her şair şiirde kendi hayat hikayesinimi işler niçin ???



Sagot :

Aristo’dan bu yana pek çok filozof, estetikçi, edebiyat bilimcisi ve sanatkâr şiirin tarifini yapmıştır. Ama ortak bir noktada buluşamamışlardır. Yani öznel bir olgudur. Bu nedenle şiirin tarifini ansiklopedik bilgiden ziyade çeşitli sanatçı, düşünür ve şairimizden almak en doğrusu olacaktır.
İlk önce şunu bilmek lazım; şiir mefhumunun her gönülde farklı bir yere, manaya ve tarife sahip olması şiirin doğasından kaynaklanır; çünkü şiir, bir bilim dalı değil, sanat dalıdır. Herkesin estetiği, zevki ve kabulü birbirini tutmaz.
Söz sanatları içinde tartışmasız büyük bir yeri olan şiir, insanlık tarihi boyunca gücünü ve varlığını hissettirmiştir. Genel anlamda “duygu ve düşüncelerin, okuyan ya da dinleyenlerde güzellik duygusu uyandıracak biçimde aktarılması” olarak karşımıza çıkan şiirin tam bir tanımını yapmak, bir bakıma güçtür. Çünkü şiir anlayışları çağlara, toplumlara, felsefe temellerine, yaşanılan hayata ve insanlara göre farklılık göstermektedir. Kimi zaman dizelerin ses uyumu, ölçü, uyak gibi öğelerin yer aldığı yapıya şiir denilirken, kimi zaman da, dizeler içine serpiştirilen seslerle süslenen, duygu, düşünce ve hayalin ahenkli bir biçimde aktarılmasına şiir denmiştir.
Şiir nesirle doğmakla birlikte, bambaşka bir özelliktedir. Etkileme gücünden olacak ki, şiir her zaman nesirden çok sevilmiştir. Şiirde kelimeler farklı çehreleriyle karşımıza çıkarak, bizi nesrin götüremeyeceği bir duygu dünyasına ulaştırırlar. Şiir dil içinde ayrı bir dildir. Nesre ait kurallar şiir için geçersizdir. Nesirde bir şeyi söylemenin pek çok yolu varken, şiirde bir tek yolu vardır. Nesrin çaresiz kaldığı yerde şiir imdadımıza yetişir. Bu yönüyle şiire, mensubu olduğu dilin en son anlatım yeteneği diyebiliriz.
Şiirin özü ise, şairin tabiat, insan, toplum ve dünya görüşlerini yansıtır. Şiir bir bakıma kelimelerle güzel biçimler kurma sanatıdır. Şiirde önemli olan, kelimeleri iyi bir biçimde kullanmaktır. Bunun için kelimeleri tanımak, kelimeler arası ilişkileri iyi bilmek gerekir. Mallarme’nin “Şiir kelimeler dinidir” demesi bundandır. Şüphesiz şiiri şiir yapan, ne biçim kusursuzluğu, ne de öz üstünlüğüdür. Şiirsel aydınlık öz-biçim dengesine ve öz-biçim güzelliğine bağlıdır. Bütün bunların yanı sıra, şiirin gerçek özelliği duyurup duygulandırmasında, ürpertip düşündürmesinde aranmalıdır. Şiir bizi bulunduğumuz ruh hâlinden alıp başka bir ruh hâline götürebilmeli, bizi düşündürmeli ve hatta zihnimizi allak bullak edebilmelidir.

Aslında, şiir çağlar boyunca insanoğlunun içinde var olan iyiye, doğruya ve güzele ulaşma isteğinin bir sonucudur. Şiirin olmadığı yerde insan sevgisi eksik kalacak, hatta insanlar korkunç bir duygusuzluğun pençesine düşecektir. Çünkü şiir yaşadığımız dünyanın güzelliklerine yeni güzellikler katmakta, yaşamı bizim için daha renkli, daha güzel ve daha anlamlı kılmaktadır. Şiirle daha güzel bir dünyaya sığınabilir, çirkinliklerden kurtulabilir veya rahatsızlığını duyduğumuz bir yükten kurtulabiliriz. Şiirin sonsuz etkileme gücü duygularımızı uyararak, yaşamın bütün yönlerini, en ince ayrıntılarına varıncaya kadar önümüze serer.
Yaşamımız boyunca bizi sonsuz güzelliklere ulaştıran şiir, kuşkusuz sürekli bir çalışmanın ürünüdür. Emeksiz, disiplinsiz hiçbir yetenek meyve veremeyeceği için, şiir yazmak da sürekli bir çalışma ve sürekli bir disiplin ister. Gerçek bir şiirin nasıl yazılacağı konusunda elbette ki elimizde hazır formüller yoktur. Bu konuda belirlenmiş bir ölçü de olamaz. Çünkü her şair ayrı bir değerdir ve ayrı bir “poetika” üretir. Örnek verilebilecek, taklit edilebilecek tek poetika yoktur. Yalnız, şimdiye kadar yazılmış iyi şiirlerin ortak yanlarına baktığımızda ise, kendinden önceki şiirleri aşan, yaşanılan çağa damgasını vuran, evrensel değerlerin derinliğini taşıyan, fikirlere aydınlık, kuvvet veren ve tüm insanlığı sarabilecek söyleyiş, duyuş, düşünüş güzelliğine varan türde özelliklere sahip olduğunu görürüz.
Şiir yazan insan öncelikle ne yaptığını, ne yapmakta olduğunu bilmek zorundadır. Eğer bir şiir zekâsına ve bir şiir yazma yeteneğine sahip değilse, bu işe kalkışmamalıdır bile. Şiir yazmak, kolay bir uğraş olarak görüldüğü sürece, ortaya çıkacak yapıtlar da o derece şiirden uzak olacaktır.
Şiiri zor bir sanat dalı olarak kabul etmeyenlerin ve şiiri ciddi bir iş olarak görmeyenlerin yazdıkları, uyuyan bir insanın sayıklamalarına benzer. Asıl olan, yapılan iş ne olursa olsun, ortaya konulanın bilinçli olarak üretilmesidir. Şiirde önemli olan söylenen değil, söylenenin nasıl anlatıldığıdır. Yazmayı ve konuşmayı bilen herkes isterse şiir yazabilir ya da kendiçapında bir şeyler söyleyebilir; ama yazdıkları gerçekten şiir olur mu? Şiirde asıl olan sanattır; didaktik tarzda oluşturulacak şiirlerde bile bu kural değişmez.
“ Söz az ve öz gerektirir vesselâm” diyen Mevlâna, haklıdır. Şiiri meydana getiren en küçük birim mısradır; ama küçüklüğüne bakmayın, iyi bir şairin elinde bir mısra hem ses hem de mana itibariyle içine bir dünya sığdırılacak büyüklüğe erişebilir. Şiirde söylenilenler ile şekil arasında bir uygunluk olması lazımdır. Şair, şiirinde kullanacağı şekli seçme serbestliğine sahip olsa da, gerçekten şair olanlar hangi formun hangi şiirde daha güzel bir estetik meydana getireceğini bilendir.
Şiir herkese göre farklı anlamlar içeren bir olgudur. Bu nedenle şiirin tanımını tam olarak bir mevkiye oturtmak zordur. Şairlerin ve fikir adamlarının şiir hakkındaki fikirleri bu durumda bize yardımcı olacaktır.

*İçinizde olmayan şiiri hiçbir yerde bulamazsınız. (Shelley)

Aristo’dan bu yana pek çok filozof, estetikçi, edebiyat bilimcisi ve sanatkâr şiirin tarifini yapmıştır. Ama ortak bir noktada buluşamamışlardır. Yani öznel bir olgudur. Bu nedenle şiirin tarifini ansiklopedik bilgiden ziyade çeşitli sanatçı, düşünür ve şairimizden almak en doğrusu olacaktır.
İlk önce şunu bilmek lazım; şiir mefhumunun her gönülde farklı bir yere, manaya ve tarife sahip olması şiirin doğasından kaynaklanır; çünkü şiir, bir bilim dalı değil, sanat dalıdır. Herkesin estetiği, zevki ve kabulü birbirini tutmaz.
Söz sanatları içinde tartışmasız büyük bir yeri olan şiir, insanlık tarihi boyunca gücünü ve varlığını hissettirmiştir. Genel anlamda “duygu ve düşüncelerin, okuyan ya da dinleyenlerde güzellik duygusu uyandıracak biçimde aktarılması” olarak karşımıza çıkan şiirin tam bir tanımını yapmak, bir bakıma güçtür. Çünkü şiir anlayışları çağlara, toplumlara, felsefe temellerine, yaşanılan hayata ve insanlara göre farklılık göstermektedir. Kimi zaman dizelerin ses uyumu, ölçü, uyak gibi öğelerin yer aldığı yapıya şiir denilirken, kimi zaman da, dizeler içine serpiştirilen seslerle süslenen, duygu, düşünce ve hayalin ahenkli bir biçimde aktarılmasına şiir denmiştir.
Şiir nesirle doğmakla birlikte, bambaşka bir özelliktedir. Etkileme gücünden olacak ki, şiir her zaman nesirden çok sevilmiştir. Şiirde kelimeler farklı çehreleriyle karşımıza çıkarak, bizi nesrin götüremeyeceği bir duygu dünyasına ulaştırırlar. Şiir dil içinde ayrı bir dildir. Nesre ait kurallar şiir için geçersizdir. Nesirde bir şeyi söylemenin pek çok yolu varken, şiirde bir tek yolu vardır. Nesrin çaresiz kaldığı yerde şiir imdadımıza yetişir. Bu yönüyle şiire, mensubu olduğu dilin en son anlatım yeteneği diyebiliriz.
Şiirin özü ise, şairin tabiat, insan, toplum ve dünya görüşlerini yansıtır. Şiir bir bakıma kelimelerle güzel biçimler kurma sanatıdır. Şiirde önemli olan, kelimeleri iyi bir biçimde kullanmaktır. Bunun için kelimeleri tanımak, kelimeler arası ilişkileri iyi bilmek gerekir. Mallarme’nin “Şiir kelimeler dinidir” demesi bundandır. Şüphesiz şiiri şiir yapan, ne biçim kusursuzluğu, ne de öz üstünlüğüdür. Şiirsel aydınlık öz-biçim dengesine ve öz-biçim güzelliğine bağlıdır. Bütün bunların yanı sıra, şiirin gerçek özelliği duyurup duygulandırmasında, ürpertip düşündürmesinde aranmalıdır. Şiir bizi bulunduğumuz ruh hâlinden alıp başka bir ruh hâline götürebilmeli, bizi düşündürmeli ve hatta zihnimizi allak bullak edebilmelidir.

Aslında, şiir çağlar boyunca insanoğlunun içinde var olan iyiye, doğruya ve güzele ulaşma isteğinin bir sonucudur. Şiirin olmadığı yerde insan sevgisi eksik kalacak, hatta insanlar korkunç bir duygusuzluğun pençesine düşecektir. Çünkü şiir yaşadığımız dünyanın güzelliklerine yeni güzellikler katmakta, yaşamı bizim için daha renkli, daha güzel ve daha anlamlı kılmaktadır. Şiirle daha güzel bir dünyaya sığınabilir, çirkinliklerden kurtulabilir veya rahatsızlığını duyduğumuz bir yükten kurtulabiliriz. Şiirin sonsuz etkileme gücü duygularımızı uyararak, yaşamın bütün yönlerini, en ince ayrıntılarına varıncaya kadar önümüze serer.
Yaşamımız boyunca bizi sonsuz güzelliklere ulaştıran şiir, kuşkusuz sürekli bir çalışmanın ürünüdür. Emeksiz, disiplinsiz hiçbir yetenek meyve veremeyeceği için, şiir yazmak da sürekli bir çalışma ve sürekli bir disiplin ister. Gerçek bir şiirin nasıl yazılacağı konusunda elbette ki elimizde hazır formüller yoktur. Bu konuda belirlenmiş bir ölçü de olamaz. Çünkü her şair ayrı bir değerdir ve ayrı bir “poetika” üretir. Örnek verilebilecek, taklit edilebilecek tek poetika yoktur. Yalnız, şimdiye kadar yazılmış iyi şiirlerin ortak yanlarına baktığımızda ise, kendinden önceki şiirleri aşan, yaşanılan çağa damgasını vuran, evrensel değerlerin derinliğini taşıyan, fikirlere aydınlık, kuvvet veren ve tüm insanlığı sarabilecek söyleyiş, duyuş, düşünüş güzelliğine varan türde özelliklere sahip olduğunu görürüz.
Şiir yazan insan öncelikle ne yaptığını, ne yapmakta olduğunu bilmek zorundadır. Eğer bir şiir zekâsına ve bir şiir yazma yeteneğine sahip değilse, bu işe kalkışmamalıdır bile. Şiir yazmak, kolay bir uğraş olarak görüldüğü sürece, ortaya çıkacak yapıtlar da o derece şiirden uzak olacaktır.
Şiiri zor bir sanat dalı olarak kabul etmeyenlerin ve şiiri ciddi bir iş olarak görmeyenlerin yazdıkları, uyuyan bir insanın sayıklamalarına benzer. Asıl olan, yapılan iş ne olursa olsun, ortaya konulanın bilinçli olarak üretilmesidir. Şiirde önemli olan söylenen değil, söylenenin nasıl anlatıldığıdır. Yazmayı ve konuşmayı bilen herkes isterse şiir yazabilir ya da kendi çapında bir şeyler söyleyebilir; ama yazdıkları gerçekten şiir olur mu? Şiirde asıl olan sanattır; didaktik tarzda oluşturulacak şiirlerde bile bu kural değişmez.
“ Söz az ve öz gerektirir vesselâm” diyen Mevlâna, haklıdır. Şiiri meydana getiren en küçük birim mısradır; ama küçüklüğüne bakmayın, iyi bir şairin elinde bir mısra hem ses hem de mana itibariyle içine bir dünya sığdırılacak büyüklüğe erişebilir. Şiirde söylenilenler ile şekil arasında bir uygunluk olması lazımdır. Şair, şiirinde kullanacağı şekli seçme serbestliğine sahip olsa da, gerçekten şair olanlar hangi formun hangi şiirde daha güzel bir estetik meydana getireceğini bilendir.
Şiir herkese göre farklı anlamlar içeren bir olgudur. Bu nedenle şiirin tanımını tam olarak bir mevkiye oturtmak zordur. Şairlerin ve fikir adamlarının şiir hakkındaki fikirleri bu durumda bize yardımcı olacaktır.

*İçinizde olmayan şiiri hiçbir yerde bulamazsınız. (Shelley)