osmanlı Devletinin çöküş dönemine denk gelen bu zamanda Türkçülük akımı gerek Ahmet Vefik Paşa tarafından Darülfünunda, gerek Süleyman Paşa tarafından askeri okullarda vücuda getirilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmalar, Türk Tarihi araştırmaları ve Türk Dili çalışmalarıdır. Aynı zamanda milli unsurların da Türk adıyla anılmasına yönelik çalışmalar düzenlenmiştir. Bu yüzden bu iki ismin Türk tarihinde Türkçülüğün babası olarak anıldığı da belirtilmiştir.

Türkçülük akımı Osmanlı Devletinin varlığı için bir tehlike arz ettiği düşüncesiyle devrin padişahı Abdulhamid tarafından engellenmiştir. Sultan Abdulhamidin son devrinde Türkçülük akımı İstanbulda tekrar uyanmıştır. Buradan da Türkçülük akımının iki devreden meydana geldiği anlaşılmaktadır. İlk devresinde Deguignesin etkileri gözlemlenirken ikinci devrede Léon Cahunün Asya Tarihine Giriş adlı kitabının büyük tesiri görülür. İkinci devrede bu akımın tesiriyle öne çıkan ilk isimler Necib Asım Bey, Ahmed Cevdet Bey, Emrullah Efendi ve Veled Çelebidir. Fakat aynı dönemde Fuad Râif Beyin Türkçeyi sadeleştirme amacıyla yayımladığı makaleler ve mektuplarla okuyucuların keyfini kaçırdığı ve Türkçülük akımının kıymetten düşmesine sebep olduğu belirtilmiştir. Fuad Râif Beyin çalışması Türkçede mevcut Arapça ve Farsça kelimelerin çıkarılıp yerine anlamı aynı olan eski Türkçe kelimelerin getirilmesi ya da çıkarılan kelimenin karşılığının bulunmaması halinde de mevcut Türkçe kelimelerden yapım ekleri vasıtasıyla gerekli kelimelerin oluşturulması esasına dayandırılmıştır. Bu girişim dilde sadeliği ve bütünlüğü hedeflerken karmaşayı doğurmuştur. Bu olayın gerçekleştiği dönemde Avrupa ve Anadoludaki aydın gençlerin arasında da Türkçülük mü İslamcılık mı yoksa Osmanlıcılık akımının mı daha realist olduğu tartışmaları meydana gelmiştir. Çeşitli kışkırtmalarının etkisi ve İstanbul hükümetinin Avrupa devletlerinden çekinmesiyle yapılan mitinglerle halk kozmopolit bir teşkilatlanma olan Osmanlıcılığa ve ültramonten bir teşkilatlanma olan İslamcılığa yönelmiştir.

Aynı dönmede ise Selanikte çıkan Genç Kalemler dergisinde yazan Ömer Seyfettin dilde sadeliğe doğru bir inkılâp yapmaya çalışmıştır. Ömer Seyfettin, Fuad Raif Bey gibi tüm Arapça ve Farsça kelimelerin dilden çıkarılması yerine bu dillerin kurallarını ve unsurlarını Türk dilinden çıkarmayı daha uygun görmüştür. Ziya Gökalpı da etkileyen bu fikir Onun da Turan manzumesiyle Genç Kalemlere katılmasını sağlamıştır. Fakat Gökalp, sadece dil konusunun ele alınmasının Türkçülük için yeterli olmadığını savunmuş; tüm Türkçülük kavramlarını ortaya koymayı daha yerinde bir hareket olarak görmüştür.

Turan manzumesinden sonra Ahmet Hikmet Bey, Halide Edip Hanım, Hamdullah Suphi Bey, ve daha birçok aydın, düşünür ve yazar Türkçülüğe fikir ve yazılarıyla destek olmuşlardır.