atatürkün çocukluk hayatı ile ilgili tiyatro



Sagot :

1881 yılının bir bahar günü Selanik'de, üç katlı pembe bir evde dünyaya geldim. Doğum günümü hatırlamıyorsam da annem bana baharda bir, Mayıs günü, dünyaya geldiğimi söylerdi. Benim doğum günüm niye 19 Mayıs olmasın?
Çocukluğu ma dair ilk hatırladığım şey okula gitmek meselesine aittir. Bundan dolayı annemle babam arasında şiddetli bir çatışma vardı. Annem ilahilerle okula başlamamı ve mahalle okuluna gitmemi, gümrükte memur olan babam, o zaman yeni açılan Şemsi Efen-di okuluna devamımı ve yeni yöntemlere göre okumamı istiyordu. Nihayet babam işi ustaca çözdü. ilk önce bilinen törenle mahalle mek-tebine başladım, böylece annemin gönlü yapılmış oldu. Bir kaç gün sonra da mahalle mektebinden çıkarak Şemsi Efendi Okuluna yazıldım.  

   Kısa bir zaman sonra babam öldü. Babamın ölümü bizi ayakta tutan kuvvetli bir desteğin yıkılması gibi bir şeyoldu. Kendimi ade-ta yalnız hissettim. Annemle birlikte dayımın yanına yerleştik.
   Dayımın yaşadığı köy hayatına ben de karıştım, avutmak için bana verdiği görevleri yerine getiriyordum. Başlıca görevim tarla bekçiliği idi. Kardeşim Makbule ile birlikte bakla tarlasının ortasındaki bir kulübede oturduğuinuzu ve kargaları kovmakla uğraştığımızı hatırlıyorum. Hatta bir gün hiç. unutmam Makbule ile yoğurt yiyorduk, aramızda kavga çıktı. Makbule'nin başını tuttu m yoğurt çana-ğının içine soktum, yüzü gözü yoğurt olmuştu.

   Bir süre böyle geçti. Annem okulsuz kaldığım için kaygılanmaya başladı. Nihayet Selanik'de bulunan teyzemin yanına gitmeme ve okula devam etmeme karar verildi. Selanik'de Mülkiye İdadisine yazıldım. Okulda kaymak hafız adında bir öğretmen vardı. Bir gün sınıfta ders verirken ben bir çocuklakavga ettim, çok gürülfü oldu. Öğretmen beni yakaladı ve dövdü. Bütün vücudum kan içinde kaldı. Bü-yükannem zaten okulda okurnamı istemiyordu, beni derhalokuldan çıkardı.

   Evimizin yanında binbaşı Kadri Bey adında.' biri oturuyordu. Oğlu Ahmet Bey Askeri Rüştiyeye gidiyor ve askeri okul elbisesi giyiyordu. Ben de böyle elbise giymeye hevesleniyordum. Sonra sokaklarda subaylar görüyor, bu dereceye ulaşmak için izlenmesi gereken yolun Askeri Rüştiyeye girmek olduğunu anlıyordum. O sırada annem de Selanik'e gelmişti. Askeri Rüştiyeye girmek istediğimi söyledim. Annem askerlikten korkardı, asker olmama karşı çıktı. Giriş sınavı zamanı ona sezdirmeden kendi kendime Askeri Rüştiye'ye giderek imtihana girdim. Böylece anneme karşı bir oldu bitti yapmış oldum.

   Çocukluğumda iyi giyinmeyi çok severdim. Şemsi Efendi okuluna giderken bana giydirdikleri şalvarın üzerine sardıkları 'kuşak beni ne kadar çok sinirlendirirdi bilemezsiniz. Ne zaman ki Askeri Rüştiye okuluna girip, okulun resmi üniformasını giydim işte o za-man adeta benliğime hakim olmuşum gibi bana bir his geldi,
Askeri Rüştiyede en çok matematik der-sine merak sardım. Az ilamanda bize bu dersi veren hoca kadar belki de daha ziyade bilgi sahibi oldum. Bu arada Şevki Paşanın kızına ders vermek için evlerine giderdim. Bir aralık kıza aşık oldum. Fakat ders dışı hiç bir şey görüşmedim. Nadiren, pek müstesna zamanlarda bir iki sözcük söylemek olanağını bulurdum. Manastır İdadisine gittikten sonra tabiatıyla her şey unutuldu.
   Askeri Rüştiyede dersler dışında meselelerle de uğraşıyordum. Yazılı sorular hazırlıyor, matematik öğretmeni de yazılı cevaplar veriyordu.
Bir gün hoca aranızda kendine güvenenler kalksınlar, onları müzakereci yapacağım dedi. Önce tereddüt ettim. Öyleleri ayağa kalktı ki ben kalkmamayı doğru buldum. Bunlardan birinin müzakeresi altma verildim. Fakat müzakereriin ortasmda tahammülüm son dereceye geldi. Ayağa kalkarak hocaya Ben bundan daha iyi yaparım dedim. Bunun üzerine hoca beni müzakereci yaptı, öteki arkadaşı da benim müzakerem altma verdi.
Öğretmenimin adı Mustafa idi. Bir gün, oğlum senin adm da Mustafa benim de Mustafa, bu böyle olmayacak arada bir fark bulunmalı. Bundan sonra adın Mustafa Kemal olsun dedi. O zamandan beri gerçekten ismim Mustafa Kemal kaldı

 olabilmek için hepimizde hızlı bir çaba vardı. Nihayet idadiyi bitirdim Harbiyeye geçtim. (1899).