edebiyettı ilk kim öğrenmiş ve tanıtmış

 



Sagot :

Edebiyatın sınırları önceden belirlenmiş form ve kurallara göre tasarlanarak oluşturulan bir üretim mi yoksa baştan tasarlanamayan üretim sırasında bilinçaltı ve geçmiş tecrübelerin ışığında oluşturulan özgün bir yaratı mı olduğu Eski Yunan'da bu yana tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Öyleyse edebi metnin üretimini sorgulayan iki ana görüş vardır.

İlk temsilcisi Aristoteles olup, ünlü düşünür Poetika adı çalışmasında tragedyayı enine boyuna incelerken kurguyu ön plana çıkararak sanatsal dışavurumu ikinci plana atmıştır.

MS. 1. yüzyılda Eski Romalı düşünür Longinus ait Peri Hypsous (Yücelik Üzerine) adlı çalışmasında bir yapıtın sanatsal değerinin içindeki coşku miktarı ile ölçülebileceğini iddia ederek kurgucu anlayışı reddetmiştir.

20. yüzyıl'dan itibaren her iki anlayışın ortaklaşa yansıtıldığı eserler üretimiştir. Sözgelimi James Joyce’un Ulysses adlı romanı hem kusursuz bir kurguya hem de dışavurumun en abartılı ve yoğun kullanıldığı devrimci bir çalışma olarak dikkat çekmektedir.

 

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATINI HAZIR­LAYAN KOŞULLAR

Servet-i Fünun edebiyatı, "Servet-İ Fünun" adlı derginin etrafında toplanan yazarların oluş­turduğu bir edebiyattır. Tanzimat'tan beri sürege­len "eski-yeni" tartışmaları son aşamaya Servet-i Fünun'la kavuşur ve edebiyatımız tamamen Batı'ya yönelir. Bu açıdan, Servet-i Fünun edebiyatı bir başlangıçtır ve "Edebiyat-ı Cedide (Yeni Ede­biyat)" olarak da adlandırılmıştır.

Servet-i Fünun edebiyatı, Padişah II. Abdülhamit'in iktidar olduğu yıllarda ürünler vermiştir. Bu edebiyat, büyük oranda döneminin siyasal -toplumsal koşullarından etkilenmiştir.

 

Padişah II. Abdülhamit. 1876'da tahta çık­mış, Osmanlı Impartorluğu'nun çok zor yıllarında görev üstlenmiştir. İmparatorluk siyasal - sosyal bir çalkantının içindedir, imparatorluğu yıkmak için dışta çok yönlü politikalar üretilmektedir. II. Abdülhamit, iktidardan uzaklaştırılmasına kadar (1909) Osmanlı imparatorluğu'nun yıkılmaması için önlemler alır. Bu arada İktidarına yöneltilen eleştirileri yasaklar, basın - yayın dünyasına san­sür uygular. Bu yıllar, Tanzimat edebiyatının ikinci dönemiyle çakışmaktadır. Recaizade Ekrem, Samipaşazade Sezai, Abdülhak Hamit Tarhan, Nabızade Nazım... bu koşullarda yazmaktadırlar. İle­ride Servet-i Fünun topluluğu oluşturacak sanat­çılar, daha çocuk denecek yaştadırlar ve yöneti­me karşı her türlü eleştirinin yasaklandığı, top­lumsal sorunların söz konusu edilmediği bir orta­mın havasını teneffüs etmektedirler.

1896'ya gelindiğinde Tanzimat'ın birinci ve ikinci dönem sanatçılarının bir kısmı ölmüş, bir kısmı da edebiyat yaşamını tamamlamış; bu yüz­den edebiyat dünyasında bir boşluk doğmuştur.

 

Recaizade Ekrem, edebiyat dünyasındaki boşluğun farkındadır. Bu arada "Malumat" dergi­sinde Hasan Asaf adlı genç bir şairin bir şiiri çı­kar. Bu şiirde geçen "abes-muktebes" sözcükle­rinin kafiye oluşturup oluşturmayacağı tartışmala­ra yol açar. Recaizade Ekrem "kulak için", eski edebiyat yanlısı Muallim Naci "göz için" kafiye görüşünü savunur. Edebiyatçılar iki gruba ayrılır­lar. Tartışmadan Recaizade Ekrem galip çıkar; daha çok taraftar bulur. 1891'den beri Recaizade Ekrem'in bir öğrencisi tarafından çıkarılan ve po-

püler bir bilim dergisi olan Servet-i Fünun dergisi­nin yazı işleri müdürlüğüne Tevfik Fikret getirilir (1896). Birçok genç sanatçı Tevfik Fikret'in çevre­sinde toplanır; Servet-i Fünun tam bir edebiyat -sanat dergisine dönüştürülür. Böylece Batı kültü­rü etkisindeki Türk edebiyatının ikinci toplu hare­keti 1896'da başlamış olur.

 

Servet-i Fünun Edebiyatı 1901'e kadar türlü eserler verir. 1901'de, Hüseyin Cahit Yalçın, Fransızcadan çevirdiği "Edebiyat ve Hukuk" ma­kalesini Servet-i Fünun dergisinde yayımlar. Bu­nun üzerine dergi kapatılır; topluluk dağılır. Top­luluğun dağılmasıyla edebiyat dünyasında yeni­den bir boşluk doğacaktır.