Sagot :
ŞU ALTINLARI ÇAMURA ATIN
Günlerden bir gün devrin Selçuklu sultanlarından biri kabul etmesini arzu ederek Hz. Mevlânâ’ya birkaç kese altın göndermişti. Hz. Mevlânâ’nın talebelerinden biri altınları alıp Hz. Mevlânâ’ya arz edince Mevlânâ talebesine döndü ve “Beni gerçekten seviyorsanız bu altınları dışarıdaki çamurun içine atınız!” buyurdu. Talebesi Hz. Mevlânâ’nın bu isteğini emir telakki edip hiçbir sual dahi sormadan yerine getirdi. Bu olaya şahit olan bazı kimseler çamurun içine atılan altınları toplamak için hiç vakit kaybetmeden çamurun içine dalmışlardı. Fakat kısa süre sonra üstleri başları yüzleri çamurdan görünmez hâle geldi. Mevlânâ talebelerine onların bu vaziyetlerini göstererek; “Bu altınlar şu gördüğünüz dünya ehlinin üstünü başını batırdığı gibi âhiret ehli olanların da kalbini kirletir. Çeşitli günahlara sevk edip ibadetlerden alıkoyar. Bunun için dikkat edilmesi gereken nokta; hırs ve tama yapmadan kanaat üzere bulunmaktır. Dünyada âhiret saadeti için çalışılmalı kazanılmalıdır. Çünkü İslâm insanlara faydalı olmayı emreder. Dünyadaki saadetlerden biri de helâl kazanmak ve bu kazancını hayır ve hasenat yaparak âhirete göndermektir. Asıl sermaye ise ilim amel ihlâs ve güzel ahlâk sahibi olmaktır.” buyurdu.
• Allah, kuluna; "Ey kulum!" diye buyuruyor; "Dön, yine kapımıza gel, kulağından gaflet pamuğunu çıkar da göklerden gelen; 'Haydi, artık orada durmayın gelin.' sesini duy!"
• Ey zavallı, ne zamana kadar, dünya dikenliğinde yalınayak koşup duracaksın? Biz, öteki alemde, gül bahçelerinin kapılarını senin için açtık.
• Canı ben yarattım ama, ona bir de dert verdim. Derdini veren, elbette onun dermanını da verir.
• Sana kapılarını açtığım gül bahçesi, öyle bir bahçedir ki, oradaki ağaçların dalları da, yaprakları da canlıdır. Birbirleri ile konuşur dururlar. Şunu iyi bil ki, her şey canlıdır. Canı olmayan bahçe, insanın hoşuna gitmez, insanın canına can katmaz.
"Yunus Emre hazretlerinin meşhur ilahisi hatıra geliyor:
"Şol cennetinırmakları
Akar Allah deyü deyu,
Çıkmış İslam bülbülleri,
Öter Allah deyü deyü."
• Ey ölüler arasında yaşayan diri oğlu diri! Ölülerin kokusu ile nasılsın? Ne haldesin? Şu yaşayan ölüler, şu pis kokular, senin içini sıkmıyor mu? Seni iğrendirmiyor mu?
"Mutasavvıflara göre, hakk aşıkı olmıyanlar, yarattığı eserlere bakarak onun yaratma gücünü onun büyüklüğünü, hissetmiyen ona gönül vermeyen insanlar, bir ölü gibi yaşar.
Allah'a inanmıyan kişiler birer canlı cenazedir, dolaşırlar, yerler, içerler, nesil bırakırlar, fakat onlar aslında yaşayan
ölülerdir.
• Sen gaflet içinde yaşayan, karıncalar gibi kaynaşıp duran insan kalabalığının hepsini ölü sanma! Bu dünya da, öteki dünya da insana hayat veren ebedî ve ezelî dirilerle dopdolu. Fakat, onları görecek göz nerede? Sen şımdı, üç beş günlük bir hayata kanaat ederek, ebedî hayatı reddetme, bizden ayrılma!
•Zerreler sayısınca diri canların her biri, Allah'ın yarattığı şu sonsuz olan gokyuzunde güneşler gibi parlamada, dönüp durmada, ama, onları görecek goz nerede?
•Eskiden onlar da bizim gibi hakilatı göremeyen birer yarasaydı. Ama yaratanın lutfuyla, o yarasalar, birer güneş oldular.
Thank you for visiting our website wich cover about Türkçe. We hope the information provided has been useful to you. Feel free to contact us if you have any questions or need further assistance. See you next time and dont miss to bookmark.