tanrı misafiri kısaca özeti lütfen kısa olsun



Sagot :

bir anda çıkıp gelmiş, habersiz.

 

Hoca Ali Efendi,, Bursa’daki konağında, Mangal başında, ak­şam kahvesini içerken kapı çaldı. Gelen kişi, kendisini, Muğ­la’dan, Hoca Ali Efendi’nİn arkadaşı rahmetli Hacı Hafız’ın oğlu Hafız İlyas olarak tanıtınca, içeri buyur edildi. Hafız İlyas, kendi­sine gösterilen sedire oturmayıp, kapının dibindeki bir şilteye usulca ilişiverince, Hacı Ali Efendi, iki gün evvel belediye mecli­sinde medreseden yetişenler aleyhinde söylenen sözleri hatırla­yıp:
“….Herifler, dedeniz yaşında adamlara karşı, bacak bacak üstüne atıp ötmesini bilirsiniz. Gelin de gözlerinizle görün… Medresede oku­muş adamın terbiyesi bakalım hanginizde var?” diye söylendi.
Hoca Alî Efendi’nİn babası zamanında konaklarında çifter çifter kazanlarda yemekler pişirilir, gelene gidene yedirilirdi. Hacı Hafız’ın da babasının yanında önemli bir yeri olduğu için, onun oğlunu da sevinerek misafir etmişti. Üstelik öğrendiğine göre, rahmetli nefesini de oğluna vermişti.
Ertesi sabah, ezan vakti, ev halkı dik bir sesle uykudan u-yandı. Hafız İlyas, bahçedeki çardağın altına oturmuş, Kur’an okuyordu. Gün boyunca yerinden kalkmadı. Usulünce isteyip, dört öğün yemeği de yedi. Ancak, aradan günler geçiyor, Hafız Efendi yiyip içip, bah­çede Kur’an okumaktan başka bir şey yapmıyor, İstanbul lafım ağzına dahi almıyor, gitmek için en ufak bir hazırlıkta bulunmuyordu. Üstelik, ziyaretçileri de çoğalmıştı. Hacı Ah E-fondi, zaman zaman laf dokundurup, ağzından ne zaman gidece­ğini öğrenmeye çalışıyordu, ancak öteki oralı bile olmuyordu. Hacı Ali Efendi, her cuma, bahçesiyle uğraşmayı çok severdi. Uir cuma sabahı, bahçenin bir köşesinde yetiştirdiği nadide salatıhklarm olduğu yere gidince, hayret ve dehşetten donakaldı. Bahçenin o bölümünden kasırga geçmiş gibiydi. Kasırga sadece yerdeki salatahlıklan değil, ağaçlardaki ham meyveleri dahi silip süpürmüştü. Hafız İlyas, başına gelecekleri anlayınca hemen na­maza durmuş, ara vermeden yüzlerce rekat kılmıştı. Hafız, son zamanlarda evin içinde sessiz sessiz dolaşmaya, öte beriyi karıştırmaya, kapı deliklerinden gözetlemeye de başla­mıştı. Bu da yetmezmiş gibi, evin kızını da evlenmek için gözüne kestirmesin mi? Artık, her fırsatta Arzu ile Kamber, Köroğlu ile Ayvaz masallarından alınmış beyitler okuyarak aşkını ilan edi­yordu. Artık dayanacak hal kalmamıştı. Nihayet, Hacı Ali Efendi Hafız’a İstanbul’da bir iş bulmuş, İşi sağlama bağlamak için, vapur ve tren biletlerini almış, trene bİndirmişti. O günü bayram ilan edip gelip evde uyumuştu ki, tıkmam komşusundan, Hafız’ın vapur iskelesinde biletlerini bağıra bnğıra satmaya çalıştığını duyunca, evdekilere hemen evi terk etip, kaplıcalara gitmeleri talimatını verdi