osmanlı balkanlarda ve avrupada gelişen siyasi olaylardan nasıl yararlandı?



Sagot :

SMANLILARIN RUMELİYE GEÇİŞİ

 

Malazgirt zaferi ile Müslüman Türkler lehine neticelenen Selçuklu-Bizans karsılaşmasında, bir ifadeye göre Bizans ordusunda bulunan Uz veya Peçenekler kendi dillerini konuşan, kendi kanlarını taşıyan ırkdaşlarına karşı cenk etmeyi kabul etmeyerek atları ve silahları ile beraber Selçuklu ordusuna katılmışlardı. 
     Esasen, asırlardır binlerce kilometreyi aşarak Orta Asya'dan gelen çeşitli Türk kabileleri, bir yandan Cermen, bir yandan Slav tesiri altında yerli halkın dillerini, dinlerini, toplum ve site hayatlarını benimseyerek onların içinde erimiş bulunuyorlardı. Buna paralel olarak Bizans da hudutları içinde iskân edilen veya vazife alan yahut da esir edilen zümreleri, Ortodoks birliği ve Helen kültürünün baskısı altında kavmî ve millî hüviyetlerinden çıkarmış bulunuyordu. 
Görüldüğü gibi bir koldan Stepler memleketine, Doğu Avrupa'ya Bizans ve Mora'ya; bir koldan da Iran, Mezopotamya, Suriye ve Arap ülkelerine yayılan Türk kabileleri farklı baskılar altında eriyip yok olmuş bulunuyorlardı. İste Çin, iste Hine, iste Iran, asırlarca topraklarına yürüyen bu dalgaları kendinden seçilmez hâle getirmiş, hatta defalarca kurdukları siyasî hâkimiyete rağmen adları ve sanları bile silinip gitmiştir. 
Şurası üzerinde dikkatle durulması gereken bir husustur ki, eğer arkadan Osmanlılar yetişmeselerdi Küçük Asya Türklüğü de ayni akıbete uğrayacaktı. 
   Tarihin, gerçekleri konuşan dudağı şahittir ki, zaman sisleri arasında kaybola gelen mazi miraslarını geri alıp dört başı mamur bir Türk devleti kurmak ve onu tarihî hassaları ile yaşatmak kudretini yalnız Osmanlılar gösterebilmiştir. 
İste yine bu Müslüman Osmanlı Türklüğüdür ki, Rumenliye adım atar atmaz çeşitli devletlerin kültür ve diplomasisi tarafından temsil edilmiş bir Orta Asya bakiyesi ile karşı karşıya geldi. Bu topraklarda yerleşmiş fakat kültür ve kavmî itiyadlarını kıskanç bir muhafazakârlıkla saklamış olan bu Türk toplulukları da hakim millet olarak karşılarına çıkan ırkdaşlarına derhal sarıldılar ve onların idarelerine girmekte tereddüde etmedikten başka, fütuhat ve yerleşme davalarında soydaşlarına yardımcı oldular. 
    Böylece idarî, askerî, sosyal, dinî ve tekmil bütün müesseseleri ile Rumeli'ye akmaya başlayan Osmanlılar, yalnız kendi ırk ve medeniyetleri için yeni bir ülkeye sahip olmakla kalmayacaklardır. Zira asırlardır çeşitli kavimlerin bir cenk ve mücadele sahnesi olmuş bulunan Balkanlar'da barış ve huzuru iade ederek tarihe karsı şerefli bir borcu y