Dİlimizin Zenginleştirilmesi ve geliştirilmesı için yapılması gerelenler nelerdir

 

YARDIMMM !!!



Sagot :

daha az yabancı kelime kullanmalıyız

Değerli konuklar, hoşgeldiniz.

Türkçe'nin Zenginleştirilmesi Kurultayı'nın "Genel Değerlendirme" başlıklı son oturumunu açıyorum.

Panelde çok değerli düşünürlerimiz ve yazarlarımız var.

Birazdan onların güzel ve değerli fikirlerini dinleyeceğiz.

Ama herşeyden önce, bu güzel kurultayı düzenleyen Yıldız Teknik Üniversitesi Mezunlar Derneği'ne ve Hürriyet Gösteri Dergisi'ne tebriklerimi ve teşekkürlerimi iletmek istiyorum.

Kültürümüzün temel taşı olan dilimiz konusunda bu güzel toplantıyı düzenledikleri ve birbirinden değerli konuşmacıları dinleyerek bizlere zenginleşme olanağı sağladıkları için.

Ayrıca Türk Dili'nin gelişmesine katkıda bulunmuş olan önemli kişilerin anımsanması ve onların adına, çocuklarına ödüller verilmesi, gerçekten hem çok anlamlı hem de büyük bir kadirşinaslık örneği.

Bu güzel davranış için, kurultayın düzenleycilerini ayrıca, bir kez daha kutluyorum.

Değerli konuklar, bildiğiniz gibi, dil yaşayan bir organizmadır ve bu organizma, tarih içinde, tarım kültüründen sanayi kültürüne geçerken ortaya çıkan "ulus-devlet" kavramı çerçevesinde ve ulusçuluk akımlarına koşut olarak gelişmiştir.

Sanayi devriminin geliştirdiği "yazılı kültür", buna bağlı olan "yazılı edebiyat" ve özellikle de "roman" her ülkenin dilinin gelişmesinde, zenginleşmesinde, olgunlaşmasında önemli bir rol oynamıştır.

Ne yazık ki Osmanlı İmparatorluğu, kendi içinde, tarım toplumundan sanayi toplumuna doğru evrimleşmesini gerçekleştirememiş, endüstrileşme sürecinin ürünü olan ulus-devlet, ancak bu İmparatorluğu çökerterek istila eden düşmanın topraklarımızdan kovulmasından sonra, bir "Bağımsızlık Savaşı" sonunda, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile gerçekleştirilebilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde, sanayi devrimi yerine Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın yatması, cumhuriyet'in ilk yıllarında toplumumuzu, endüstrileşme sürecinin orataya çıkardığı pek çok toplumsal, ekonomik ve kültürel gelişmeden yoksun bırakmıştır.

İşte çağdaş ve demokratik bir ulus devleti, sanayileşme sürecinin desteği olmadan, kendi devrimci çabalarıyla gerçekleştirmek görevi ile karşı karşıya kalan Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, Batı'da bir kaç yüzyıl süren endüstrileşme sürecinin ürünlerini, "yukardan aşağı" doğru bir yöntemle topluma sunmak zorunda kalmışlardır.

Bir toplumun dilinin, o toplumun tarım kültüründen sanayi kültürüne doğru yol aldığı dönemde ortaya çıkan "ulusçuluk" çerçevesinde de biçimlendiği, zenginleştiği ve geliştiği tarihsel ve toplumbilimsel bir gerçektir.

Bu süreci yaşama fırsatını kaçırmış bir İmparatorluğun enkazı üzerinde yeni bir Cumhuriyet kuran Atatürk ve arkadaşları, bir yandan "ulusçuluk", "halkçılık", "laiklik" gibi doğrudan endüstrileşmenin ürünlerini, siyasal ve idelolojik "ilkeler" olarak topluma sunarken, öte yandan "tarih bilinci" ve "dil bilinci" gibi bu sürecin "kültürel ögelerini" de geliştirmek için olağanüstü çabalar harcamışlardır.

Mustafa Kemal Atatürk, o zamanlar için üstün bir ileri görüşlülük içeren bir "sivil toplum" anlayışı ile, bu çabaları "devlet içinde" değil, kendi özel mirası çerçevesinde kurduğu "Kurumlar" aracılığı ile yaşama geçirmeye çalışmıştır.

Bu çerçevede Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu'nun çabaları, "yeni bir ulus-devlet yaratılması" sürecinde dünya kültür tarihine geçecek düzeyde önemli çalışmalar yapmışlardır.

Bugünkü konumuz açısından özel bir öneme sahip olan Türk Dil Kurumu, "dilde özelleştirme" programı çerçevesinde, ürettiği yeni terimlerle, Türkçe'nin de gelişmesine, çağdaşlaşmasına, zenginleşmesine, günümüzün teknolojik ve kültürel değişme ve gelişmelerine ayak uydurmasına çok önemli katkılarda bulunmuştur.

Bu bağlamda, bazı kişiler ve çevreler tarafından "tasfiyecilikle" ve "dilimizi yoksullaştırmakla" suçlanan Türk Dil Kurumu'nun tarihsel işlevini, dilimizin geliştirilmesi ve zenginleştirilmesi açısından son derece anlamlı ve olumlu bir katkı olarak burada özellikle vurgulamak istiyorum.

Bu kurumların birer "sivil toplum örgütü" olma kimliğinden çıkartılarak, Atatürk'ün kişisel mirasının da yadsınması bahasına, "devlet içinde birer resmi kurum niteliğine dönüştürülmelerini" sadece bir "hukuk cinayeti" olduğu için değil, aynı zamanda bugünlerde herkesin sahip çıkar göründüğü, "demokratikleşme sürecimizi" engellediği, toplumsal ve kültürel değişme ve gelişmemiz üzerinde baskıcı bir devlet denetimi oluşturduğu için de şiddetle kınıyorum.

Son olarak,dilin kullanımına ilişkin, kendi tercihlerimle ilgili bir örnek vererek bu güzel oturumu başlatmak istiyorum:

Ben özellikle Türk Dil Kurumu'nun ürettiği "arı" ya da "yeni" veya "Öztürkçe" sözcükleri de kullanarak, aynı kelimeleri yinelemek zorunda kaldığım tümceleri daha güzel yazmaya çalışıyorum.

Bırakınız aralarında küçük farklar bulunan kavramlar için yeni ve değişik terimler üretmekte gösterdiği olağanüstü başarıyı, aynı kavram için yeni terimler üretilmiş olması bile, dilimizi başlı başına zenginleştiren bir katkıdır diye düşünüyorum.

Bu oturumu açarken, sanayileşme trenini kaçırmış bir İmparatorluktan, ekonomik, toplumsal ve dolayısyla kültürel temellerden yoksun bir ulus devleti, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ve sonradan onun içini toplumsal ve kültürel ögelerle de doldurarak bize armağan eden Atatürk ve arkadaşlarını ve onların kurduğ Türk Dil Kurumu'nu burada bir daha saygıyla anıyorum.